9. Bölüm

539 56 13
                                    

9. Bölüm

Bir insan nasıl olur da acının ve kederin içinde mutluluk arar.
Bu ne demektir. Hani kimsenin bulamadığı bir bilmeceyi bulmak için yarışmaya katılırsın ve o yarışmada kimsemin bulamadığı bilmece hakkında ufacık ta olsa bir ipucu ararsın ve o ipucunu bulduğunda çok sevinirsin ya, belki yarışmayı kazanamadın ama bir ipucu buldun. O ipucu çaresizliğin içindeki hatta çaresizliğin en dibindeki ufak bir umut ışığıdır. Ya da çok sevdiğin biri, bir arkadaşın, bir dostun yurt dışına taşınmıştır artık onu göremiyorsundur, aradan aylar geçtikten sonra o arkadaşına ait bir eşyasının sende kaldığını fark edersin ve o eşyaya sıkı sıkı sarılır, onun kokusunu ciğerlerine çekersin ya, o bile mutluluk verir. Küçük Kübra'da annesi onu bırakıp gittikten sonra tek teselli olduğu yer annesinin mezarıydı işte.
Her gün annesini göremiyordu belki ama her gün annesinin yanına gidebilirdi. Zaten her günde annesinin yanına, onun mezarına gidiyordu.
Tek mutlu olduğu yer orasıydı. Her gün, annesinin mezarından çıkan o dünyalar güzeli papatyaları sulamaktan ve onlara annesini anlatmaktan asla bıkmıyor, aksine mutluluk duyuyordu.

Tabi sonradan Sapanca'ya taşındıklarında istediği zaman gelemiyordu.

Belki saatlerdir tek başına annesinin mezarı başında, onunla konuşurken sağ omuzuna birisi dokundu, yavaşça.

"Kübra kaç saattir ne yapıyorsun burada? Seni çok merak ettim. Hadi gel eve gidiyoruz, akşam oldu zaten'' dedi, Sema. Kübra hiç oralı olmayıp annesinin mezarının üzerindeki papatyalara bir şeyler anlatmaya devam ediyordu.

"Kübracığım kime diyorum akşam oldu, yağmur yağacak."

Kübra'nın umurunda bile değildi. Zaten pek bir şey fark etmiyordu, yağmur yağmış ya da yağmamış, akşam olmuş ya da olmamış, hava soğumuş ya da soğumamış. Tüm bunların hiçbir önemi yoktu Kübra için.
Çünkü o hep yalnızdı, annesizdi.

Sema, küçük Kübra'yı ayağa kaldırdı. Kübra'da annesi ile vedalaştıktan sonra ''Yarın tekrar geleceğim anne, beni bekle olur mu? Seni çok seviyorum canım annem.'' Diyerek el salladı annesine, dünyanın en masum çocuğu.

"Yarın tekrar geleceğim, benj bekle olur mu? Seni çok seviyorum canım annem."

Mezarlığın kapısından çıkarken yağmur yağmaya başlamıştı. Sema taksi çağırmak için telefonunu çıkarınca ''Yürüyerek gideceğim. Sen istersen sen taksi çağır'' dedi, Kübra.
"Olmaz Kübra, yağmur yağıyor hasta olacaksın'' dedi, Sema.

Ne yaptıysa da ikna edemedi küçük Kübra'yı ve nihayetinde pes etti, Sema. Ve yürümeye başladılar. İkisi de sırılsıklam olmuşlardı ki o an büyük bir gök gürledi, ardından her tarafı aydınlatan bir şimşek..! Kübra o an ki korku ve panikle "Anneee!"diye bağırdı.

O an annesi yoktu! O an annesi yanında değildi ve artık yanında olamayacaktı. Kübra sırılsıklam ıslanmıştı, üşüyordu, korkuyordu. O an tek ihtiyacı olan anne tesellisi idi. Üşümüş olduğu, korktuğu umurunda değildi zaten.

Eve sırılsıklam gittiklerinde Bilal bey hâlâ eve gelmemişti. O yüzden Kübra, Sema ablasında kaldı. O gece ateşi çıktı ve hasta oldu. Geceyi hastanede geçirdi yarı baygın bir halde. Ateşi çok yüksekti. Saatlerdir uyuyordu. İncecik koluna vurulan serumun vermiş olduğu acı ile birlikte gözlerini açtı, ateşi hala çok yüksekti. Uyku ile uyanıklık arasında ''Anne, anne..'' diye sayıklayarak tekrar gözlerini yumdu. Neredeyse hava kararmak üzereydi, yaklaşık 10-15 saattir ateşi yüksekti ve uyutuluyordu. Artık akşam olmuştu ve hâlâ hastanedeydi.

Annesine 'yarın tekrar geleceğim anne, beni bekle, seni çok seviyorum canım annem' demişti ama şu an gidemiyordu annesinin yanına, annesinin mezarına.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin