Bölüm Otuz Üç

42 2 2
                                    

Kalabalık bir caddeye geldiğimizde durmuştu ancak ve hala daha etrafı kolaçan ediyordu. Kolumu çektim, bu sefer izin verdi onun parmaklarından kurtulmama. Görüş hizasına girmeye çalıştım çünkü bakışları bende değildi, her yerdeydi.

"Beklediğim büyücü." diyerek gözünün önünde elimi salladım. "Kimlerden kaçıyoruz? O siyahlıları çok feci postaladığını düşünüyordum." dediğimde eliyle çenesini kaşıyarak bana baktı. Alnındaki mini terler birikmiş ve kaşıdığı çenesine doğru hızlı bir yarışa girmişlerdi. 

"Beni buldularsa işler hiç de iyi gitmiyor demektir." bana mı dedi onu yoksa kendine mi bilmiyorum. Karşı kaldırımdaki kafeyi göstererek "Hadi orada konuşalım." dediğimde beni takip etti. Demek dördüncü ruh Sehun'u bulmuşlardı, büyük ihtimalle peşimizdeki düşmanlardan bahsediyordu. Bizim onlardan kaçtığımız gibi Sehun yani 12 ruh da mı onlardan kaçıyordu? 

Bunun cevabını sorarak alabilirdim tabi ki, daha fazla beynimi cevapsız kalacak soru üretmesi için yormayacaktım. "Bubble tea." dedim garsona ve elini çenesinde düşünen Sehun'a baktım. Galiba ne sipariş vereceğini düşünmüyordu, aklı hala peşindekilerdeydi. Onun yerine ben verdim.

"Arkadaşa da buzlu su."

Garson kızın Sehun'u süzen bakışlarını yakalayınca kız başını sallayıp gitti ve bende inceleme fırsatı bulamadığım büyücümü izlemeye başladım. Gerçekten yakışıklıydı. Çıkık çenesi, minik dudakları ve dalgın gözleri vardı. Ayrıca benden küçük duruyordu. Kaşlarımı çattım. 

12 ruhun belli yaşları var mıydı?

Noona olmak istemiyordum. Dirseklerimi masaya yasladım, çenemi ise ellerime. "Seni dinliyorum." dedim düşünceli gence. Bakışları bana kaydı ve etrafa son kez göz atarak bana döndü. Gerçekten bundan önceki üç büyücüyle aynı kişi miydi bu çocuk? Pek inanasım gelmiyordu.

"Sana sıradaki görevinizi vermek için geliyordum ki o sokakta gördüğün gibi siyahlı giyimliler yolumu kesti. Anladım tabi o ruhsuzları kimin yolladığını. GD." Kim demişti? 

 "Kendisine hep GoD der." Vaay egoist düşmanlarla karşı karşıyız yani. "Ama bence o bir DoG." güldüm. Kelime oyunu iyiydi.

"12 ruhu bulmuşsa işimiz gerçekten zorlaşıyor demektir. Artık sadece sizi değil, beni yani bizi de durdurmaya çalışacaklar." 

O zaman hemen bana sıradaki görevi ver ki onları durdurabileyim lanet olası yakışıklı büyücü! 

Tabi bunu sesli söylemedim. Öyle bir içimden geçirdim sadece. O ise konuşmasına devam etti. "Eğer onlara yakalanırsam 11'i beni yok eder. Tabi diğerleri beni yok etmeden önce." Demek 12 ruh da birbirleriyle iletişim halindeydi, yani aynı beden- aslında bedenlerde faklıydı ama ruhlarda farklı değil miydi ya, ahh kafam daha çok karışıyor.

Alnına düşen kısa kahkülünü geriye doğru itikledi parmaklarıyla. O sırada gelen içeceklere baktı ve garson kıza gülümsedi. Kız da karşılık bi gülümsemeyle uzaklaşırken Sehun benim bubble çayıma uzandı. Eline yavaşça vurdum ve kendi önüme çekmeye çalıştım fakat o hala sıkıca tutuyordu. 

"Senin yüzünden yakalanıyordum az kalsın. O yüzden bunu hak ettim." Elimi çekti ve bubble tea pipetini dudaklarına götürdü. Ağzım açık kalmıştı. Buzlu suyu dikleyip içtikten sonra "Bu büyüyü ben sarmadım başımıza haberin olsun." diyerek suçun en başından beri onda olduğunu vurguladım.

"Her neyse." dedi ve elindeki masaya bırakıp sırtını dikleştirdi. Bir kaç öksürüp ses kontrol ifadesinden sonra benim wtf bakışlarımı görmezden gelerek ciddiyetine devam etti. "Öncelikle Park Chae Neul, seni tebrik ederim. Soru-cevap aşamasını geçerek sıradaki görevin için hazırsın." 

Beşe BirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin