Kalp Krizi-57

18 2 1
                                    

Arven<

İki gündür annemde kalıyorum.
Melina'da dahil olmak üzere herkes sürekli bir şeyler soruyor ve Arsel beni hiç aramıyor.
Halbuki mektubumu okuduktan sonra beni arayacağını düşünmüştüm, olmadı.
Yine bir sabah ritüelini gerçekleştirdiğimiz sırada tabağımdaki yiyecekleri çatalımla oynarken Melina elinde tuttuğu havucu kemirmeye çalışıyordu.
"Ne düşünüyorsun kızım öyle kara kara yesene onları."
"Canım istemiyor."
"Bak şimdi, sende başladın kızın gibi. İlla ben mi yedireceğim canım size Allah Allah."
Televizyonda açık kalan bir sabah programına dalıp gidiyordum ara ara. Tuhaf bir his var içimde bugün, bir şeyler içimi sıkıyor sanki. Göz ucuyla telefonuma baktıktan sonra daha fazla dayanamadım.
Onu aramalıydım...
Telefonumu alıp terasa çıktım. Açacağını biliyordum. Bugün hafta sonu, işe gitmezdi. Uzun uzun çaldırdım, dıt sesinden başka bir şey yoktu. Yine de soğuk telesekreter sesini duyana kadar açmasını bekledim, açmadı. Bende tekrar arayamadım.
Yanına gitmeyi bile düşündüm kısa bir süreliğine. Sonrasında vazgeçtim, belkide aradığımı gördü ama açmak istemedi.
Neden istemesin ki ama?
Telefonumu cebime koyup masaya geri döndüm.
"Bababa bababa."
"Babacık açmadı tatlım."
"Tekyay ayay mışın anni?"
"İşi olabilir Melina. Müsait olunca o bizi arar."
Tabağımdakilere eziyet etmeyi kesip masadan kalktım ve televizyonun başına geçtim.
Saçma sapan programlar vardı.
İnsanlar bunları gerçekten izliyorlar mı?
Gözüm sürekli saate gidiyordu, onu arayalı neredeyse 1 saat olacaktı. Şimdiye çoktan geri dönmesi lazımdı. Dayanamayıp tekrar aradım, yine açmadı.
Aklıma değişik değişik senaryolar geliyordu ve içimdeki sıkıntı giderek artıyordu.
"Baba!"
Melina eliyle televizyonu işaret ettiğinde bende baktım. Arsel'in fotoğrafı vardı ve sarışın spiker bir şeyler anlatıyordu. Yine hangi skandalımızı yayınladılar acaba?
Televizyonun sesini açıp koltuğa oturdum.

"Bir son dakika gelişmesiyle karşınızdayız sayın seyirciler. Genç iş insanı Arsel Özer evinde silahlı saldırıya uğradı. Olay yerinde bir kişi hayatını kaybederken, ağır yaralanan Özer hastaneye kaldırıldı. Emniyet güçlerinden net bir açıklama yapılmazken failin olay yerinden kaçtığı iddia ediliyor..."

Duyduklarımla elimdeki kumandayı düşürmüştüm.
Haberi benimle birlikte izleyem annem yanıma koştu.
"Arsel..."
"Sakin ol kızım, hangi hastanede olduğunu öğrenelim önce. Sen sakin ol tamam mı? Hatice su getirin hemen!"
Annem hastaneyi öğrendikten sonra evden ayrılıp hastaneye gittiğimiz sürede yaşananların hiçbirini hatırlamıyorum.
İçimden onun yaşaması için dualar ediyordum sürekli.
Girişteki kız onun ameliyatta olduğunu söylemişti. Doktoru çıkana kadar bilgi de alamıyorduk.
Ameliyathanenin kapısından gözlerimi ayırdığım sırada Meltem annemi görmüştüm.
Yüzü kireç gibi bembeyazdı koşar adımlarla yanıma geldi.
"Arven neler oldu?!"
"Bilmiyorum, ben evde değildim, bir şey söylemediler."
Bana sımsıkı sarıldı ve beraber ağladık bir süre.
"Arsel Özer'in yakınları."
Bir hemşire elinde kabarıkça bir dosyayla etrafına bakınıyordu.
"Biziz."
"Nesi oluyorsunuz?"
"Eşiyim ben." Sesim öyle güçsüz çıkıyordu ki birazdan duyacak olduğum şeylere hiç hazır değildim.
"Arsel Bey getirildiğinde bilinci kapalıydı. Olay yerinde kalbi durmuştu yetkililer gerekli müdahalede bulundular..."
Ayaklarım canı kesilmişti o anda, dengemi kaybedeceğim sırada annem beni yakaladı.
"Ekibimizim müdahalesi ile yeniden çalıştırdı. Vücudunda iki kurşun var şu an. Çok fazla kan kaybetmiş. Evde yalnız olduğu için müdahele edebilecek kimse yokmuş."
"Yalnız mı?" Dedim evdeki çalışanları düşünerek. En azından onlar yanında olsaydı...
Yapayalnız bıraktım onu...
Hemşire kendi üzerinde kurşunların nerede olduğunu gösterdi.
"Bir tanesi karın bölgesinde, karaciğer tahribatı söz konusu. Bir tanesi biraz daha yukarıda, kalbe yakın."
"Durumu nasıl şimdi, oğlum yaşayacak mı?"
"Elimizden geleni yapıyoruz Meltem Hanım, ancak durumu ciddi. Her şeye hazırlıklı olmalıyız."
Gözlerimi kapatıp tüm bunların kötü bir kabus olmasını diledim.
Ama değildi, değildi işte her şey gerçekti.
"Yapayalnız bıraktım onu. Hepsi benim yüzümden."
"Sen nereden bilebilirdin kızım."
"Eğer yalnız olmasaydı..."
"Söyleme böyle. Arsel güçlüdür, bunuda atlatacaksınız."
Meltem Hanım sessizce ağlıyordu. Hiçbir şey söyleyemiyordu bile.
Saatlerimiz geçti orada. Ameliyat tam 8 saat sürdü.

Bittiğinde, yalnızca en riskli olanı, yani kalbine yakın olan kurşunu çıkarabildiklerini söylemişlerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bittiğinde, yalnızca en riskli olanı, yani kalbine yakın olan kurşunu çıkarabildiklerini söylemişlerdi.
Diğerini çıkartmak için, Arsel'in durumunun biraz daha iyi olması gerekiyormuş. Yani bu ameliyatı kaldıramayabilirmiş...
Yoğun bakıma alındığında onu uzaktan, bir camın arkasından izleyebileceğimizi söylediler.
Olanlara hala inanamıyordum.
Ona bunu kim yapmıştı?
"Arven Hanım..."
Gözlerimi ondan ayırıp sesin geldiği yöne döndüm. Takım elbise içindeki yeşil gözlü genç bir adam bana bakıyordu.
"Ben il emniyet müdürü Eray. Sizinle bizzat ben ilgilenmek istedim. İzniniz olursa sizi olayla ilgili bilgilendirmek ve birkaç soru sormak istiyorum."
"Tabi."
Eray Beyle koltuklardan birine oturduk.
"Olay öğlen 1 civarında gerçekleşmiş. Kapılarda herhangi bir zorlanma yoktu."
Derin bir nefes alarak Eray Bey'i dinlemeye devam ettim.
"Arsel Bey'in yanında yabancı uyruklu bir adam ölü bulundu. Gustav Shemylgton."
Şaşkınlıkla gözlerim aralandı.
"Onu tanıyor musunuz?"
"E-evet, o... Onunla çalışıyordum."
"Arsel Bey ile aralarında yakın zamanda bazı sorunlar olmuş. Hiç tehdit alıyor muydu ya da husumetli olduğu başka birileri var mıydı?"
"Hayır! Ben..."
Arsel'i tehdit eden birinin olup olmadığını bile bilmiyordum! Onun nelerle uğraştığı hakkında hiçbir şey bilmiyordum ki ben! Onu yapayalnız bırakmıştım...
"Bilmiyorum... Gustav vardı bir tek, o mu yapmış?"
"Yapılan incelemedi ellerinde barut kalıntısı yoktu. Arsel Bey'i onun vurduğunu düşünmüyoruz."
Ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya devam ettim.
Eray Bey bana bir peçete uzattı.
"Evde biri daha varmış Arven Hanım. Başka birinin kan örneğine daha rastlandı. Selen Parlakyiğit."
"Ne?!"
"Görüntüde bu bir aşk cinayeti gibi duruyor ama Gustav Shemylgton o da değilmiş."
"Kimmiş peki?"
"Arsel Bey'in koruması Ali Demir tarafından vurulmuş. Ali Bey şu an emniyette. Onun ifadesi doğrultusunda soruşturmamızı sürdürüyoruz."
"Bu kadınla herhangi bir husumetiniz var mı?"
"Evet." Dedim yorgun ve bir o kadar bezgin bir halde. Bu kadından kurtulamayacak mıyız biz?
"Selen Hanım ekibimiz olay yerine varmadan kaçmış. Her yerde aranıyor, artık çok yakınız."
Ne fark eder ki? Onu bulduğunuzda Arsel iyileşecek mi?
"Arsel Bey'in vereceği ifade bizler için çok önemli, olanları bize tüm şeffaflığıyla anlalatabilecek tek kişi. Ancak her önlemi almış olmalıyız, onun ifadesi olmadanda bu davayı çözebilir olmamız gerek. Bu yüzden de bize yardımcı olmalısınız."
Onu başımla onayladım. Ancak buna devam edebileceğimi sanmıyordum.
"İzninizle..."
Eray Bey, Arsel'in ölmesi durumunda yinede davayı çözebilmesine yetecek deliller istiyordu. Açıkça söylemek istemediği ancak ima ettiği şey buydu.
Yeniden camın önüne geçip onu izlemeye başladım. Üzerinde ne işe yaradığını bilmediğim bir sürü kablo vardı.
Ağzında uzun ince bir hortum vardı, Arsel kendi kendine nefes alamıyor muydu?
İki elinin üzerinde de damar yolu vardı.
Birinden hala kan naklediliyor diğerindense serum gidiyordu.
Başında duran monitörden onun kalp atışlarını izledim. Acaba her şey normal miydi?
Bu kadar çok cihaza bağlandıysa normal olmayan şeyler vardı işte.
Gözlerimi sıkıca kapatıp cama dokundum.
"Arsel bizi bırakma lütfen."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
✨BİR BULUT OLSAM/2✨(ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin