Bölüm Otuz Yedi

26 1 4
                                    

"Televizyonu açar mısın?" Sung Ja dediğimi yaparken bende telefonuma yağan mesajlara baktım hızlıca. Tabi ki de hepsi çocukların bulunduğu gruptan geliyordu. "Mesaj yağmuru ha?"

Sung Ja'nın imalı sesinden sonra görüntüsü de yaklaştı bana. Kendimi ondan geriye doğru çekerken "Hastane olayımı merak eden arkadaşlar." dedim ve gruba 'Durun!' mesajını çaktım.

Telefonu arkama doğru attıktan sonra merakla beni izleyen sevgilime sırıttım. "İlgimi sana veriyorum." dediğimde bana yaklaştı. "Benimki hep sendeydi." Güldüm.

Sung Ja bana geldi diye mutluydum ama bir yandan da eve geldiğimi öğrenen çocukların bana gelme isteklerine karşılık vermek istiyordum ve görev başına dönmeyi.

Yüzümü Sung Ja'nın yakın alanına yaklaştırırken bile aklımda çocuklarla neler konuşacağım geçiyordu. Gözlerimi kapattım, bir nevi beynimi de kapatmak için.

Dudaklarımız birbirine dokunup özlem giderecekken çalan telefonum sayesinde atmosfer bozuldu. Kendimi geri çektim ve telefonuma uzandım. "Kapatsan olmaz mı?"

Evet, çok güzel olurdu Sung Ja'cım ama yapamazdım. Her an her tehlikeye açık beklediğimden telefonum benim kurtuluş araçlarımdan ikincisiydi. İlkiyse üstün dövüş yeteneklerim.

Gülümseyerek ayağa kalktım, "Buna bakıp hemen geliyorum." Sung Ja'yı oyalamak için açtırdığım televizyonda gece magazin programı dönüyordu ve Seungyoon'un ismi geçince tümüyle ona döndüm.

"Kang Seungyoon, eski lakabıyla Kore'nin yıldızı olarak tanıdığımız sanatçı iki gündür farklı mekanlarda takılarak insanların dikkatlerini üzerine çekiyor. Ününün hızlı düşüşü sebebiyle depresyonda olduğunu bildiğimiz Seungyoon'un bu kadar aktif dışarılarda takılması bizi şaşırttı."

Çalan telefonun sinirimi bozması yetmiyormuş gibi şimdi de sunucu kadının kurduğu cümleler gözlerimi devirmeme sebep oluyordu. Yalnız olsaydım kadına çok güzel saydırabilirdim fakat Sung Ja'nın yanında terbiyemin bozukluğunu göstermeyecektim.

Telefon çalmayı bıraktığında televizyonun ekranında değişik mekanlarda fotoğrafları çekilen Seungyoon çıktı. Bir otopark, kafe, bar, kütüphane, restoran ve bir açık alan parkı. Önemli olan ise hepsinde etrafına bakınarak birini bekliyor gibi göründüğüydü.

Seungyoon'u buluşma vaadiyle kandırıyorlar mıydı? Neden farklı farklı mekanlardaydı ve her fotoğrafta biraz daha bitap düşmüş haldeydi. Düzgün bir şekilde yanlarında olamıyordum çocukların!

Çalan telefonumla yerimden hopladığımda Sung Ja'nın seslenmelerini göz ardı ederek yatak odama koştum ve telefonu hemen cevapladım kapımı kilitlerken.

Mino'nun kalın sesi geliyordu ama arkasından yüksek müzik sesi geldiği için ne dediğini tam anlamıyordum. "Duyamıyorum s-" bağırmamı son anda kıstım çünkü Sung Ja kapımı tıklatıyordu, neler olduğunu merak etmekte haklıydı ama zamanı benim açımdan doğru değildi.

"Müzikten uzaklaş." diye emir verdim sesimi kısık çıkarmaya özen gösterirken. Mino beni duyamıyormuş gibiydi, bir şeyler söyleyip duruyordu. Anladıklarım, Seungyoon, bar ve seni almaya gelecekti. "Beni almaya gelecek kim?" diye sordum, şimdi hiç zamanı değildi. Sung Ja buradaydı!

"Seunghoo-" dediği gibi "Hayır Mino, almasın. Duydun mu beni, Sung Ja burada." Müzik sesi çoktandır kesilmişti, galiba müzikten uzaklamıştı Mino.

"Duydun mu Mino, bana ulaşmaya çalışmayın, ben size döneceğim." Hiç ses yoktu telefonda. Kaşlarımı çatarken telefonu kulağımdan çektim ve bataryasının bitmiş olduğundan kapandığını gördüm. WTF?!

Beşe BirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin