46. "ZEMHERİ"
Karan Duman'ın Anlatımıyla ;
LONDRA
Baba sevgisi nedir bilmeyen, hissetmeyen, özellikle bayramlarda, özel günlerde, doğum günlerinde böyle bir sevgiden mahrum bırakılan bir insanı, hiçbir şeyin yokluğuyla korkutamazsınız. Çünkü o kişi ; yarım kalmışlığın, terk edilmişliğin ve acının en dibini görmüştür. Geriye kalan hiçbir şeyin yokluğu koymaz o insana.
Değer verdiğim, sevdiğim insanlar oldu. Fakat verdiğim sevginin karşılığını alamadığım zamanlar hiç şaşırmadım, tuhaf karşılamadım. Çünkü benim çocukluğum bir enkazdı. Acıyı öyle derinlerimde hissetmiştim ki, bu ufak tefek hayal kırıklıkları beni yıldırmamıştı.
Anılarım, şakaklarıma bastırılan bir silah gibiydi. Ne öldürüyordu, ne de yaşatıyordu.. Yok ediyordu. Her saniye yavaş yavaş yok oluyordum.
Soğuk hava ciğerlerime nüfuz ederken, ellerimi ceketimin cebine yerleştirerek arkası dönük adama doğru ilerledim. Babama. Selçuk Sarsılmaz'a.
Omuzları dikti. O da ellerini cebine sokmuştu benim gibi. Yıllar ondan hiçbir şey eksiltmemişti. Yüzündeki o acımasız ifade, hâlâ ilk günkü gibi taptazeydi. Donuk bir adamdı. Hisleriyle değil, aklıyla hareket ederdi hep. Küçükken onun duygusuz bir robot olduğunu düşünürdüm.
Sahte bir öksürükle geldiğimi belli etmek istercesine sessizliği bozduğumda, ağır ağır omuzlarının üzerinden bakarak arkasını döndü. "Karan." dedi, ilgiyle yüzüme bakarak. "Hoşgeldin."
Bir şey söylemeden başımı sallamakla yetindim. Ellerim kaşınıyordu. Benim bakmaya kıyamadığım anneme, zorla sahip olmuştu. Bu gerçek boğazımı düğümlüyordu. Canımı yakıyordu. Onu öldürmek istiyordum. İlk defa ruhumun kana bu kadar aç olduğunun farkındaydım. Vahşet istiyordum. İşkence etmek, inlete inlete canını almak istiyordum.
Fakat onun canını ben vermemiştim. Almak da bana düşmezdi.
"Oturalım mı şöyle?" diye sordu, çaprazımızda, deniz kenarında olan bankı işaret ederek.
"Yok," dedim mesafeli bir şekilde. "Ne söyleyeceksen söyle, sonra gideceğim."
"Kararını verdin mi?" diye sordu, yüzüme bakarak.
"Belli olmuyor mu?" diye soruya soruyla cevap verdim, yamuk bir gülüş sergileyerek.
Bir süre sessiz kaldı, dudaklarını ıslattı ve 'Vay be' dercesine kaşlarını kaldırdı. "Senin baban benim," dedi kırık bir tonla. "Senin öz baban benim Karan. Sen benim kanımsın, o herifin değil."
Sessiz kaldığımda, "Yarın doğum günün," dedi durgun bir ifadeyle. Unutmamasına şaşırmıştım. Gözlerimi kısarak yüzüne baktığımda, "Birlikte kutlayabilirdik." dedi sessizce. "Gece, sen ve ben. Gerçek ailen bizdik senin. Sırf Levent ve o kız için, öz kardeşinden vazgeçiyorsun." diye ekledi, başını iki yana sallayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞTEN BUZ (TAMAMLANDI.)
Teen Fiction[TAMAMLANDI] ° Aşkın ve nefretin, Dostluğun ve düşmanlığın, Karanlığın ve aydınlığın, Şehvetin ve ihtirasın, en uçlarında yaşanan bir hikaye. Birbirlerine olan aşklarından yanıp tutuşan Karan ve Kumsal, rol gereği gittikleri lisede kardeşlermi...