Taksiye bindiğim andan itibaren ağlamaya başlamıştım.
Hayatımın en kötü dönemini geçiriyor olabilirdim gerçekten.
"Nereye gideceğiz?"
"Şuradan biraz uzaklaşalım söyleyeceğim."
Telefonuma baktığımda gördüğüm 3 cevapsız çağrının hepsi başımdaki belaya aitti.
Onu istemeyerek aradım.
Soğuk bir ses telefonu açtı.
"Neredesin sen?"
"O fotoğraflar için ne istiyorsunuz?"
"Pazarlık yapacak durumda değilsin güzelim. Umarım buraya döndüğünü söylemek için aramışsındır."
"Beni kullandın! Bana şantaj yaptın! Şimdi yine ayağına çağırıyorsun! Elindeki fotoğraflar için ne istiyorsun hemen söyle!"
Ağlamaktan nefes alamıyordum. Taksi mi çok havasızdı yoksa ben ölüyor muydum?
"Fotoğraflar için istediklerimi ancak buraya geldiğinde verebilirsin güzelim. O güzel vücudunu bir kez daha gördüğümde senden ne istediğimi duyacaksın."
Sinirden ellerim uyuşmaya başlamıştı. Beynim patlamak üzereydi sanki.
"Sen tam bir orospu çocuğusun."
"Şş küfür etme, şurada güzel güzel konuşuyoruz seninle. Anladığım kadarıyla hala dönmedin ve kocan sıkıntı çıkarıyor. Bugün akşama dönmüş olmazsan bu duruma müdahale etmemiz gerekecek."
"Bu akşam döneceğim."
"Ah ben Arsel'den söz ediyordum."
"Ona dokunmayacaksınız! Arsel'e zarar vermeyeceksiniz!"
"Belli ki daha neler yapabileceğimizi ikinizde bilmiyorsunuz. Normal, sana çok fazla müsamaha gösterdik Arven. Artık yeter, fotoğraflarını mı istiyorsun, o zaman hemen buraya geleceksin!"
Telefondaki uzun dıt sesinin ardından ekrana boş boş baktım.
Kalbim sıkışıyordu. Arabanın camını açarak nefes almaya çalıştım. O sırada arkadan gelen bir aracın selektörü taksinin içini aydınlattı.
"Geç hadi kardeşim koca yol ne istiyorsun hala?"
Arka camdan baktığımda gelenin Arsel olduğunu gördüm.
"Biraz daha hızlı gidebilir miyiz lütfen?"
Ama taksiciye olan uyarım ne yazık ki yetersiz kalmıştı. Arsel taksiyi hızla sollayarak önüne kırdı ve çok geçmeden arabayı durdurdu.
"Ne oluyor kardeşim dağ başı mı burası?!"
Kapımı açıp çıkmamı bekledi.
"Ne yapıyorsun sen?! Hemen o hanımefendiyi rahat bırak!"
Arsel tehditkar bir şekilde elini taksiciye salladı.
"Sen karışma! Sorun çıksın istemiyorsan çeneni kapalı tut. Arven in arabadan."
"Hayır."
Taksici Arsel'i tutmak isterken hayatındaki en sert yumruğu yüzünde hissetmişti. Patır kütür yere düştüğünde burnundan kanlar boşalıyordu.
"Ya sana inanamıyorum! Neden insanalara vurup duruyorsun?!"
"Arven in arabadan!"
"Seninle gelmeyeceğim!"
Arsel konuşarak boşa zaman harcadığını anlayınca beni bir hışımla kucakladı. Ne olduğunu anlayamamıştım bile.
"Ne yapıyorsun ?! Bırak beni hemen!"
Beni kendi arabasına taşıdıktan sonra şoför koltuğuna geçti.
"Bu yaptıklarına inanamıyorum."
"Bak sen, demek hala aynı hissettiğimiz şeyler var."
Emniyet kemerini taktıktan sonra gaza yüklendi. Tıpkı ilk tanışmamızdaki gibi, hızla giden arabanın koltuğuna yapışmış vaziyetteydim.
Eve gelmek tam bir zulüm olmuştu. Stresten kaskatı kesilen her yanımı çözen, minicik bedeniyle bacağıma sarılan Melina olmuştu.
"Anneciğimmm!"
"Semoş çantamı hazırlar mısın?"
"Sema hiçbir şey hazırlamıyorsun."
Arsel'e baktım. Bagajdan indirdiği küçük çantayı ve anahtarları evin şoförüne teslim ettikten sonra Melina'yı kucakladı.
"Öyleyse kendim hazırlarım."
"Ne kadar ciddi olduğumu hala anlamadığını düşünerek sana tekrardan söylüyorum Arven. Hiçbir yere gitmiyorsun."
Öfkeyle ayağımı yere vurdum. Melina'yla birlikte yanımdan geçip gitmişti Arsel.
Kafayı yemek üzereyim gerçekten.
*****
Akşam olmuştu. Tatsız bir akşam yemeği masasının etrafına toplanmıştık.
Çıt çıkmıyordu kimseden ve ikimizde yemeğimize dokunmamıştık. Melina durumun farkındaymışçasına huysuzdu.
Yemeğini yemiyordu ve sürekli ağlıyordu. Benimse midem öyle bulanıyordu ki yemeğin kokusuna bile tahammül edemiyordum.
Saat 7'ye geliyordu ve gidememiştim...
Arsel'in söylediklerinde ne kadar ciddi olduğunu biliyordum. Gidersem onu kaybedecek, gitmezsem tüm dünya benim çıplak fotoğraflarımla çalkalanacaktı. İki durumda da Arsel'i kaybedecektim. Aklımdakilerin ağırlıyla gözlerimi kapatıp başımı tuttum.
Başım dönüyordu artık. Sabahtan beri tek lokma bir şey yememiştim.
Yiyecek hal mi bırakmışlardı sanki...
Bayılacağımı anladığımda düşeceğim yeri hesaplamaya çalıştım ancak şu an hiç yeri değildi. En iyisinin masadan kalkmak olduğuna karar verdiğimde artık çok geçti.
Masadan kalkamadan, oturduğum yerden bok çuvalı gibi yere düşmüştüm.
Arsel başıma gelip nazikçe yanaklarımı tokatlarken Melina'nın ağlaması kulaklarımı tırmalıyordu.
****
Kolumu sıkan bir şeyler var. Kendime geldiğimde yatağımda yatıyordum.
"Tansiyonu biraz düşük ama endişelenecek bir şey yok. Sadece biraz yorulmuş olmalı. Geçmiş olsun."
Kolumu sıkan şey tansiyon aletiymiş demek.
Doktor çıktıktan sonra Arsel odanın ucunda ki koltuğa oturdu. İkimizdende hala ses yoktu.
Başım hala çok kötüydü.
Işık gözlerimi öyle acıtıyordu ki.
"Biraz dinlen."
Dedikten sonra ayağa kalktı.
"Melina nerede?"
"Uyuyor."
"Ahh, eminim çok korkmuştur."
Başımı tutarak yattığım yerden doğruldum.
"Onunla konuştum merak etme, her şeyi anlıyor."
"Arsel..."
"Sonra konuşuruz Arven. Dinlenmen gerek."
Işığı kapattıktan sonra odadan çıktı.
Ona her şeyi anlatacak cesaret şu an tamda içimdeydi ancak o beni dinlemiyordu.
Telefonumda sayısız çağrı vardı.
Yeniden yatağıma uzanıp telefonumu bir kenara fırlattım.
Muhtemelen yarın herkes dergi kapaklarında çırılçıplak boy gösteren Arven Özer'i konuşacak.
Gerçekten iğrenç bir hayat.
*****
Arsel<
Korkunç bir günü koltukta viski şişesinin dibini görmeye çalışarak bitiriyordum.
İçtiğim sigaranın sayısını hatırlamıyorum. Kaçıncı bardakta olduğumu da bilmiyorum.
İçimde bir şey var, tarifsiz bir acı, üzüntü.
Ağlayamadığım için çatlama derecesinde ağrıyan başımı koltuğa yaslandığımda telefonuma kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj gelmişti.
"Seni özledim sevgilim, çok yakında hasret sonra erecek xx.
-Selen"
Mesajı okuduğumda istemsiz bir kahkaha atmıştım. Neler hissettiğimi kesinlikle bilmiyordum. Hayatımın hiçbir döneminde böylesine bir kargaşa içinde olmamıştım. Her şeyden uzaklaşıp sakinleşeceğim tek bir yer bile yoktu.
Kendimi sakinleştirme çabalarımın yetersiz kalışı beni daha da çok strese sokuyordu.
Arven yukarıda Arsel. Evinde ve yatağında uyuyor. Arven artık burada. O burada! Evinde ve bir daha gitmeyecek...
Nefes alamadığımı hissetmeye başladığımda dışarıya çıktım.
Kalp atışlarımı hissediyordum.
Serin hava yüzüme çarptığında biraz kendime gelmiştim.
Bir sigara daha yaktığımda bahçede tanıdık bir silüet gördüm.
Karanlığın içinden bana bakıyor ve gülümsüyordu.
Kıkırdayarak kaçtığında peşinden koştum.
Koştum ancak yetişemedim. Nereye kaybolduğunu bile anlamamıştım. Ağaçlarla çevrelenen bahçenin içinde onu ayırt edebilmek çok zordu.
"Sensin biliyorum! Selen çık ortaya!"
"Sonsuza kadar birlikte... Artık sadece ikimiz varız."
Bir fısıltı duyduğumda telefonun ışığını açarak etrafa bakınmaya devam ettim.
Rüzgarın peşine takılan yaptakların hışırtısı haricinde hiç ses yoktu.
"Arsel."
Arkamdan gelen sese döndüğümde Senem'i gördüm.
Parlak ışığı doğrudan yüzüne tuttum. Onun gerçekten Senem olduğuna emin olmam gerekiyordu.
"Şu ışığı çeker misin yüzümden gözlerim acıyor."
"Ne işin var burada?"
Işığı kapatıp telefonumu cebime koydum.
"Konuşmamız gerekiyor."
"Daha uygun bir zaman bulamadın mı?"
"Üzgünüm şekerim, telefona hiç bakmadığın için gelmek zorunda kaldım. Eee soğukta böyle dikilecek miyiz yoksa beni içeriye davet edecek misin?"
Selen'i bulabilme umuduyla biraz daha etrafa bakındım.
"Ne oldu?"
"Gelirken birine rastladın mı?"
"Hayır. Hadi çok üşüdüm."
Senem ile birlikte eve girdikten sonra kapıyı kilitledim.
"Yalnız mısın?"
"Hayır Arven ve Melina burada."
"Best modelimiz evine döndü demek."
Senem montunu ve şapkasını çıkartıp koltuğa bıraktı. Evi hayranlıkla incelerken kendime bir bardak daha viski doldurdum.
"Anlat bakalım. Gecenin bu saatinde hangi rüzgar attı seni buraya ?"
"Kovuldum. Patronum Ahmet Özer'in korkusuyla ne yapacağını şaşırdı. Okulda ki kaydım da sallantıda, her an atılabilirim."
Bardağımdan büyük bir yudum alıp kendimi koltuğa bıraktım.
"Eee?"
"Eee mi? Hayatım alt üst oldu farkında mısın?"
"Hayatı alt üst olan tek kişi sen değilsin küçük hanım, emin ol."
Senem karşımdaki koltuğa oturup dikkatle gözlerime baktı.
"Bana kızgın mısın?"
"Kızgın mıyım? Sinem inan bana şu an kızdığım daha önemli şeyler var."
"Senem!" Diyerek adını düzelttiğinde utançla göz kırptım.
"Pardon canım."
"Meltem Özer önünde sonunda bunu öğrenecekti! Caner anlatmasa bile ortaya çıkacaktı. Peki babam olacak o herifin buradan gitmem için yaptıklarına baksana!"
Uzun bir sessizlik oldu.
"Sen bir şey yapamaz mısın? En azından okuldan atılmama engel ol. Okulum benim her şeyim."
"Benimle neden bu kadar sakin konuştuğun şimdi belli oldu."
"Mecbur olmasam asla gelmezdim! Bu annemin benden istediği tek şey."
Annesinin ismini duymak bile bütün tüylerimi diken diken etmişti.
Bardağımdaki içkinin hepsini içip ayağa kalktım.
"Tamam bir şeyler yapmaya çalışırım. Hadi git artık."
"Gerçekten yapacak mısın?"
"Tamam dedim Senem hadi."
Yavaşça ayağa kalktı ve montunu giydi.
"Yardım edebileceğini ummuştum beni geçiştirmeni değil."
"Senem..."
"Neyse, en iyisi sen bugün konuştuklarımızı unut tamam mı? Ben bir çaresine bakacağım."
Şapkasını taktıktan sonra arkasına bakmadan çıkıp gitti.
Bir kişinin daha tribini çekecek hal kalmamıştı artık bende.
Kalbim sıkışıyordu artık bunları düşünmekten.
Ceplerimi yoklayarak deli doktorunun bana verdiği hapları aradım. Mutfak masasının üzerinde bana bakıyorlardı.
Bir tanesinin bana yetebileceğini nasıl düşünmüşlerdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✨BİR BULUT OLSAM/2✨(ARA VERİLDİ)
Romance• Bir Bulut Olsam'ın devam kitabıdır • • Macera kaldığı yerden +1 kişi ile devam ediyor 🐣 • Arven, güveni gün geçtikçe artıp, kendini daha iyi tanımak için eline geçen her fırsatı değerlendirmek isterken, hiç tanımadığı bir hayatın içinde kaybolmuş...