Duvarları Maviye Boyadım-17

46 4 1
                                    

"Dünya sana hediye sunmaz, inan bana.
Bir yaşam istiyorsan çal onu."
Lou Andreas-Salome'nin bu sözü lise yıllarında hafızama yer etmişti.
O zamanlarda anlamını pek kavrayamamış olsamda şimdilerde ne demek istediğini biliyordum.
Hiçbir çaba karşılıksız kalmazdı.
Oturup bir şeylerin kendiliğinden gerçekleşmesini beklemek hayal ürününden başka bir şey değil. Bunu hem kendi edindiğim tecrübelerden hem de hikayelerini dinlediğim insanlardan öğrendim.
Mumları söndürdüm.
Odama çıkıp üzerime rahat bir pijama giydikten sonra makyajımı temizledim ve yatağa uzandım.
Çok geçmemişti, aşağı kapıda anahtar sesi duydum.
Olası bir kavgayı engellemek için gözlerimi kapattım. Uyumuş rolü yapmak en doğrusuydu.
Merdivenlerden sesi geliyordu. Sonunda kapı aralandı ve sertçe ışığı açtıktan sonra panikleyerek tekrar kapattı.
Karanlıkta zar zor yürüyordu ve belli ki sarhoştu.
Sakin ol Arven sinirlenme...
Üzerindekileri çıkarttıktan sonra banyoya girdi ve çok geçmeden geri dönüp yatağa girdi.
Saçlarımı okşadıktan sonra yanağımdan rahatsız etmeden öptü.
Buz gibi kolları beni sarmalarken gözümden bir damla yaş süzülmüştü.
Her ne işi olursa olsun, gerçekten ne olduğu umrumda değil.
Bu gece böyle olmamalıydı.
****
Sabah erkenden uyandım.
Sema bir şeyler hazırlamış, hepimizden önce uyanan Melina'ya kahvaltısını yaptırmaya çalışıyordu.
"Günaydın Arven Hanım. Hemen kahvenizi yapıyorum."
"Lütfen."
"İki üç parça bir şey yedirebildim küçük hanıma. Arven Hanım biliyor musunuz aynı sizin küçüklüğünüz. Hiçbir farkı yok, size yemek yedireceğiz diye kırk takla atardık Gönül Hanımla ahh ahh zaman ne hızlı geçiyor."
Su ısıtıcısı suyun ısındığını belli ettiğinde mor kupalardan birine kahvemi doldurdu.
"Arsel Bey geç döndüler. Kahvaltıyı o uyanınca mı yaparsınız?"
Aklımdaki sorunlarla boğuşurken Sema'ya anlamsız bakışlar atıyordum.
"Günaydın."
"Günaydın Arsel Bey."
Sema aynı kupalardan birine Arsel için kahve hazırlarken o da yanıma oturdu.
Melina ona gülümseyerek bakıyordu, uzanıp başını okşadı.
"Günaydın bebeğim."
Sonra bana döndü. Hiç muhattap olmadan kahvemden bir yudum aldım.
"Melina lütfen yemeğinle oynama."
Kahvemi de alıp masadan kalktım.
"Sema kuru temizlemedeki kıyafetlerimi ister misin? Bir saat içinde çıkmam gerekiyor."
Usulca merdivenlerden çıkıp odama girdim. Kahvemi masanın üzerine bıraktıktan sonra giyinme odasına girip ne giyeceğime bakınmaya başladım.
O sırada kapı aralandı ve içeriye Arsel girdi.
"Bir saat mi?"
Askıdan bir elbise çıkardım.
"Bir mahsuru mu var?"
Kapıya yaslandı ve sakallarını karıştırdı.
"Hayır, sadece..."
İç çamaşırlarının olduğu çekmeceyi açıp elbisenin altına uygun olacak sütyenlerden birini seçip üzerimdeki tişörtü çıkarttım.
Arsel şaşkınlık ve iştahla beni izlerken ona bu zevki doyasıya yaşatmadan sütyenimi taktım.
Birkaç saniye kekeledikten sonra konuşmaya başladı.
"Dün gece şarjım bitti, telefonu bu yüzden şirkette unutmuşum. Bir iş yemeğindeydim. Haber veremediğim için üzgünüm."
Elbisenin fermuarını çekmeye çalışırken aramızdaki mesafeyi kapattı ve fermuarımı çekti.
İş yemeğiymiş miş...
Hangi iş yemeğinden sarhoş olup dönülür acaba?
"Benimle konuşmayacak mısın?"
Aynadan kendime bakıp elbisemi düzelttim.
"Seninle konuşmak istemiştim, saatlerce telefonuna ulaşamadığım gibi bana haber verme nezaketinde bile göstermedin. Şimdi müsade edersen hazırlanmam gerekiyor. Uçağa yetişeceğim."
Arsel birkaç adım geri çekildi.
"Seni almaya gelecekler mi?"
"Şoförle gideceğim."
"Ben bırakırım."
"Zahmet etmeyin Arsel Bey, işinizden alıkoymayayım sizi."
Yanından geçecekken bileğimden yakaladı ve beni kendine çevirdi.
"Bu sorunu böyle mi halledeceğiz ? Trip mi atacaksın sürekli ?"
"Nasıl yani, bunu sevdiğini sanıyordum. Aynı senin gibi davranıyorum işte."
"Arven..."
Odamızın kapısı çalındığında beni bıraktı.
"Girin."
"Arsel Bey, Ahmet Bey geldi efendim sizi aşağıda bekliyor."
"Ne?!"
****
"Benim güzel torunum ne kadar büyümüş ne kadar güzelleşmiş böyle. Söylesene Meltem en son gördüğümüzden beri ne kadar zaman geçti? Neredeyse 10 cm uzamış."
"Anne..."
Arsel ile birlikte merdivenlerden indiğimizde salonumuza bir sürü hediyeyle kurulmuş Ahmet Bey ve Meltem Hanım'ı gördük.
"Ah çocuklar..."
Meltem Hanım her zaman ki sıcaklığıyla önce oğluna sonra bana sarıldı.
"Hoşgeldiniz bu ne güzel sürpriz böyle."
"Ahmet işi olduğunu söyleyince bende hemen takıldım peşine. Nasıl özlemişim sizleri."
"Çok iyi yapmışsınız."
Kısa süren sessizliği ardından Melina'nın "Dede" deyişi bozmuştu.
Ahmet Bey'in keyfine diyecek yoktu ama ne yazık ki bu keyifli aile saadetini yarıda kesip uçağa yetişmem gerekiyordu.
"İzninizle benim gitmem gerekiyor."
"Aa nereye?"
Meltem Hanım'ın sorusunu yanıtlayacağım sırada Arsel benden önce davrandı.
"Paris'e gidiyor validem. Turları erken başlıyormuş."
Şaşkınlık ve biraz üzüntüyle vah vahlayan Meltem Hanım bunu belli etmemeye çalışarak bana yeniden sarıldı.
"Neyse ki biz buradayız gözün arkada kalmasın ikisine de çok iyi bakarız."
"Bundan hiç şüphem yok."
"Arven Hanım istediğiniz kıyafetleriniz geldi."
"Lütfen arabaya yerleştiririn, bende hemen geliyorum."
Sema beni onaylayıp geri dönecekken Arsel onu durdurdu.
"Arven Hanım'ın eşyalarını benim arabama koyun Sema."
"Derhal efendim."
Melina'yı kucaklayıp, ona sımsıkı sarıldım ve bal küpü yanaklarından doya doya öptüm.
"Ben dönene kadar sakın babanı üzme tamam mı?"
"Anne gitme."
Bana sımsıkı sarılan minik kolları durumu zorlaştırıyordu. Biraz daha devam ederse vazgeçecektim.
"Melina, bak ben sana neler aldım? Gel birlikte açalım bakalım bu paketin içinde ne varmış?"
Meltem Hanım onu kollarımın arasından anlayışla aldığında bir süre donakalmıştım.
"Araba hazır."
Gitme vaktimin geldiği anlaşılmıştı. Evdekilerle vedalaştıktan sonra arabaya bindim. Gözlerimden birkaç yaş süzülmüştü. Her veda ilk veda gibi zordu.
*****
Havaalanına gelene kadar hiç konuşmadık.
Uçuş saati gelene kadar biraz vaktimiz vardı.
Kafeye oturup birer kahve söyledik.
Arsel'in akşamdan kalma olduğunu hiç tanımayan biri bile anlardı.
Saçları karmakarışıktı. Sürekli parmak uçlarıyla şakaklarına bastırıyordu.
Başı ağrıdığı çok netti.
Ona çok kızgın olduğum halde bu hallerine üzülmeden edemiyordum.
"Gittiğinde vitamin al. Ilık bir duştan sonra biraz dinlenirsen bir şeyin kalmaz."
"İyiyim zaten."
Tabi canım benimki de laf işte.
Uçağım anons edildiğinde ayaklandım.
Kontrole girmeden önce onunla da vedalaşmam gerekiyordu. Aramız limoniyken de bunu yapmak hiç kolay değildi.
Kollarını iki yana açtı ve bana sımsıkı sarıldı.
"Kendine iyi bak, açık hiçbir şey yeme, verilen her şeyi de içme. Çantana bulantı için ilaç koydum. Uçak kalkmadan önce içersin."
Arsel annem gibi nasihatler verdikten sonra beni başımdan, yanaklarımdan, dudaklarımdan her yanımdan öptü.
"Görüşürüz."
"Güle güle."
Ayrılık yine zor olmuştu. Elimi hiç bırakmak istememişti. Ben uçağa binene kadar gitmedi.
Belki biz havalanana kadar orada bekledi bilmiyorum.
Kafam çok karışık, neden böyle olduğunu anlamıyorum. Bu halimiz hoşuma gitmiyor, tam düzeldiğini düşündümde yine aynı noktada buluyorum kendimi.
Sanki kendi ayak izlerini izleyen bir dedektif gibi durmadan daire çiziyordum.
Bu daha ne kadar böyle sürecek?
Uçak havalanmak üzere harekete geçtiğinde midemde yine hareketlenmeler başlamıştı. Çantamı açtım, söylediği gibi benim için bir kutu ilaç koymuştu. İlacın yanında da küçük kadife bir kutu vardı.
Kutunun içinden bir pusula kolye, not ve birlikte çektirdiğimiz bir fotoğraf çıkmıştı.
Evinden ne kadar uzakta olduğun önemli değil, artık her zaman yakınsın. Daima seninleyiz, daima birlikteyiz...
Pusulanın üzerindeki koordinatları haritada arattığımda evimizi gördüm.
Fotoğrafı göğsüme bastırıp hızla yükselmekte olan uçağın penceresinden aşağı baktım. Gözlerim dolmuştu ve artık ağlamamı bastıramıyordum.

 Gözlerim dolmuştu ve artık ağlamamı bastıramıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
✨BİR BULUT OLSAM/2✨(ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin