13. Bölüm

272 26 17
                                    

13. bölüm

#Özel bölüm

#Yıllar yıllar sonra

#Kübra ile Kurtuluş

🍷🍷🍷

Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken,
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Ama sus, bak, güzel Ophelia geliyor.
Peri kızı dualarında unutma beni,
Ve bütün günahlarımı.

(Hamlet, William Shakespeare)

🍷🍷🍷


Yıllar geçmişti. Yapraklar, böcekler, çiçekler her ilk bahar da filizlenirler. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başlar. Ağaçlar tekrar yeşillenir ve yapraklar ile çiçekler çıkmaya başlar. Doğa canlanır. Giysilerimiz incelir. Bol yağış olur. Hayvanlar yuvalarından yavaş yavaş çıkar. Göçmen kuşlar yeniden ülkemize gelir.
Günler haftalar aylar hızla geçirip giderken hayat da devam ediyordu. Kübra'yı tanıyan, içini bilen kimse yoktu, Zeynep'ten başka. Hatta bir defasında Kübra, Zeynep hakkında konuşurlarken, Kurtuluş'a "ciğerimi biliyor" demişti.

Kübra son zamanlarda kimseye, herhangi bir konuda hiçbir şeyi anlatmıyor ama herkesin onu tastamam ve eksiksiz anlamasını bekliyordu. Haliyle bu pek mümkün olmuyor, olmayınca da herkesten her şey den nefret etmeye başlıyor ve etrafındaki insanların kalplerini kırmaya başlıyordu. Hal böyle olunca da kimse kalmıyordu yanına ve ardında. Herşeye rağmen onu çok seven biri vardı, uğrunda gözünü bile kırpmadan ölecek kadar seven biri...

Yine bir sonbahar mevsiminde hava soğuk, insanlar soğuktu. Pencereden bakan küçük çocukların masumluğu, pencereyi açtığında dışarıdan gelen soba kokusu, kapının altına soğuk gelmesin diye konulan havlu vardı.

"Canım kızım, annenin bu dediklerini sen duyma olur mu?" dedi,  "o iyi değil. Her sene bu zamanlar ona bir şeyler oluyor, ne olduğunu anlayamıyorum, zaten anlatmıyor da. Ve anlatmadan anlamamı bekliyor. Neden anlatmıyor? Yada neden herşeyi düğüm gibi yapıp anlaşılmayı bekliyor? Hemde tek kelime etmeden. İnan yoruluyorum."

Daha doğmamış bebeği ile konuşuyordu Kuruluş. Canından öte sevdiği Kübra'ya aldığı bir Kaktüsle konuşmasıydı aslında bu.. Kaktüsün adını da "Kızımız" koymuştu ve doğum gününde annesine (Kübra'ya) hediye etmişti, minik kaktüsü.

Son zamanlarda çok dalgın ve düşünceliydi Kurtuluş. Kübra'yı mutlu etmek için elinden gelenin fazlasını yapıyordu lakin bazen insanlar fazla nankör oluyorlar. İnsanların kahpe olması Kurtuluş'un suçu değildi ama yine de dertlenirdi işte. Çünkü çok saf, çok temiz seviyordu sevdiğini. Sevmek öyle masum bir şeydi ki, suçsuzken bile özür diliyordun.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin