Merhabalaaar! Bu bölümde bolca fotoğraf var ve bazıları sizi şaşırtacak. Olayların gidişatı da bu bölümde biraz daha anlaşılır olacak. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar~
Sanki bütün dünya uyumuştu da bir ben uyanıktım. Birde odamın kapısının yakınına çektiği sandalyede uyumamak için kitap okuyan Sung Ja. Gülümsemek için harekete geçen dudaklarımı durdurdum. Koridorun sonundaki pencereden gelen güneş ışıkları sevgilimin şişmiş yüzüne düşüyordu. Adımlarımı atmadan kaç saniye onu izledim bilmiyorum ama varlığımı hissetmişti.
Kafasını benim olduğum yere doğru çevirdi ve kısık gözleri şükür edercesine kapandı. İçine çektiği derin nefesle elindeki kitabı kalktığı sandalyesine koydu ve bana doğru döndü. Alt dudağımı dişledim. Gizlice kaçtığı eve dönerken yakalanmış çocuklar gibi hissediyordum. Başımı eğdim ve beni bu saate kadar beklemiş sevgilime doğru yürüdüm. Sung Ja bana Bayan Farklı derdi ama aslında o farklıydı. Ayaklarımın ucunda onun ayaklarını görünce ne olacağını bekledim.
Elini çeneme koydu ve kendine bakmamı sağladı. "Korktum." dedi usulca. Yutkundum. Bende korkmuştum. Vücuduma yayılan titremeyle ona sıkıca sarıldım. "Geldim. Yanındayım." dedim sanki korkudan uyanmış çocuğunu uyutan anne gibi. Sırtımı sıvazlarken "Beni sensiz bırakma." dedi. Vay canına bu kadar romantiklik sabah sabah fazla değil miydi? Kendimi geriye doğru çekerken "Yani habersiz bırakma demek istedim." dediğinde güldüm. "Tabi tabi."
"Kafanı dağıtabildin mi bari?" dediğinde yorgunluktan kızarmış gözlerimi kaşıdım. "Daha çok karıştı desem." dedim doğruyu söyleyerek. Kaşlarını anlamamış gibi çatarak baktı. Omuzlarımı silktim. "Boş ver, önemli değil zaten." Bu da sınır çizmem gereken yalandı işte. Odama doğru adım atacakken kolumdan tuttu. "Anlat, beraber halledelim."
Bunu isterdim, gerçekten. Kaderlerinin elimde olduğu beş çocuğu, bizi öldürmek için yarışan düşmanlara rağmen peşinde koştuğumuz soruların cevaplarını, her şeyi anlatmak ve yardım dilenmek isterdim. Kolları arasına sıkışmak ve beni korumasını beklemek...
Başımı salladım. "Anlatacak bir şey yok ki." Sana yok ya da Min'e, babama, diğer insanlara. Kolumdaki eli aşağı kayarak avucumda durdu ve onu yüzüne çekerek öptü. Öpücüğü üzerimdeki tüm yorgunluğa sıcak bir duş etkisi yapıyordu. Beni ısıtıyor ve dinlendiriyordu. Kapanmış olan gözlerimi açtığımda dibimdeydi. Kalın dudakları, uzun simetrik burnu, alnına düşmüş karışık kahkülleri ve kahverenginin en güzel tonuyla parlayan uykusuzluktan kızarmış gözleri...
O kadar harikaydı ki. Hak etmiyordum. Onu ve güzelliğini hak etmiyordum. Bakışlarım gözlerine daldığında "Kaçma benden. Beyninde şimşek hızıyla gezen en küçük düşünceyi bile öğrenmek istiyorum." dedi usulca. Nefesi sarıyordu yüzümü. Her şeyi öğrensin istiyordum. Arkasındaki güneşin parlaklığını yok edecek kadar siyahlığıyla parlayan göz bebeğine bakıyordum. Oradaki yansımama. Solmuş görüntüsüyle erimiş bir Chae Neul vardı orada. Ama emindi Sung Ja, bu erimiş Chae'yi düzelteceğine, iyileştireceğine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşe Bir
FantasyKorkusuz kimse, hiçbir şeyden korkmayan değil, korkusu üzerine giderek onu yenebilen kişidir.