Vücudumdaki kanları ve ruhumdaki kırıkları görecek kişileri çağırmam ve onlarla birlikte kapıcının dairesine gidip büyük oğlun hesabını sormam gerekiyordu. Fakat yanınızda sizi anlamaya çalışan ve gözlerinizin içinde kaybolmaya hazır bir adet Sung Ja varken bu ne kadar kolay olabilirdi ki?
Yakışıklı prensim bir saniye bile elini çekmemişti üzerimden ta ki giyinmek için odama çekilene kadar. O zaman bile başını kapıma yaslamış ve bekleyen nefeslerini kapıma vurmuştu. Elimde yalnızca benim görebildiğim kanları yıkamıştım tabi ki akan kanları da yalnızca ben görmüştüm. Üzerime rahat bir şeyler giyerken aynadan sırtıma baktım. Orada da yaralar vardı ve onlara pansuman yapacak kimse yoktu. Sung Ja'yı kovamazdım, ona sığınmak istiyordum. Çocuklara ise haber veremezdim, sevgilim gidene kadar.
En iyisi bana bu zararı verenin eve gelmesini beklemekti.
Aynadaki yansımama baktım. Korkmuş ve yaranlanmış Chae Neul. Aşağı sızan sıcak bir gözyaşı. Neden ben seçilmiştim ki? Bu hayatta zaten her şeyi kaybetmiş, boş yaşayan bir kızdım. Omuzlarım geçmişimin buzlarıyla erirken yeni zorluklar yüklemek... Fazla acımasızdı. Çıkmaya hazırlanan hıçkırığımı tuttum ağzıma kapadığım ellerimle.
Kendimi toparlamam ve her zaman ki gibi güçlü gözüken Chae Neul'a bürünmem lazımdı. Komidinin üzerindeki tokamı aldım ve saçlarımı uçlarındaki renkleri gözükecek şekilde topuz yaptıktan sonra gözyaşlarımı geri göndermek için tavana baktım. Derin nefeslerle kendimi teskin ettikten sonra dolaba baktım, bana aşırı büyük gelen bir şey varsa Sung Ja'ya verecektim fakat yoktu. Tüh, komik bir Sung Ja görüntüsünü kaçırmıştım böylece.
Aynadaki ruhu yorgun yansımama baktım. O kahverengi gözlerde bir şarkı çalıyordu. Sia'nın I am here şarkısı. O şarkı her zaman benim şarkım olmuştur. Hele şimdi sözleri nasıl da anlatıyordu beni.
"Buradayım ben, kimse göremiyor mu beni?
Birisi yardım edebilir mi bana?
Buradayım ben, geçmişin bir tutsağı.
Dayanamadığım bunca hüzün
İçimde yaşıyor "Hemen elimi kaldırdım akan son gözyaşıma. Durmalısınız içim çürümeden durmalısınız gözyaşlarım. Size içeride ihtiyacım var, içimi suluyacak şeylere ihtiyacım var. Yoksa ruhumdaki kuraklık sizi yok edecek. Yüzümde yaşamaya çalışan o tutamı da sildikten sonra dudaklarıma sahte bir sırıtma kondurdum. Kendine gel gülümsemesi.
Elimi yumruk yapıp havaya kaldırdım, kendime fighting çektim. Aynaya sırtımı döndükten kapımı açtım ve beni gülümseyerek bekleyen Sung Ja'yla karşılaştım. Bende gülümsedim. Aha yine ağlama isteğim geliyordu bu çocuğun bu ince davranışlarına karşı ama kendimi tutmam gerekiyordu. Elini uzattı bana, bende tabi ki tuttum.
Beraber geniş salonuma ilerlerken "Kusura bakma, evde sana göre bir şey bulamadım. Ha geceliklerimden birini giymeyi kabul edersen o başka..." dediğimde kıkırdadı. "Beni o halde görmemeni tercih ederim." dedi sadece.
Durdum ve "Nasıl görmemi istersin?" dedim birden. Bugün merdivende söyledikleriyle şimdi dediklerini birleştirdiğimde karşıma çıkmama nedenini bulabilir miydim? O yürümesini durdurdu ve bana baktı. Derince gözlerime...
Başıyla koltukları gösterdiğinde ona uydum ve şehrin ışıklarının yansıdığı salondaki en rahat kısma geçtik. Bu odayı favorim yapmasının nedeni şehrin yapay ışığını tüm benliğiyle kabul edip ortamı romantik bir havaya sokmasıydı.
Koltukta dizlerimiz birbirine değer halde oturduğumuzda dikkat ettim üzerine. Gömleğinin düğmelerini yarısına kadar açmış ve saçları bozulmuştu. Bu dağılmış haliyle bile nefes kesiciydi. İşte aşık olduğum adam buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşe Bir
FantasyKorkusuz kimse, hiçbir şeyden korkmayan değil, korkusu üzerine giderek onu yenebilen kişidir.