Arven<
Nihayet Milano'ya döndüm. Arsel ve Melina karşılamak için havaalanına geleceklerdi.
Kalbim deli gibi çarpıyor, onları görmek için öyle sabırsızlanıyorum ki.
Valizimi aldıktan sonra işaret tablolarını izleyerek onlarla buluşacağım yere koştum.
Pembe montlu küçük bir kızın peşinde bir sağa bir sola koşturan o adamı ve kızı hemen tanımıştım, onlar benimkilerdi.Onları görünce koşmaya devam ettim.
Filmlerdeki gibi aşk dolu bir sarılma hayal ederken koşmamın şiddetiyle sağa sola savrulan valizimi Arsel'in ayağına düşürmüştüm. Hemen kaldırmış olmama rağmen onu acıyla kıvrandırmıştım ne yazık ki.
"Üzgünüm birden elimden çıkıverdi. İyi misin?"
"Ah evet, sanırım iyiyim."
"Tekrar deneyebilir miyiz? Bu anı mahvetmek istemiyorum."
Arsel'in şaşkın bakışlarına aldırmadan geriye doğru yürüdüm, aramızda yeterli mesafenin olduğunu anlayınca yeniden koştum ve ona sımsıkı sarıldım.
Beni başımdan öperek kendi etrafında döndürdü ve defalarca kez öpmeye devam etti.
"Seni öyle özledim ki."
"Bende sevgilim. Melina ile birlikte harika zaman geçirdik ve o..."
Arsel benden ayrılıp ona döndüğünde panikledi. Birkaç saniyeliğine aklımızdan çıkan kızımız ortadan kaybolmuştu.
"Az önce buradaydı! Nereye kayboldu bu çocuk?"
"Fazla uzaklaşmış olamaz."
İkimizde panik içinde etrafa koşuşturmaya başladık.
Havaalanı çok kalabalıktı ve bu insan kalabalığı içinde Melina'yı bulmak gerçekten çok zordu.
"İnanamıyorum onu nasıl kaybedebildik?"
"Kaybolduğunu düşünmüyorum."
"Güvenliğe haber verelim! Onu başka birisi bulmuş olabilir! Arsel lütfen güvenliğe haber ve..."
Arsel elimi tuttu ve parmağını dudaklarıma bastırdıktan sonra bir yeri işaret etti.
Biraz ileride, külkedisinin sihirlenmiş balkabağından yapılma balo arabasında şekerleme satan bir satıcıyı işaret etti. Pembe montu ve elinde tuttuğu peluş oyuncak bebeğiyle o arabanın önünde duruyordu.
"Ahh Melina..."
Arsel'in elini bırakıp kızıma koştum ve onu kucakladım. Onun ipeksi saçlarını okşayıp
kokusunu doya doya içime çektim. Küçücük kollarını boynuma sardı ve beni sulu sulu öptü.
"Anneciğğiiimm geldin demek!"
"Ah Melina'm seni çok özledim."
"Bende seni çok öjledim anne."
Kucağımdan inmek istedi ve tekrar şekerlere döndü.
"Baba şekey alıy mışın?"
İlgisinin yeniden Arsel'e yönelmesine biraz bozulmuştum ama bu şikayet edeceğim son şeydi.
****
"Her şey o kadar güzeldi ki Arsel, sanki rüyada gibiydim. Hiç yorulmadım bile, inanabiliyor musun uçaklar bile katlanılabilirdi."
Arsel gözlerini yoldan ayırmadan beni dinliyordu. Arada bir başıyla onaylaman dışında hiçbir tepkisi yoktu.
Melina arkada kendi uydurduğu bir şarkıyı söylüyor bazen de benim kelimelerimi tekrarlıyordu.
"Sizin hafta sonunuza dair her detayı bilmek istiyorum! Bensiz neler yaptınız bakalım?"
"Her saniyesinde beraberdik."
Güldüm.
"Şirkete hiç uğramadın mı?"
"Hayır, Melina yalnız kalmak istemedi."
"Aslında yalnız bırakmadığın iyi olmuş ikimizide yanında göremeyince çok huysuz oluyor."
Arkama dönüp onu karnından gıdıkladım.
Dişlerinin arasında sıkıştırıp sündürdüğü jelibonlarından birini bana verdi.
"Umarım."
"Efendim?"
"Yok bir şey."
"Sen iyi misin hayatım? Keyifsiz görünüyorsun, hasta mısın?"
"İyiyim, uyuyamadım pek."
Arsel'in geçiştirir tarzda ki cevabını görmezden gelmek istemiştim ama ben böyle heyecan içindeyken onun ruhsuz oluşu can sıkıcıydı.
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır."
Işığın önünde sıralanan arabalar zincirine katıldığımızda bana bakması için önüne eğildim.
"Dostum, senin canın bir şeye sıkılmış. Sanırım anlatman gereken şeyler var."
"Anne, biliyoy muşun ben bi kedi buldum."
"Gerçekten mi?"
"Babam onu sahiplenebileceğimiji şöyledi."
"Bu harika bir haber, peki Likör buna nasıl tepki verdi."
"Liköy onu sevmedi."
Arsel yüzünü ovuşturup yavaşça ilerleyen trafiğe bezgince bakmaya devam etti.
Evet kesinlikle bir sorun vardı...
Eve varabildiğimizde ancak rahatlayabilmiştim.
Melina ile uykusundan önce oyunlar oynayıp bolca sohbet ettik. Ne yazık ki Arsel'in can sıkıntısı hakkında herhangi bir şey öğrenemedim. Melina uyuduktan sonra üzerime Arsel'in aldığı geceliklerden birini giyip iki kadeh şarap doldurdum.
Gözlerini bir noktaya sabitlemiş halde bahçede oturuyordu. Tek ses geceye karışan cırcır böceklerinin sesiydi.
Kadehlerden birini ona uzattım, beni baştan aşağı süzdükten sonra gülümsedi.
Yanına oturdum, bir süre ikimizde sustuk.
"Çok yorulmuş bugün, erkenden uyudu."
"Erken kalkmıştı, öğlen de uyumadı."
Elimi omzuna atıp parmaklarımı yanağında dolaştırdım.
"Sanırım ihaleyi kaybedeceğiz."
"Ne? Nasıl?"
"Dün bir telefon aldım. İhalenin hileli olduğu söylendi."
Keyfim kaçmıştı, bu ihalenin Arsel için ne kadar önemli olduğunu biliyordum ve kaybetmesini asla istemiyordum.
"Nasıl bir hileymiş ki bu?"
"Birileri arsa için ihale öncesinde zaten yüklü bir ödeme yapmış. Bu da ihaleyi kimin kazanacağının çoktan belirlendiği anlamına geliyor."
"Peki bir şey yapamaz mıyız? Diğer yatırımcıların bundan haberi var mı?"
"Bilmiyorum, aslında bakarsan parayı veren şirketin hangisi olduğunu da bilmiyorum."
"Bunu öğrenmene yardım edebilirim."
"Nasıl?"
Arsel'in yanağından bir makas aldım ve kendimce çekici bulduğum bir ifadeyle ona baktım.
"Bir kadının en büyük düşmanı başka bir kadındır sevgilim."
****
"Gelmenize çok sevindim Arven Hanım. Çağdaş çok çalışıyor, bende günün çok büyük bir kısmını evde tablolarımla geçiriyorum."
"Ne derttir bilirim Ferda Hanım, Arsel'de aynı, sürekli çalışıyor."
"İstersiniz benim odamda oturalım. Size tablolarımı göstermek isterim."
"Tabi çok isterim."
Yatırımcılardan biri olan Çağdaş Bey'in eşini ihale konusunda bir şeyler öğrenebilmek için ziyarete gelmiştim. Bu ihaledeki diğer Türk yatırımcılar onlardı. Ev aynı annemin evi gibi çok büyük ve az eşyayla donanmıştı, ne yazık ki yuva hissiyatı hepsinde olduğu gibi bunda da yoktu.
"Kahvenizi nasıl içersiniz?"
"Sade lütfen."
Kadın duvara sabitlenmiş, telsizin yanında ki tuşa basarak konuştu.
"Sedef bize iki sade kahve lütfen."
Semoş bizim hiç uzağımızda olmazdı, dolayısıyla evin içinde telsiz kullanmayı gerektirecek bir durumda olmazdı.
Çalışanları ile olan etkileşimleri beni biraz hayalkırıklığına uğratmış olsada pes etmeyecektim.
"Daha önce de söylediğim gibi günümün tamamı burada geçtiğinden dış dünyayla bağlantım biraz kopuk. Ne işle meşgulsünüz?"
"Peace Foshion'da çalışıyorum."
"Çok hoş, Çağdaş alışverişten pek hoşlanmıyor, birçok erkek gibi. Ona da kendime de alışverişi hep bu markadan yaparım."
Kahvelerimiz geldiğinde konuşmamıza ara verdik. Beyaz önlüklü hanım hanımcık bir kadın fincanlarımızı masaya bıraktıktan sonra sessizce salondan çıktı.
Ferda Hanım salon kapısı kapandıktan sonra karşıma oturdu, yüzü biraz solgundu.
"Her yerdeler, her yerde!"
"Efendim?"
"Görümcemin muhbirleri!"
Kahvesinden bir yudum alıp arkasına yaslandı.
"Evlendiğimizden beri sürekli ensemizde. Bir rahat vermiyor. Çağdaş'ın babası bize bu evi evlendiğimizde hediye etti. O günden beri de çevremizde hep o kadının muhbirleri. Sizin görümceniz var mı?"
Hayretle kadını dinlerken yönelttiği soru karşısında afalladım.
"Aa şey evet benim, benimde bir görümcem var, ne yazık ki."
"Kaç kez söyledim Çağdaş'a, başka bir eve taşınalım, kimse olmasın hayatımızda diye. Ahhh, ama olmadı, olmuyor. İşten kafasını kaldıramıyor ki. Benimle bile ilgilenmiyor. Aklı fikri şu ihalede. Rakibiz biliyorum Arven Hanım ama Çağdaş bu ihaleyi almayı inanın ki her şeyden çok istiyor."
Kahvemden keyifli bir yudum aldım. Sohbet tam istediğim kıvama gelmişti.
"Bizde zor zamanlar geçirdik Ferda Hanım. Arsel'de işine çok düşkündür, çok çalışır ve istediği şeyi alana kadar asla pes etmez. Tabi bu durum kızımız doğduktan sonra birazcık değişti. İşi onun için hala çok önemli ama ailesi her zaman önce gelir."
Derin bir iç çekti Ferda Hanım.
"Bizimde eksiğimiz bu ya. Hala bir aile olamadık. 1 yıldır uğraşıyoruz, ama çocuğumuz olmuyor. Bir çocuğumuz olsa belki o da ailesini işinden önce tutardı..."
Öğrenmek istediğim şey dışında hayatları hakkında ki birçok detayı öğrenmiş oldum, aferin bana.
"Çocuk ayak bağı olur diyordu önceden, şimdi o da istiyor biliyorum. Tüm paramızı tedavi masrafları için harcadık. Çağdaş bu ihaleyi çok istiyor ama rakiplerimizin ne kadar güçlü olduğundan benim bile haberim var. Korkarım ki teklif edeceğimiz tutar bu ihaleyi kazanmaya yetmeyecek."
"Belki bu ihaleyi kaybedeceksiniz ve o parayı tüp bebek için kullanıp çocuk sahibi olacaksınız. Kaderin bizim için ne hazırladığını kim bilebilir Ferda Hanım."
"Çok haklısınız."
*****
Taşlı yolda topuklularla yamuk yumuk yürümeye çalışırken küfür etmemek için kendimi zor sakinleştiriyor ve yüzümde sahte bir gülümsemeyle Ferda Hanım'a el sallıyordum.
Evin (pardon sarayın demeliydim çünkü burası ev demek için fazla büyük bir yer) otoparkında ki arabama bindim.
Evden biraz uzaklaştıktan sonra Arsel'e telefon açtım.
"Babacık, nerdesin?"
"Evdeyim, asıl sen nerdesin? Bir sürü güzel şey söyleyip ortadan kayboldun."
"Geliyorum hayatım, gelince her şeyi anlatacağım."
Telefonu kapattıktan yarım saat kadar sonra eve geldim.
Melina, babasıyla yine bir yemek harbi içindeydi.
Ortamın gerginliğini hafifletmek adına ikisini de kocaman kocaman öpüp Arsel ve kendime birer kahve yaptım.
Arsel sonunda pes etti ve kaşığı Melina'nın önüne bıraktı.
Gergindi, hatta sinirli. Son zamanlarda bu sıkça oluyordu, kızımızın yemek yeme konusundaki inatçılığını kabul etmek yerine aynı inatla karşılık veriyordu ve bu ikisinide çok yoruyordu.
"Anlat bakalım sarışın, sabah sabah sıcak yatağını ve benim sevgi dolu kollarımı bırakıp gidecek kadar önemli olan işin neydi?"
"Sevgilim, alınma ama o kollar sanki bu aralar gergin biraz."
"Konuyu değiştirmeyelim annecik."
"Pekala."
Kahve kupasını önüne koyduktan sonra karşısına oturdum.
"Olasılıkları azaltıyorum."
"Ne?"
"Yatırımcılardan birini eledik."
Ellerimi çırparak gülümsedim.
"Ne demek istediğini anlamıyorum."
"Bugün o ihaleye katılan şirketlerden birinin sahibi ile tanıştım. Daha doğrusu adamla değil eşiyle tanıştım."
"Kimmiş onlar?"
"Çağdaş Bey ve Ferda Hanım."
Arsel sinir bozucu bir şekilde gözlerini devirdi.
"Bakma hemen öyle, faydalı şeyler öğrendim!"
"Daha yeni tanıştıkları birine, üstelik rakip oldukları şirketten birine, girecekleri ihaleden bahsedeceklerini mi sanıyorsun Arven mantığın alıyor mu bunu gerçekten?"
Alaycı bir ifadeyle güldü.
"Sen olsan yapar mısın böyle bir şey?"
Anlatma hevesim kursağımda kalmıştı. Onun sıkıntısına çare olmaya çalışırken bulduğum çözümü beğenmemiş üstüne bir de devamını dinleme nezaketi bile göstermemişti.
"En azından senin gibi karamsarlığa bürünmüyorum Arsel, bir şeyler yapmak için uğraşıyorum ve başardım da. Parayı veren taraf onlar değil artık biliyoruz, önemli değil Arsel Bey."
Bakışları aniden değiştiğinde söylediğim şeylerin ağırlığı anında beni de rahatsız etmişti. Söylemek istediğim şeyler tabi ki bunlar değildi ama çabam karşısında ki vurdumduymazlığı sinirimi bozmuştu ve bir saniyeliğine canını sıkmak istemiştim.
Hiçbir şey söylemedi. Sanki nefret eder gibi bakan gözlerini üzerimden çektikten sonra yerinden kalktı.
"Arsel özür dilerim, öyle demek istemedim biliyorsun."
"Bilmiyorum Arven, bence tamda söylemek istediğin şeylerdi."
"Arsel dur lütfen..."
Beni dinlemedi, odadan çıktıktan sonra kaşığını umarsızca tabağına daldırıp etrafı kirleten Melina ile yalnız kaldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✨BİR BULUT OLSAM/2✨(ARA VERİLDİ)
Romance• Bir Bulut Olsam'ın devam kitabıdır • • Macera kaldığı yerden +1 kişi ile devam ediyor 🐣 • Arven, güveni gün geçtikçe artıp, kendini daha iyi tanımak için eline geçen her fırsatı değerlendirmek isterken, hiç tanımadığı bir hayatın içinde kaybolmuş...