44. Bölüm
Bazen çekip gitmek istersin, geriye dönmemek üzere... Ama geriden biri seni çeker, kal der gibi. Senden başka kimse bilmez o kişiyi...
"Üç gecedir konuşamıyoruz ve bu sabah çok soğuk davranıyorsun. Moralin mi bozuk dedim bana kızdın. Kahvaltı yapmamışsın yapacağım dedin. Dün neler yaptın dedim hiç dedin. Hiç kelimesini sevemediğimi bile bile... Yani neyin var? Bir şey oldu da bana mı söylemiyorsun? Güvenmiyorsun bunu biliyorum." 2021-EkimYazımı bitirdikten sonra uzun uzun baktım. Tertemiz sayfaları kara mürekkeple kirletiyordum. Kirlettiğim sayfalar bazen mutlu bazen hüzünlü oluyordu, hissediyordum. Mesela az önce yazdıklarıma üzülmüşlerdi. Bunun için mi kirlettin tertemiz sayfamı diyordu belki de. Gerçi haklı da. Çünkü bizde çoğu zaman bizim tertemiz kalplerimizi kıranlara, kirletenlere ve terk edip gidenlere 'bunun için miydi yani' demiyor muyuz? İnsan bencil olmamalı. Canlı ya da cansız her yaratılana karşı yumuşak ve naif olmalı. İnsan olmak bunu gerektirir zaten. Boş yere ne bir defterin tertemiz sayfasını ne de tek suçu çok sevmek olan bir kalbi kirletmemeyi gerektirir insan olmak. İnsan neden bu halde? İnsanlar insan olmadıkları için bu halde. İnsanlar insan olduklarını unuttukları için bu halde. İnsanlar insan olmayı bencil olmakla karıştırdıkları için bu halde. İnsanların bu halde olduğu bir devirde temiz sevmenin ne denli zor olduğunu en az benim kadar sizde biliyorsunuz. Sokaklar genç yaşında gençliğini yaşayamayanlarla dolu. Ekim ayının sert rüzgarlarını ilkelerinde hissettiği halde, gecenin bir vakti, kulaklığını takmış sahil kenarında yürüyordu genç adam. Yapraklar dalında kopmuş her esen rüzgârda savruluyorlardı. Aynı rüzgâr yazın esse hiçbir şey olamazdı. Ama sonbaharda daha doğrusu yapraklar kuruyunca zayıflıyor ve en ufak rüzgara dalını bırakıp gidiyor. Bir ilişkiyi de kurutan şeyler vardır ve bir ilişki bir gün kurursa en ufak rüzgarla daldan ayrılır ve suçu rüzgara atar. Oysa rüzgar her zaman vardı. Sorun rüzgarın esmesinde değil, yaprağın kurutacak şeyler yapması. Güvenememek, yalan söylemek, bir şeyler saklamak gibi şeyler... Sonbaharla kurmaya başlayan aşklar en hüzünlü olanlardır. Kaldırımların yağmurları sevemediğimi bir mevsimde idim. Sonbahar ile yağmur arasına bir kadının girdiği bir mevsimde... Hava bulantı ama yağmur yağmurdu.🍷🍷🍷
(İki hafta önce - Pazar)
Genç adam kapşonu çekmiş kaybedenler kulübüne doğru gidiyordu. Bir yandan dalından kopmuş yaprakları düşerken bir yandan her şeyi düzeltmek için neler yapabileceğini düşünüyordu. Oysa her şeyi düzeltmesi gereken o değildi. Ama her şeyi düzeltmeyi umursayan ve düşünen tek kişi oydu. Hani bir söz var ya; “Sevmek öyle masum bir şey ki suçsuzken bile özür dilersin.” Aynen öyle işte. O masum duygunun en masum dalıydı Halid Can. Zaten ondan ve onun mutluluğundan başka hiçbir şey düşünmüyordu, düşünemiyordu. Her şey ona onu hatırlatıyordu. Ve ne olursa olsun sonunda mutlu olacağına o kadar içten inanıyordu ki, tek dayanağı oydu. Çünkü iki kişilik bir sevdayı tek başına yüklenmek ve tek başına taşımak yorar insanı. Adam her şey için çaba gösterirken, kadın hâlâ susuyordu. Genç adam anladı ki susmak git demenin bir şekliydi. Hatta git demenin en acı tabiriydi. Keşkeler daha önce hiç bu kadar ağır gelmemişti. Hayaller on sekiz katlı bir bina gibi yıkılmaya hazırdı. Olsun dedi adam. Olsun... Buraya kadar kitabı okuduysan... Neyse. Hoş geldin. Kaybedenler kulübüne geldiğinde içerisi her zamankinden daha sessizdi. İnsanlar yavaş yavaş dağılıyorlardı. İçeri geçip rastgele bir masaya oturdu. Masanın üzerinde bir not ve notun içinde şu cümleler yazıyordu;
"Acı insanı güçlü yapar
Korku cesur kılar
Kırık bir kalp ne yapar?
Daha akıllı yapar.
Sen ya acına teslim olup kendini kaybedersin ya da yaranı sarıp yoluna devam edersin.
"Genç adam ya teslim olup kendini ve kendinden çok sevdiği sevdiğine teslim olup, kendini ve kendinden çok sevdiğini kaybedecekti. Ya da yaraları sarıp yoluna devam edecek ve mutlu bir hikayeleri olacaktı. Zaten Halid Can asla pes etmedi ki...
"Can!"
"Zafer abi"
"İyi misin sen?"
"Daha belli değil"
"Anlat bakalım ne oldu?"
"Sen beni, benim kendimi, anlatmadan da anlıyorsun zaten, benim de anlatacak gücüm yok zaten, susarak anlatsam olur mu zafer abi?"
"Sen ne dersen o. Bir şey içer misin?"
Cebimdeki paketi çıkartıp kırmızı bir dal alıp yaktım. Zafer abi ile susarak konuşurken içime çekip sonra da yavaşça özgür bırakıyordum dumanları. Sessizliği bozan Zafer abi olmuştu.
"Kübra nasıl?"
"Kübra kim abi?"
"Pardon Neslihan. Özür dilerim."
"Ben onun ismini sevmedim ki, ben onun 'o' oluşunu sevdim. Yani niye sevdim, nasıl sevdim bende bilmiyorum ama sevdim, seviyorum. Hem de haddinden fazla. Sanki onda bana ait bir şey var. Sanki farklı ama aynı kaderin aynı kişiye ait olan bir çift ayaklarız. Öyle işte...""Anlıyorum seni evlat. Çok iyi anlıyorum. Seni onu nasıl anlıyorsan bende seni öyle anlıyorum. Bir insan bir insanı iki durumda çok iyi anlar ya o durumu yaşayan kişi ya da o durumu yaşayanı çok seven kişi. Sen onu çok sevdiğin için anlıyorsun, bende seni o durumu yaşadığım için çok iyi anlıyorum."
"Anlamak yetiyor mu be Zafer abi?"
"Öyle deme Can! İnsan bazen sadece anlaşılmayı ister"
"Ben artık kavuşmak istiyorum. Onu da alıp uzaklara gitmek istiyorum. Ben artık onunla mutlu olmak istiyorum"
"Vaktinden önce açan çiçeği soğuk öldürür. Vaktinden önce öten horozun kafasını keserler. Her şey anını bekler."
"Bu hafta sonu İzmir'e gidip anneme anlatacağım."
"Erken değil mi Halid Can?"
"Üç yılı doldurduk Zafer abi. Hem Neslihan babasından ve yaşadığı daha doğrusu yaşamaya başlamıştı o evden kurtulmak için, sürekli bu konuyu açıyor."
"Emin misin ?”
"Evet, eminim. Hatta vermezlerse kaçağını söyledi. Çünkü emin. Hem hayatımı ben ona göre onunla yaşayacağım bir hayata göre kurdum."
"İyi de evladım hadi kızı kırmadın, genç yaşta sırf o istiyor diye evlendin, hadi iş güç kira falan onları da geçtim, sen yarın bir gün askere gitmeyecek misin? O zaman ne olacak?"
"Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum Zafer abi."
"Gelin kızımızla tekrar konuş illa acele etmek istiyorsa ve eminse askere git, gelince ailenle oturup konuşursun. Hem kaçırmak falan olmaz, çıkar onu aklından "
"Tecilliyim. Okul ne olacak?"
“Okulu konuşuruz, artık bu dönem okuldan ve Arkadaşlarından uzak olacaksın. Tecili de bozarsın ve muayene olursun"
"Eyvallah Zafer abi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİHAR.
Chick-LitProvası Yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, Nede yaşadıklarını silebilmek...