Guess who's back? We are WINNER!
Merhabalar!! Winner dönüşü şerefine bölüm yayınlayayım dedim ve bu bölüm de Winner tarafından oldu. Yeni bölüm Chaeneul bakış açısından olacak tekrardan. Umarım beğenirsiniz.Ayaklarını yataktan aşağı bırakırken bedenini havaya doğru kaldırdı. Başındaki keskin ağrı dudaklarını ısırmasına neden oluyordu. Hafifçe arkasına baktığında orta yaşlardaki cılız kadının hala uyuduğunu gördü. Önüne dönmeden önce binlerce duygu barındıran buğulu bir nefes koyverdi. Ağzı, burnu ve beyninin geceden kalma bütün kıvrımları su diye çıldırıyordu. Ama ilk önce buradan sıvışması gerekiyordu. Yataktan kalktı ve pantolonunu üzerine geçirdikten sonra dikkatli hareketlerle kadının çantasını ve takı kutularından payına düşenden daha fazlasını aldı. Benim gibi bir melekle yattı sonuçta.
Yazın kavurucu sıcaklığı hiçbir azalma göstermeden ilerlerken Taehyun'da dudaklarında sakin bir melodi mırıltısıyla sokaklarda ilerliyordu. Güneş insanların ne kadar aşağılık olduklarını onlara gösterircesine tepelerine en yukarıdan bakıyordu. Güzel yüzlümüz kendini serin olduğunu düşündüğü bir kafeye attı ve içerideki çoğu insanın kendisine attığı hayran bakışları görmezden gelerek bir masaya yerleşti. Kahverengi saçları kulaklarının üzerini kaşındırırken söylendi. "İnsanların bakışları daha çok kaşındırıyor beni."
Taehyun fark etmese de ilk görüşte ona aşık olan (milyonuncu) garson kız onun dediğinden bir şey anlamadı. "Ne istersiniz?" diyerek dudaklarından çıkacak kelimeleri yakalamak için hazır ola durdu. Taehyun önündeki menüye baktı ve koca bir bardak suyun kendisine yeterli olacağını söyledi. Normalde garson kız, müşteri servis açtırmayacaksa kafede de bulunamayacağını söylemesi yönünde eğitilmişti ama böyle bir güzelliğe kimse bir şey diyemezdi. O ne isterse o olurdu. Taehyun her zaman haklıydı.
Garson kız midesindeki kelebeklerle masadan uzaklaşırken Taehyun başını masaya koydu. Bilmiyordu ki bu masa Mino ile Chae Neul'ın ilk karşılaştıkları masaydı. Bilseydi bu tesadüfe gülmek yerine bula bula bu masayı mı buldum derdi çünkü sinirliydi. Chae Neul onlara lanet okuyarak evi terk ettiğinden beri bir hafta geçmişti zaman çizelgesinden. Olayların hangi birine sinirleneceğini şaşırıyordu Taehyun, sonraysa neden sinirlendiğine şaşıyordu. Neden tekrardan insanlara yakınlaştım ki, biliyordum herkesin bencil olduğunu.
Kendi kendine o kadar çok konuşurdu ki Taehyun, ama içinden. Bazen günlerce çatlamış dudaklarının arasından dünyaya bir ses yuvarlanmazdı. Dünya beklerdi ondan gelecek küçücük bir mırıltıyı ama Taehyun kendi iç aleminde yaşayan biriydi. İnsanlar tarafından fazlaca kırıldıktan sonra Kaf Dağı'ndaki kulesine çekilmiş Taehyun kızıyordu kendine, -ne kadar belli etmese de- bu beş insana neden alışıp kulesinden çıkmaya hazırlandığına.
Chae'nin dilinde türlü kötü söz, gözlerinde kırılmış olmanın verdiği göz yaşlarıyla dış kapıya gidişi geldi gözünün önüne. O sırada masaya konan su bardağının çıkardığı ses anıya dalmış Taehyun'u korkuttu Chae Neul'un sertçe kapattığı kapı olarak.
Doğruldu ve suyu kana kana içti. Garson kızı hala masanın yanında görebiliyordu elleri titreyerek bekler şekilde. Boşalan bardağı uzattı kıza. "Bir daha." Dün gecede bu sahnenin aynısını yaşamıştı, yanındaki çirkin kadına tahammül edebilmek için barmene koca bardağı uzatmıştı. "Bir daha."
Bir haftadır böyleydi, gündüzleri hayal ve gerçek dünya arasında dolanıp, soluğu adlarını öğrenmeye gerek duymadığı kadınların yataklarında alırdı. Chae Neul, büyük çadırı tutan direkmiş gibi o gidince çocuklarda yıkılmıştı. Dibe vurma anlamında değildi bu yıkılmak, daha çok bir daha zor araya gelecek kırılmış vazo gibiydi. Evet, bir araya gelirdi ama izleriyle birlikte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşe Bir
FantasyKorkusuz kimse, hiçbir şeyden korkmayan değil, korkusu üzerine giderek onu yenebilen kişidir.