Şehrin gürültüsünden az uzakta salaş bir kafeye gelmiştik. Kısa merdivenlere doğru ilerlerken bu yeri neden buluşma yeri olarak söylediğimi bilmiyordum. Sadece bir kere gelmiştim o da; Min Young'ın sevgilisiyle çift buluşması yapmıştık, zorla.
Min Young o zamanlar Heirs dizisine takmıştı ve alt tabaka diye tabir ettiği bir çocukla sevgiliydi, tabi çift buluşması için çocuğun bir arkadaşını da bana yamamaya çalışıyordu. Lacivert rengine takmış Min Young burdaki buluşmadan sonra çocuğun lacivertten nefret ettiğini öğrendiğinde ondan hemen ayrılmıştı.
Tabi bence bu bir bahaneydi, Min Young lanetli biriydi, asla aşık olamayanı ve çoook çabuk sıkılanından. Eh biraz da playgirl olunca çocuğu şutlamak için böylesine saçma bir neden arkasına saklanmıştı. Ama olan bana olmuştu, Min Young'un ayrıldığı çocuğun arkadaşı, hani şu bana ayarlamaya çalıştıkları, resmen yapışmıştı bana.
Çocuğu ne kadar terslersem tersleyeyim yavru köpek gibi peşimde dolanıyor ve salyalarını üzerime akıtıyordu. Onu nasıl atlattığımı hatırlamıyorum şuan. Cidden nasıl atlatmıştım o çocuğu?
Ayağım merdivene takılınca sanki o merdivenin kenarı ayağıma değil de beynime daha doğrusu anılarıma çarpmış gibi oldu.
Ben rehabilitasyon merkezine yatınca çocuk kendiliğinden bırakmıştı benimle ilgilenmeyi. Sanırım unutmamın nedeni rehabilitasyon merkezindeki her anımı beynimin gerilerine atarak üzerilerine unutma örtüsü attığım içindi. Asla o günleri hatırlamak istemiyordum.
Kolumda nazik bir dokunuş hissettiğimde sisli görüntüler geri çekildi ve etraf netleşti. "Huh? Çok mu heyecanlısın, uzun bacaklarını yönetemeyecek kadar?" Jinwoo alayla konuşmasını sürdürürken -ne kadar istemesemde- onun sıcak parmaklarının altından çektim kolumu. "Gözlerin bir daha bacaklarım üzerinde gezinmese iyi olur." dedim tıslarcasına.
Arkamdan gelirken cevap vermekte gecikmedi. "Onların uzunluğunu görmem için bakmama gerek yok. Üst gövdenin küçüklüğü aşağısının uzunluğunu açıklıyor zaten." Çenemi tehtid edercesine yukarı kaldrıp hemen ardımdan gelen Jinwoo'ya döndüm. Bu ani hareketim yüzünden az kalsın bana çarpıyordu. "Senin kendin gibi biriyle tanışacağından heyecan duyman, dilinin tutulması falan gerekmiyor mu?"
Suratındaki gülümsemesi yerini tedirgin dudak birleştirmesine bırakınca zafer kazanmış gibi gülümsedim. Ama birden benim de mideme soğuk buz kütleleri konmuş gibi olmuştu. Heyecan Jinwoo'yu sarmakla doymamış bana da dadanmıştı.
İçerisi orta halli her kafe gibiydi, normallik derecesinde sadeydi. Kısık seste çalan sevimli müzikler eşliğinde cam kenarlarındaki çiçekler dans eder gibiydi. Akşamın karanlığı buradaki aydınlığı yenememişti. İçerisi hala gündüzün etkisi taşıyor gibi insana aegyo kusturacak derecede parlak ve sevecendi.
Ve birde burayı ölü ruhlara boğarak korku evine çevirebilecek güçteki çocuk herkesten uzak, en köşedeki masada cama doğru oturmuştu. Sırtı kapıya dönüktü, sanki buluşmak için birilerini bekleyen o değildi. Yanımdaki Jinwoo'ya liderlik yaparak yürümeye başladım. Zaten iş hayatında lider gibi davransa da -ki o hallerini aşırı merak ediyordum- lider ruhlu olmayan Jinwoo her zaman bana uyacakmış gibi gözüküyordu.
"Senin güzel haberine karşılık benimde de WOW haberim var." Sıradan bir merhaba demek istememiştim. Bana doğru dönen -elmacık kemikleri yüzünden- bizimkilerden daha çekik duran gözlere karşılık gülümsedim ve kenara çekilerek çaprazımda duran Jinwoo'nun daha da meydana çıkmasına neden oldum.
"Wow haberin bu mu?" Bakışları beyaz gömlek ve dar siyah keten pantolon giyen Jinwoo üzerinde gezinirken söylemişti bunu. Seunghoon herhalde ilk tanıştığı her insana karşı kuşkucuydu. İkisi arasındaki havanın birden soğumasıyla sıcak klima etkisi görebilmek için hemen atladım. Jinwoo'yu yanıma çekip onu sandalyeye oturttururdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşe Bir
FantezieKorkusuz kimse, hiçbir şeyden korkmayan değil, korkusu üzerine giderek onu yenebilen kişidir.