Hızlıca esen rüzgar yüzünden gözüme giren renkli saçımı çektim ve gökyüzüne bakarak konuştum. "Havanın kapalı olması beni ilk kez neşelendiriyor."
Mino ensesine çevirdiği şapkasının önünü yüzüne doğru çekti. "Yağış olacaksa bu yüzü korumam gerek." Mino'nun dediğine sırıttım. Böylesine harika döşenmiş yüzünü korumalıydı tabi, birde dibi gelmiş sarı saçlarını da eski rengine çevirmeliydi. Hoon onunla çok dalga geçtiği için bugünden beri şapkasını çıkarmıyordu başından.
İlerlediğimiz taşlı yolda en önde olan Jinwoo'ya baktım. Başından beri her şeyi o planlamıştı ve heyecanlı olduğu belliydi. Hayalini tamamen gerçeğe dönüştürmek istiyordu. Bize göre basit bir orman kampıydı ama ona göre sadece hayallerinde gidebilmiş, gerçekte hiç izni olmamış bir şeydi.
Adımlarımı Jinwoo'ya doğru hızlandırdım. "Hah! Telefon da çekmemeye başladığına göre korku filmi için hazırız herhalde." Kendi kendine bu şekilde konuşan -ve hak verdiğim- Seunghoon'un yanından geçerken "Merak etme ilk ölen Seungyoon olur, canavara 'sen ne hakla beni yemeye kalkarsın?' dediği sırada hem de." dedim. İkimizde gülüşürken Seungyoon'un sesi gerilerden duyuldu. "Sizi duyabiliyoruuuuum."
Opps! Mırıltılarımızı bile duyabilecek gücü vardı değil mi? Elimle ağzımı kapattım ve önüme dönerek asıl hedefim Jinwoo'ya doğru hızlandım. Yanına geldiğimi fark ettiğinde başını defterinden kaldırıp gülümsedi.
Hayal listesini gerçekleştirirken neler yaşadığımızı bu deftere not düşeceğini söylemişti ve şuan baktığı sayfada kamp yapacağımız yerin ufak bir haritası ve yan sayfada da yolda yaşadığımız ufak diyaloglar vardı.
"Harita ve işaretli bu yer, hayalini oluşturduğun zamandan beri mi varlar yoksa yeni mi oluşturdun?" diye sorduğumda başını defterinden kaldırmadan cevapladı beni. "Defterimle birlikte onlarda yeni." Başımı salladım. Okkeeey, Jinwoo bey demek odaklandığında böyle ciddi oluyordu. Ellerimi sırt çantamın kollarını tutmak için kullanırken gözlerimi de yanımdaki güzelliği izlemeye kullandım.
Jinwoo'nun alnına konup uçuşan kahverengi saçları kendi saçlarımı kıskandırıyordu. Küçük ama dolgun dudakları, ufacık burnu ve kocaman gözleriyle gerçek zamanlı bir anime karakteri gibiydi. Bu görünüşüyle her yerde başrol olabilirdi ama o hayatı boyunca figüran olmayı kabullenmişti. Ve ben ona her baktığımda bu düşüncelerimi tekrarlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşe Bir
FantasíaKorkusuz kimse, hiçbir şeyden korkmayan değil, korkusu üzerine giderek onu yenebilen kişidir.