Sabah başımda ve vücudumun neredeyse her yerinde olan ağrılarla uyandım. Saat daha altı buçuktu. Yan tarafıma baktığımda adeta bir melek masumluğu ile uyuyan Peter'ı gördüm. Hafifçe tebessüm edip gözlerimi kapadım. Sonra fark ettiğim şeyle tekrar açtım ve Peter'a baktım.
Peter mı? Benim yanımda? Uyumak? Yok daha neler! Pöeh yani... Ellerimi yumruk yapıp gözlerimi ovdum ve yine baktım. Hala oradaydı. Sonunda kafayı yiyordum.
Birden dün buraya geldiğini hatırlayınca kafayı yemediğimi anladım. Dün kendimde olmadığım için pek bir şey hatırlamıyordum. Hasta olmak cidden berbat bir şeydi.
Yatakta yan döndüm ve Peter ile yüz yüze gelmemizi sağladım. Yüzünün her santiminde gezdirdim gözlerimi. Uzun saçları yine alnına dağılmıştı bu da gûzelliğini saklıyordu. Tanrı aşkına neden saklıyordu ki. Ama hayır saklamalıydı yoksa herkes onun farkına varırdı ve ben kesin katil olurdum.
Ona karşı hissettiğim şeyler çok yabancıydı. Daha önce hić böyle olmamıştı. Peter'ı gördüğüm o ilk an dûnyam baştan aşağı değişmiş ve yeni bir anlam kazanmıştı. Birden bire hayatımın merkezi olmuştu.
Galiba ondan hoşlanıyordum hatta bu hoşlanmaktan da ileriydi. Git gide ona aşık oluyordum. Onun için her şeyi yapmaya hazırdım. Beni sevmesi için canımı bile verirdim ama canımı verirsem onunla birlikte olamazdım o yüzden bu seçeneği eliyoruz.
Ah yapma ama aşırı romantik olan düşüncelerimin içine ettim yine! Aferin bana. Tam bir malsın Wade Wilson.
Düşüncelerimi susturdum ve yine Peter'ın o eşsiz güzelliğini seyre daldım. Ne kadar süre oldu bilmiyorum ama hava epey aydınlanmıştı. O ise hala uyuyordu. Acaba hep böyle geç mi uyanıyordu? Yada dün gece uyumamıştı.
Elimi kaldırıp alnındaki saçlarını geriye attım. İşte güneş benim dünyama şimdi doğmuştu. Elim rahat durmayıp yanağına doğru bir yol çizdi. Baş parmağımla hafifçe okşadım yanağını. Yumuşacıktı, pürüzsüzdü.
Alt dudağında parmağımı gezdirdim. Kalbim her geçen saniye daha çok hızlanıyordu. Ona böyle dokunabilmek cennette olmak gibiydi. Peter mûkemmeldi, kusursuzdu. İnce ve pespembe olan dudakları hafif aralıktı. Resmen gel beni öp diyordu.
Hayır Wade yapma. Uyanabilir ve çok kızabilir.
Ama çok güzeller. Bir kerecik öpsen bir şey olmaz. Göz hakkı yani.
Benden zaten yeterince -neden bilmiyorum ama- nefret ediyor. Ayrıca korkuyor da. Yanlış anlarsa hiç iyi olmaz.
Boş versene. Sen Wade Wilson'sın. Bu güne kadar her boku yedin şimdi bundan mı çekiniyorsun yani. Hadi öp onu.
İç sesimle girdiğim savaşın galibi o olmuştu. Düşünmeyi bıraktım ve dudaklarına doğru eğildim. Aramızda bir santim bile yoktu. Nefesini hissedebiliyordum. Tam öpecekken kıpırdandı ve yavaşça gözlerini açtı.
Bense öylece kalmıştım. Beni fark edince gözleri kocaman oldu. Çığlık atıp kendini geriye doğru attı ve yere kapaklandı.
"Tanrı aşkına Wade! Ödümü patlattın. Ne işin vardı dibimde?" Bana öfkeyle bakıyordu ve bu beni biraz korkutmuştu. Cevap vermedim çünkü ne demem gerektiğini bilmiyordum. Bir dakika kadar suratıma baktıktan sonra birden gözleri faltaşı gibi açıldı ve tek eliyle ağzını kapattı.
"Sana inanamıyorum. Beni öpecek miydin? Hemde uyurken. Söyleyene bu sapıklığın kaçıncı evresi."
"Ne hayır!"diye itiraz ettim hemen. "Ben sadece..sadece gerçek misin yoksa hayal misin ona bakmak için yani çünkü rüya görüyorum zannettim. Bilirsin sabah yanında uyanma ihtimalim oldukça düşük o yüzden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Re-Hope (SpideyPool)
FanfictionPeter Parker'ı kimse sevmemişti. Ne annesi ne de babası. Sevgi nedir bilmiyordu tâki Wade Wilson hayatına girene kadar. ********** "Peter, biliyor musun popon çok güzel." "Ne?!" "Hayır dur bu olmadı. Başka bir iltifat bulmam lazım. Buldum! Biliyor m...