"Bana söylediklerini duydun mu sende? Senin öleceğini düşünüyor. Sen daha hayattayken bizi bırakmamışken mal mülk derdine düşmüş hepsi, beni de suçlarına ortak ediyorlar."
Arsel ile sessizce konuşuyordum camın ötesinde.
O kadar ağlamıştım ki burnum tıkanmıştı ve yüzümün her yeri kıpkırmızıydı.
"Başım çok kötü. Biraz uyusam, benimle birlikte uyanır mısın sende? Bana yine şarkılar söyler misin yine?"
Arsel sessizdi, yaşadığını belli eden tek şey yavaş yavaş inip kalkan göğsüydü.
Gözüm sürekli başındaki monitördeydi. Yine düz çizgi göreceğim diye ödüm kopuyordu.
Birkaç dakika sonra yanına, doktoru ve iki hemşiresi girdi.
Saatte bir yaptıkları muayenelerden birini gerçekleştiriyorlardı.
Göz kapaklarını açıp göz reflekslerini elindeki ışıklı kalemle kontrol ettikten sonra hemşiresine bir şeyler söyledi.
Monitördeki bazı verilere baktı ve gerekli notlar alındı.
Onları izlemeyi bırakıp koltuğa oturdum. Annem, Melina'ya bakmak için eve gitmişti. Onu aramak için telefonumu çıkarttım.
Bir sürü mesaj ve cevapsız çağrı vardı. O kadar çok bildirim vardı ki, şöyle bir göz atayım derken annemi arayamamıştım o sırada Arsel'in doktoru dışarı çıkmıştı.
Hemen ayağa kalktım.
"Durumu nasıl?"
Yüzü mahkeme duvarı gibi soğuk ve asıktı.
"Arven Hanım, öncelikle sizden sakin olmanızı isteyeceğim. Biliyorum, zor... Çok zor bir durum, ancak kendi sağlığınızı ve bebeğinizi de düşünmelisiniz..."
"Sana durumu nasıl diye sordum?!"
Doktor kasvetle nefes aldı ve ellerini cebine koyarak başını öne eğdi.
"Arven Hanım Arsel Bey kardiyak arreste girdiğinde onu entübe ettik."
"Ne demek bu? Anlayacağım şekilde konuşun lütfen."
"Kalbi durduğunda onu solunum cihazına bağladık... Arrestten bu yana neredeyse 5 saat geçti, kalp ritmindeki düzensizlik hala devam ediyor, bugün içerisinde yeniden arrest hatta ex olabilir."
"Ne demek bu?!"
"Yani Arsel Bey'i kaybedebiliriz."
Duyduklarım karşısında tutunacak bir yer aramıştım.
"Şu saate kadar uyuması ve ağrı hissetmemesi için ilaç veriyorduk. Verilen oksijen ne yazık ki hala vücudun her yerine ulaşmıyor. Kurşunun kalpte yol açtığı tahribat tahminimizden de kötü. Durumu toparlaması gerekiyordu ancak Arsel Bey'de %50'lik destekle kullandığımız solunum cihazı da artık tamamen otomatik solutmaya geçti yani ne yazık ki spontan solunumu da kesildi, makine desteği olmadan nefes alamıyor. Hala içeride olan kurşun karaciğer fonksiyonlarını büyük oranda etkilemiş durumda, bir an önce alınmazsa karaciğer yetmezliği gerçekleşecek. Ancak şu durumdayken onu ameliyata alamayız."
"Peki ne yapacağız? Ona ne olacak? İyi olan hiçbir şey yok mu?" Dedim güçlükle.
"Uyanması için herhangi bir anestezik verilmiyor. Uyanırsa eğer... Durumunu yeniden değerlendireceğiz. Sizi duyuyor ve hissediyor. Onunla konuşun, söylemeye dilim varmıyor ama..."
Duraksadı ve omzuma dokundu.
"Hemşire hanım tek tek içeriye girmeniz için sizi hazırlayacak. Bu son saatleri olabilir."
Doktorun söylediği diğer şeylerin hiçbirini duymamıştım. Çünkü kötü başka bir şey daha duyacak halim kalmamıştı. Olduğum yere yığılmış ve baygınlık geçirmiştim. Uyandığımda bana ayırdıkları odadaydım ve annemde koltukta uyuyordu. Panikle kalktım yataktan ve Arsel'i görmek için dışarı çıktım. Korktuğum şeyin olmaması için yalvarıyordum Allah'a. Tam onun göreceğim cama koştuğum sırada uzaktan tiz bir ses yankılandı.
"Anniiii!"
Melina...
Eylül'ün elini tutmuş koşar adımlarla yanıma geliyordu.
Onu kucağıma alıp sarıldım.
"Babam neyde?"
Hiçbir şey söyleyememiştim, camın arkasından onu görmüştü hemen.
"Babam neden oyada yatıyoy anni?"
"Babacık biraz hasta olmuş bir tanem. Senin desteğine ihtiyacı var. Onunla konuşur musun?"
Melina evet anlamında başını sallayınca bizi hazırlaması için bir hemşire buldum.
Steril bir önlük giyip, maske ve bone taktıktan sonra içeri girdik.
Odadaki tek ses düzen içerisinde atan kalbinin monitöre yansıyan sesiydi.
Giremedim içeriye, bunun onu son görüşüm olduğunu düşünmek istemiyordum.
Melina benden önce davranarak onun yanına koştu ve elini tuttu.
"Babacığım ben geldim! Hadi uyan!"
Bir adım daha attım içeriye, ağlamanın sırası değildi onu geri döndürmek için hala şansımız vardı.
Yatağın ucuna oturup diğer elini ben tuttum.
"Biliyoy muşun baba Kay anne oldu biy şüyü bebekleyi vay çok tatlı."
Melina bana baktı bir şey sormak istercesine.
"Anne neden uyanmıyoy?"
"Bebeğim, baban çok yorulmuş. O yüzden biraz uyuyup dinlenmesi gerekiyor."
"Evimije gidelim anni neden buyada uyuyoy? Neden üzeyinde bu kaday çok şey vay??"
Onun yanağını okşadım, cevap vermek için kendimi hazır hissetmiyordum hala.
"Babanla konuşmaya devam et bebeğim."
"Baba uyan, evimije gidelim aytık lüpden."
Melina canını acıtmak korkarcasına sarıldı babasına.
"Şöj veyiyoyum biy daha hiç üzmeyeceğim şeni baba, lüpden uyan."
Üzerinden kalkmadan ona sarılmaya devam etti ve gözlerini kapattı Melina.
"Hepimiz dört gözle uyanmanı bekliyoruz sevgilim. Tüm bu olanlara hala inanamıyorum.
Tüm bunların olacağını biliyordun, neden bana söylemedin Arsel? Birlikte bakardık çaresine, böyle olması gerekmezdi..."
Sessizce ağlarken kendi yaptıklarımı hatırladım aniden.
"Bende sana söyleyememiştim değil mi? Sende yapmadın..."
Gözlerimi silip Melina'ya baktım. Beni dinliyordu.
"Önümüzde daha koca bir hayat var. Melina büyüyecek, oğlumuz doğacak. Erkenden nereye gidiyorsun böyle? Beni yalnız mı bırakacaksın bunca zorluk karşısında? Hani bu işte ortaktık?" Dedim gülerek.
Elini okşamaya devam ederken maskemi indirip onu başından öptüm. Hastanenin o ilaç kokusuna inat hala o kadar güzel kokuyordu ki saçları. Bir daha onları koklayamayacağım düşüncesi kalbime kor düşürmüştü.
Yeniden elini tuttum.
"Arsel gidemezsin! Bizi bırakamazsın! Yaşamak zorundasın! Bu kadar kolay pes etme, vazgeçme hayatından sana yalvarırım yaşa!"
O sırada ağlamaklı bir ifadeyle bana baktı Melina.
"Anni, babam ölecek mi?"
Sustum... Onun yanına uzandı ve daha çok sarıldı babasına.
"Baban bizi bırakmayacak aşkım."
Elini yeniden dudaklarıma götürdüm.
Son kez yaklaşıp onu dudaklarının kenarından öptükten sonra saçlarını okşadım.
"Seni çok seviyorum, seni her şeyden çok seviyorum. Pes etme sevgilim lütfen. Bizim için..."
Ben yanından kalktıktan sonra Melina'yı kucakladım. Hala babasının elini tutuyordu.
"Bebeğim artık çıkmamız lazım."
"Babam beni bıyakmıyoy anne elimi tutuyoy!"
İkisinin ellerine baktığımda Melina'nın haklı olduğunu görmüştüm. Gözlerimi silip daha net görmek istercesine bir daha baktım.
Arsel'in bir eli tamamen açıktı ama diğer eli gerçektende Melina'nın elini tutuyordu. Parmaklarının kıpırdadığını gördüğüm anda Melina'yı yere bıraktım ve dışarı çıktım. Arsel'in doktorunu kapının önündeydi.
Döndüğümde hala elini tutuyordu Melina'nın.
Doktor ışıklı kalemini gözlerine tuttu Arsel'in.
Stetoskobuyla kalbini dinledi ve umutla baktı bana.
"Arsel Bey beni duyabiliyor musunuz?"
Hiç tepki yoktu.
Doktor Arsel'in elini tuttu.
"Arsel Bey beni duyuyorsanız elimi sıkın lütfen."
Güçsüz parmaklarıyla doktorun elini sıkmaya çalıştı Arsel.
Gözyaşlarımı tutamıyordum yine ama bu kez sevinçtendi.
"Uyanıyor." Dedi doktor da gülümseyerek. Son konuşmamızda yüzüne yerleşen o kasvet dağılmıştı sanki.
Çok geçmedi gözlerini kırpıştırdı yavaşça.
Gözlerini açacak hali bile yoktu, öyle yorgun görünüyordu ki.
"Günaydın sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✨BİR BULUT OLSAM/2✨(ARA VERİLDİ)
Любовные романы• Bir Bulut Olsam'ın devam kitabıdır • • Macera kaldığı yerden +1 kişi ile devam ediyor 🐣 • Arven, güveni gün geçtikçe artıp, kendini daha iyi tanımak için eline geçen her fırsatı değerlendirmek isterken, hiç tanımadığı bir hayatın içinde kaybolmuş...