29. Bölüm

62 7 0
                                    

29. bölüm

Gerçek mutluluk, geçenin karanlığında güneşi pençene çizebilmektir. Çok şaşırtıcıydın. Sizler ansızın içinden çıkıverirken. Görkemli gemiydin. Denizden fırlayıp taklalar atan. Kocaman gümüş balıktın. Yemyeşil karpuzu saplanan, kara saplı bıçaktın. Çok şaşırtıcıydın, çok. Sesini duyunca ötüşmeye başlar göğüs kafesimdeki o kuşlar. Uğuldayan o lodosta martı çığlıklarında. Daha acı gelir bana senin söylediklerin.

                                                                   🍷🍷🍷

Bazen sadece sakin kalır, insanları izlersin. O an hiçbir şey yapmazsın. Susarsın ve hissettiğin tek şey sessizlik olur. Kaybedecek neyim kaldı dedikçe etinden et kopardılar. Ve öyle bir hale geldin ki ölürken şu döküldü dudaklarından: Ölünce beni gömmeyin. Yeteri kadar çürüdü bedenim. Bitmeyen milyonlarca soru vardı, bedenen genç, ruhen yaşlı olan ve deli gibi seven genç adamın aklında... Nefes almak nasıl oluyor da bu kadar zor gelebiliyordu? Taktığı kulaklıktan şöyle bir cümle kazınmıştı zihninin derinliklerine, sigarasını ciğerlerine çekerken. "Severken ayrılanlar bir daha ödemezler.” Sen hiç umudunu kestin mi? Her şey mükemmel bir şekilde ilerliyorken birden duraksadım mı? Olduğun yere yığılıp öylece ortada kaldın mı? Sen hiç sevildiğini fark ettin mi? Sen hiç avuttun mu kendini deliler gibi severken? Sen hiç öldün mü günlerce sevdiğin için? Ben defalarca öldüm. Öldüm ama gömmediler beni. Sabahlara kadar bekledim benden gideni. Avuttum da kendimi günlerce, aylarca. O gelecek dedim ama gelmedi. Ben ise beklemeye devam ettim hayatıma. Bir yandan papatyaları seviyordum, ama öyle dalından koparıp sevmiyordum. Papatyalar olduğu gibi seviyordum, tıpkı onu sevdiğim gibi. Tıpkı papatya kokan sevdiğim gibi. Olduğu gibi... Papatyaların olduğu yeri ziyaret ediyordum. Tabii bazen de onların yanına oturup dertleşiyorum. Papatyaları masum, çok masum. Her gören koparır olduğu yerden onları, kıyamıyorum onlara. Ben oturup seyrediyordum. Ben sevdiğime dokunmaya kıyamazdım, ben sevdiğime kıyamadım. Bizzat bana kısa da o, bizzat beni öldürse de ya da daha kötüsünü yapsa da canın sağ olsun, güzel gözlümün. Onu sevmek bile çok ama çok güzeldi. Ben kıyamıyorum bir papatyayı seviyor sevmiyor uğruna heba etmeye. Papatyalar dallarında güzeldi, sen ise benim yanımda. Papatyaları sahte aşklar uğruna kopardılar dalından. Peki ya senin ne kopardı yanımda olmadıktan? Ne kadar çok sevsem de alamadım bir tek sorunun cevabını.  Neden? Bana hep derdin ya güzelim, "Niye beni bu kadar çok seviyorsun?" Ya da "beni neden seviyorsun ki?" derdin ya, ben de "sebepsiz seviyorum seni deniz kızı" derdim. "Sevmek için sebep aranmaz yoksa bunun adı aşk olmaz." derdim ya, şimdilerde kendime dediğim tek şey şu, sebepsizce sevdim nedensizce terk edildim. Hani diyor Özdemir Asaf: "Sevmek için sebep aramadım hiç. Sesi yetti kalbime." Papatyalar çok güzeller ya hani, zaten sen öğretmiştin bana onları bu kadar güzel ve özel sevmeyi. Ben kıyamazdım. Her yaprağına dokunduğumda hissettiğim o duyguyu, sevdiklerine kıyamayanlar anlar. Bu sınıfta sen eleniyorsun güzelim. Olmayan senin elenmene bile çok üzülüyorum ben. Ben onlara kendini mutlu ettim ya da öyle sandım. Başaramadım henüz ama öyle diyorlar ya işte, tıpkı "O gemi gelecek" diyen İsmail abi gibi. Dizi final yaptı ama Kireç burnu sahilinde denize el sallayarak bekleyen İsmail abinin ne gemisi geldi ne o gemideki giden babası ne de "hoşça kal" diyen şekerparesi. Onunda gözleri kocamandı tıpkı senin gibi. O da gitti, sen de. Şekerpare en azından İsmail abiye "hoşça kal" demişti. Şekerpare en azından İsmail abiye sarılmıştı giderken. Peki ya sen? Ne hoşça kal dedin giderken ne de sarıldın! Neden sorusuna bile cevap alamadım ben. Oysa en azından bunu bilmeye hakkım olduğunu sanıyordum ben. Ben aslında hiç bitmeyecek sanıyordum. Öyle konuştum hayatımı. Öyle planlamıştım her şeyi. Öylece mahvoldu işte. Gelenle mevzumuz yok tek sorunum gidenlerdi. Kandırmayın kendinizi gidenler asla geri dönmez. Gidenler geri gelmiyorlar. Çok sevdiğini söyleyenler aslında zor gününde gidenlermiş. Gidenler geri gelmiyorlar, gelseler bile bizi bıraktıkları yerde bulamıyorlar. Çünkü küçük Prens'in şöyle bir sözü var: “Siz istiyorsunuz ki çöllerin ortasında susuz bıraktığınız insanlar size gül bahçesi sunsun.” Çölün ortasında bıraktığınız insanların size gül bahçesi sunmasını beklemeyin. Yok öyle bir dünya.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin