Wade sahil kenarındaki evine geldiğinde eski bir arkadaşından ödünç aldığı -bu kez gerçekten ödünç almıştı- arabayı durdurdu ve aşağı indi. Bir saat önce Peter konuşmak için buraya gelmesini söylemişti.
Açıkçası buna şaşırmıştı çünkü mezarlıktaki sarılmalarından sonra bütün çabalarına rağmen kendisi ile konuşmayı ya da görüşmeyi reddetmişti. Şimdi de acilen konuşmaları gerektiğini söyleyip buraya çağırmıştı.
Gwen'in ölümünden sonra hiç biri eskisi gibi kalamamış, parçalanmışlardı. Michelle gitmişti ve Harley okula gelmiyordu. Harry ile ara sıra konuşuyorlardı, Peter ise hala belirsizdi.
Wade en yakın dostlarından birini, kardeşini kaybetmişti ve birinin daha gitmesine izin veremezdi. Eğer yaşasaydı emindi ki Gwen'de bunu isterdi. Ela gözlü gencin onlardan başka kimsesi yoktu. Bu yüzden bir aydır acısını içine atıp uğraşıyordu.
Derin bir nefes alıp patika yoldan arka bahçeye yürüdü. Arkadaki kapıdan da geçip kumsala çıktığında Peter'ı oturmuş denizi izlerken buldu. Dudaklarında minik bir tebessümle yaklaştı ona foğru ve "Hey!" diye seslendi. Peter ona doğru dönüp ayağa kalktı hemen. "Hey, merhaba."
"Merhaba!" İkisi de birbirlerine bakıyordu sadece. Göz göze geldiklerinde esmer genç kaçırdı hemen kahvelerini elalardan. Nasıl olabilir, diye düşündü Wade. Nasıl hala ona delicesine aşık olabilirim? Nasıl ona baktığımda ilk günkü gibi hissedebilirim?
Terk edilmişti, ansızın, habersizce, sevmiyorum gibi alçakça bir bahaneyle öylece ortada bırakılmıştı. Uğruna canını vereceği çocuk bir anda kaybolup gitmişti hayatından. Öfkeli olması gerekirdi belki ancak kalbi gurursuzca Peter'a her baktığında ritmini bozuyordu.
"Ne konuşacaktın benimle?"
"Ha, evet şey.. bu biraz uzun oturalım mı?" Wade kafasını sallayıp oturdu kumlara. Peter'da hemen onun yanına. "Wade bak az sonra anlatacaklarımdan sonra benden nefret edebilirsin."
"Peter," diyerek sözünü kesti ela gözlü oğlan karşısında her an ağlayacakmış gibi duran gencin. Ardından ona şefkatle bakıp "Senden asla nefret etmem." dedi emin bir şekilde ancak Peter onun gibi düşünmüyor olacak ki kafasını iki yana salladı.
"Önce dinle olur mu? ve yalvarırım sözümü kesme."
"Peki sen nasıl istersen." Wade 'onu kendisinden nefret edeceğimi düşündürecek kadar ne korkutuyor olabilir ki?' diye düşündü fakat bir cevabı yoktu. Peter'dan nasıl nefret edebilirdi ki zaten?
"Aslında bu-bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama daha fazla saklayamam. Ben-ben senin tanıdığın Peter Parker değilim!"
"Ne? Nasıl yani?" diye sordu Wade. Hiçbir şey anlamamıştı. Esmer genç titrek, derin bir nefes alıp annesinden başlayarak her şeyi anlatmaya başladı. Çocukluğu, annesi, babası, ekip, Harley, Örümcek Adam, Loki, gerçek ailesi, Gwen... Ne kadar süredir anlatıyordu? Yer yer ağlamış yer yer konuşamamıştı bile.
Wade'in ise onun her cümlesinde yüz ifadesi ve duruşu değişiyor, bakışları yabancılaşıyordu. Peter'ın dediği gibi bitirene kadar konuşmadı. Sonunda Peter sustuğunda yutkundu sadece. Esmer genç yanağından akan yaşları sildi sertçe.
Bakışlarını yerden kaldırmamıştı. Wade'in hayal kırıklığı ve acı dolu olan gözlerine bakmaya cesareti yoktu. Wade öylece duruyordu, adeta şoka girmişti. Ne yapmalıydı? Ne söylemeliydi? Peter "Özür dilerim." diye fısıldadığında bozuldu sessizlik.
"Sus!" dedi Wade sıktığı dişlerinin arasından ama Peter onu dinlemedi. "Yemin ederim çok üzgünüm-" Ela gözlü genç sinirle onun yakalarını kavrayıp sertçe kumlara uzanmasını sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Re-Hope (SpideyPool)
FanfictionPeter Parker'ı kimse sevmemişti. Ne annesi ne de babası. Sevgi nedir bilmiyordu tâki Wade Wilson hayatına girene kadar. ********** "Peter, biliyor musun popon çok güzel." "Ne?!" "Hayır dur bu olmadı. Başka bir iltifat bulmam lazım. Buldum! Biliyor m...