Loş sokak arasında yerde oturmuş, nefeslerini ve nabızlarını düzene sokmaya çalışan iki farklı insandık. Parmaklarım üç numaralı çocuğun paçasında sıkıca tutunmuştu, hala kaçabilme ihtimalinden korkuyordum. O ise büyük çantasını bacakları arasında koymuş, öylece bana bakıyordu.
"Neden kaçmıştın?" Farklı bir soru sormuştu. Seunghoon ya da Jinwoo gibi ikinci karşılaşmada korkmasını beklemiştim ama o, sadece o gün neden kaçtığımı soruyordu. Yutkundum. Yanıtı yoktu, korkmuştum herhalde. Korkaklığımı ifade etmeyecektim tabi ki.
Başımı köşesinde bulunduğumuz sokağın dönemecinden uzattım. İnsan denizi hala yüksek dalgasıyla o sokakta dolanıyordu. Önüme döndüm ve şakacı bir gülümsemeyi dudaklarıma bırakırken "Merak etme, polis gelemez. Arkadaşım onu imha etti." dedim ve başımı arkamdaki duvara yaslarken ekledim. "Hem ne zamandır sokak sanatçıları böyle kovalanıyor ya?"
Kaşlarını şaşkınlıkla çattı ve bir kaç saniye bön bön yüzüme baktı. Minik ama kalın dudakları açıldı ve koyu bir kahkaha koyverdi. Kaşlarını çatma sırası bendeydi. "O benim dayımdı. Büyük ihtimalle annem, bir kaç haftadır eve uğramadığım için polis olan dayımı peşime taktı." Her cümle sonunda kıkırdıyordu ve sinirlenmem gereken yerde bende gülmeye başlamıştım.
Cidden böyle saçmalıklar beni mi buluyordu hep? Başımı kaldırmıştım ki kahkaham yüzünden başım istemsizce geri gitti ve bam. Minik bir şişlik olacaktı başımın arkasında. Ben acımı belli etmemeye çalışıp, hafifçe orayı okşarken üç numara önündeki çantasıyla oynuyordu. Sanırım aklı hala ilk sorusundaydı. Onu neden kafede bırakıp kaçmıştım?
Telefonum çalmaya başlayınca asfalt ile popom arasındaki telefonu avuçladım. Arayan Seunghoon'du. Esmer teni güneşten mi yoksa doğal mı olduğunu daha inceleyemediğim çocuğun bükülmüş dizinden destek alarak ayağa kalktım, tabi onun garip bakışını da göz ucuyla fark etmiştim; bu yakınlık nereden geliyordu?
"Galiba polis zararsız. Amcası mı dayısı mı neymiş?" dedi Seunghoon telefonu açar açmaz. Aramızda sessiz bir merhabalaşmama anlaşması vardı sanırım, asla söylemeyeceğimiz. "Biliyorum, yanımdaki üç numara söyledi." dememle hem yerdeki üç numara hemde telefondaki dört numara aynı anda konuştuğu için aklım karışmıştı.
"Üç numara da neyin nesi?" Bunu söyleyen üç numarayken, dört numara diye kodladığım Seunghoon ise "Ha, yetiştin yani ona?" demişti soru şeklinde. İlk önce kuşkucu komşumu cevaplayacaktım tabi ki, çünkü onun sorusu daha kolaydı.
"Ne sandın, benden kimse kaçamaz." Güldüm kendi kendime ve Seunghoon'un bıkkın nefesiyle sustum. Niye kimse kendimi övmeme izin vermiyordu? "Sanırııııım-" etrafıma bakındım, dar ara sokaktan kafamı sanki değişmeyen insanların bulunduğu sokağa uzattım. "Barlar sokağındayız." diyerek konumumuzu belirttim ve telefonu kapattık.
Ayaktaki kaslı çocuğu kuşkulu bir şekilde beni süzerken yakaladım. Eh, haksız da sayılmazdı. Ben olsam bende bana üç numara diyip duran, benden kimse kaçamaz diyen ve hemen yanlarına birini çağıran bu renkli saç uçlarıyla uzun boylu kızdan kuşku duyardım.
"Adını bilmediğim için üç dedim ve hani şu geçen ayağı yerden kesici garip olayımızı başka dört çocukla daha yaşadım. Tabi her biriyle farklı bir garip olay. Onlardan dördüncüsü şimdi yanımıza geliyor. Şu zombi sürüsünü aşıp güzel bir mekan bulmalıyız konuşacağımız."
Üç numara dudaklarını ruj sürecekmiş gibi uzatırken küfür niteliğinde "Ov!" sesi çıkardı. Benim ve olayların akışına göre bu basit bir tepkiydi. Ben olsam çoktan burayı terk etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşe Bir
FantasyKorkusuz kimse, hiçbir şeyden korkmayan değil, korkusu üzerine giderek onu yenebilen kişidir.