2. Bölüm (12 sene önce)Hissettiğim zamanlar, mutluluğun ne olduğunu yada kıymetini öğrenmediğim ama hem çok mutlu olduğum ve çok mutlu ettiğim zamanlar...
Bir hikâyenin sonuna geldiğimin farkında olamayacak kadar küçük ve masum olduğum zamanlar...
Acının ne denli bir duygu olduğunu, özlemenin ve beklemenin ne denli zor olduğunu henüz keşf etmediğim zamanlar...
Dünyayı annemden ibadet bilip, dünyasız kaldığım zamanlar...
Herşeyi toz pembe zannettiğim ve büyütülmek zorunda bırakılmadığım zamanlar...
🍷🍷🍷
Henüz daha 5-6 yaşlarında olan minik Kübra uykusunda uyuyordu. Rüyasında annesiyle beraber lunaparkta tırtıla biliyorlar, çok eğleniyorlardı. Çok mutluydu ikisi de ama lunaparktayken birden annesini kaybetmişti küçük kız. Her yerde annesini aramaya başladı. Ayağı çıplaktı ve gözleri dolmuştu ama ağlamayacaktı. Çünkü o güçlüydü. Annesinden ağlamamayı, güçlü olmayı öğrenmişti. Ağlamak, güçsüzlük ifade etmese de çocuk aklı ile öyle öğrenmişti işte.
Uykudan ateşler içinde “Anne!” diyerek uyandı minik Kübra. Rüya gördüğünü anlayınca bir nebze olsun sevinmişti ama korkusu geçmiyordu işte. Çünkü annesini kaybetmeye asla dayanamazdı, yokluğunu dahi düşünmek istemiyordu. Annesi onun herşeyi, evi, yuvası ve sevinciydi.
Annesi, çok sevdiği biricik kızının sesini mutfaktan duyar duymaz koşarak yanına geldi. Kübra’yı terler içinde görünce anlamıştı onun kâbus gördüğünü. Hem sesinden de belliydi onu çağırırken.
Hem anneler her şeyi anlar ve her şeyi bilirlerdi değil mi?
Annesi Kübra’ya sarıldı, öptü, kokladı.“Geçti bir tanem geçti, al su iç” Dedi, komidinin üstündeki bardağı Kübra’ya uzatarak. Küçük kız, annesinin ona verdiği sudan sadece birkaç yudum içtikten sonra elindeki bardağı tekrar annesine uzattı. Annesi Kübra’nın kahvaltıda en sevdiği sucuklu kaşarlı tosttan yapmıştı. Kübra sucuklu kaşarlı tosta bayılırdı. Annesi “Haydi elini yüzünü yıka sana tost yaptım, hem de sucuklu kaşarlı.” Dediğinde mutluluğu yüzünden okunabiliyordu küçük kızın.
Zaten o demeden anlamıştı.
Kübra çok akıllı ve tatlı bir çocuktu. Annesine de fazlasıyla düşkündü. Hatta düşününce hayatta en sevdiği kişi annesiydi.“Yaşasın, sen dünyanın en güzel annesisin bana tost yaptın hem de sucuklu kaşarlı” Diyerek tekrar sarıldı annesinin narin boynuna. Onu her şeyden ve herkesten çok daha fazla seviyordu Kübra. Annesi olmasa ne yapardı küçük kız.
“Acele et, sen yemezsen kuşlar senden önce yer” Dedi, annesi. Bunu duyar duymaz yataktan hemen fırlayıp mutfağa doğru giden Kübra, kahvaltısını yaptıktan sonra “anneciğim seninle oynayabilir miyiz?” dedi, o masum ve güzel sesiyle.
Annesi son zamanlarda fazla dalgındı. Küçük Kübra’yı duymadı. Küçük Kübra tekrar annesine “anneciğim kahvaltımı bitirdim, seninle oyun oynayabilir miyim?” dedi. Annesi bu sefer küçük kızını duydu ve endişeli bir ses tonuyla “benim biraz dışarıda işim var bir tanem. Ben gelene kadar sen Sema ablanla oyna olur mu?” dedi ve küçük Kübra’yı öptü alnına düşen saçlarından.Sema ablası üst kattaki komşularıydı. Kübra'nın babası sabah erkenden işe gitmişti. Annesi de hazırlandı ve evden çıkarken Kübra’yı sema ablasına bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİHAR.
ChickLitProvası Yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, Nede yaşadıklarını silebilmek...