18. Bölüm

81 13 1
                                    

18. bölüm

-Özel bölüm-

Kendine vermediğin değeri ona verdiğin için kaybettin. Eğer birine hak ettiğinden fazla değer veriyorsan muhtemelen hak ettiğinden daha fazla canım yakacaktır. Birilerini kendinden daha fazla önemsemeyi bırak artık. Sen çok güçlüsün. Sadece acıların buna inanmanı engelliyor. Ama merak etme zamanla o da geçecek. Sırtını bir insana da dayamana gerek yok. Senin buna ihtiyacın yok. Kendi yüreğine yaslanmalısın. O ne kadar büyük biliyor musun? Değer vermeyene değer verecek kadar büyük. Bu yüzden o güzel kalbini yorma artık. Düştüysen eğer kendin sana yeter kalkmak için. Ve şunu da unutma: Bazı insanlar elini tutmak için, bazı insanlar tuttuğu her elden menfaat bekler. Yaptıkları yetmezmiş gibi birde itip giderler. Bu yüzden birilerinin kaldırmasını beklemeden kendin kalk. Bazen insan ev gibi hayatında sağlam bir temizlik yapmalı. İçini tüketen aşkları, sahte dostları, bencil ve nankör insanları sonsuza kadar hayatından çıkarmalı. İki kişilik bir öyküde tek başına savaştığını fark edince vazgeçiyorsun. Dünyayı karşına alırsın da seni yalnız bırakanla savaşamazsın çünkü. Hepimiz bataklıklarda yaşıyoruz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor. Her şeyi yazmıyorum, korkuyorum. Yazarsam dağılacağım gibi. İhtiyacım olduğunu bilmeyecek kadar bıkmış durumdayım. Ne iyi gelir bilmiyorum, neyi değiştirmeliyim bilmiyorum. Tek bildiğim bu boşluk hissi canımı çok sıkıyor. İyi değilim ama kötü de değilim. Havanın kapalı olup da yağmaması gibi. Sevinemiyorsun da üzülemiyorsun da. Böyle içinde bir şey eksik de anlayamıyorsun ama biliyorsun bunu. Arada kalmışlık, hiçlik, nedensizlik ve nereye gittiğini bilinmezlik. Bir karmaşanın içindeymiş gibi. Ne zaman mutlu olmaya kalksam, otur diyor yalnızlığım. Otur başına iş alma. Diyorum ki; 'Ben sevmek istiyorum. Birinin beni sevip, bende onu sevmek istiyorum' diyorum. O da kimi 'Seni seviyorum dersen, o senden gider' diyor. Doğru, bu zamana kadar kimi 'Seni seviyorum' desem gitti. Dememek mi lazım? göstermemek mi lazım? Tam diyorum mutlu olmaya kalkacağım, bir şey yapacağım diyorum hevesimi kırıyorlar. Yapamazsın, edemezsin, sevemezsin diyorlar. Ama ben sadece mutlu olmak istiyorum, izin vermiyorlar. Başkalarının seni tüketmesini izin verme. Eğer seni aramıyorlarsa uyu. Sana mesaj atmıyorlarsa telefonu bir kenara kaldır ve güzel bir gün geçir. Eğer mesafelilerse ve sana neyin yanlış olduğunu söylemeyi reddederlerse umursama ve kafanı dağıt. Önce kendin için yaşıyorsun. Diğerleri ikincildir. Bir zorlarım, iki zorlarım sonra bir anda çeker giderim. Dostum, sevdiğim, arkadaşım ya da ailem. Kim olursa olsun kimse vazgeçilmez değil. Öğrendiğin her korkunç şeyi sana en sevdiklerin öğretmedi mi? Sana yıkıntıların arasından, onca enkazın altından tek başına çıkabilmeyi onlar öğretmedi mi? Bir daha kimseyi haddinden, değerinden daha çok sevmemeyi sana onlar öğretmedi mi? Senin canın yanmadı mı? Neden hala sevilmek için ulaşırsın ki? Neden? Bu kadar kırıldığın yetmedi mi? Bırak sevmezlerse sevmesinler ya. Onlar kaybeder. Bırak biz kendimizi severiz ya.  Niye kendimizi birilerine illa zorla sevdirelim ki. Severse kime, sevmezse kalsın. Biz kendimizi severiz. Şöyle bir şeye baksana. Neler yaşadığına bak,  altından kalkamam dediğin nelerin altından kalktığını, içinden çıkamam dediğin durumların nasıl içinden çıktığını. Ben bu acıyla yaşayamam dediğin, hangi acıyı yaşayarak çalışmadığına bir bak. Bunları tek başına başardın sen. Yanımda kimse yoktu. En çok yanında olmasını istediğin insan, en çok ihtiyacın olduğu zamanlarda yanında yoktu. Sen bunların üstesinden tek başına geldin. Bir Allah'ın kulu yoktu. Sen güçlüsün, unutma! Bu da geçer diğerleri gibi. Bunu da atlatırsın. Ve bunları atlatmak için yanında kimseye ihtiyacın yok. Sen yalnızken daha güçlüsün. Bu da geçecek. Benim inandığım şey tam olarak şu: Biz ne istersek değil, neysek o çıkar karşımıza. O yüzden biz doğru olsak Allah'ta karşımıza en doğrusunu çıkaracak. Bizim doğru olmamız lazım. Bizim gerçek olmamız lazım. Bizim iyi bir insan olmamız lazım. Ki karşımıza da iyi insanlar, temiz yürekli insanlar, bizi bizden daha fazla düşünen insanlar çıksın, mutlu huzurlu olalım. Peki iyi insan nedir? İyi insan nasıl olunur? İyi insan olmak için neler yapmamız gerekir? Biz iyi insan mıyız? İyi insan olmak zordur bu hayatta. İyi insan, herkese aynı saygıyı gösterebilendir. İyi insan, herkese aynı sevgiyi gösterebilendir. İyi insan, kötülük yapana da iyilik yapabilmeyi bilendir. İyi insan, elindeki ile mutlu olmasını bilendir. İyi insan, elindeki ile mutlu etmesini bilendir. İyi insan, ufak tefek yanlışlarını gördüğünde etrafındakileri tatlı dille uyarabilendir. İyi insan, “her şeyin en güzeli sadece benim olsun” demeyendir. İyi insan, “benim de olsun, arkadaşımın da olsun” diyebilendir. İyi insan, üzüldüğünde gözyaşları ile ağlamasını bilendir. İyi insan, kin tutmayandır. İyi insan, insanları önemsiz şeyler için yargılamayandır. İyi insan, insanların açıklarını aramayandır. İyi insan, insanların açıklarını kapatabilendir. İyi insan, bu dünyanın geçici olduğunu bilendir. İyi insan, kılık kıyafetine bakmadan herkese aynı ölçüde muamele edebilendir. İyi insan, çocuklarına iyi insan olmayı öğretebilendir. İyi insan, her zorluğun içinde bir çıkış kapısı bulabilendir. İyi insan, basit işler peşinde koşmayandır. İyi insan, iyi insanlara iyi, kötü insanlara da iyi davranabilendir. İyi insan, karşılık beklemeden iyilik yapabilendir. İyi insan, en sinirli anında bile öfkesini kontrol etmesini bilendir. İyi insan, kıskançlık uğruna başkalarının kariyerini engellemeyendir. İyi insan, kazandığı para ile yetinmesini bilendir. İyi insan, hakkını arayandır. İyi insan, söz verdiğinde sözünü tutmak için elinden geleni yapabilendir. İyi insan, boş vaatlerde bulunarak insanlara gereksiz umutlar vermeyendir. İyi insan, kendi çocuğu için istediğini başkasının çocuğu için de isteyebilendir. İyi insan, haksız olduğu durumlarda özür dileme erdemini gösterebilendir. İyi insan, arkadaşının başına gelen felakete kendi başına gelmişçesine üzülebilendir. İyi insan, kazandığı her kuruşun helal olması gerektiğini bilendir. İyi insan, çocuklarına karşı sabırlı davranabilendir. İyi insan, iyi insan olduğunu davranışları ile gösterebilendir. İyi insan, başına gelen olaylarda kendini sorgulayabilendir. İyi insan, her insanın hata yapabileceğini bilendir. İyi insan, her zaman el üstünde tutulmayı beklemeyendir. İyi insan, yardım istenmeden ihtiyacı olana yardım edebilendir. İyi insan, iyi insan olduğu için aptal yerine konulduğunda bile gülüp geçebilendir. İyi insan, başkalarının hayallerine ulaşmasını engellemeyendir. İyi insan, herkese hakkını vermeyi bilendir. İyi insan, mizanda hesap vereceğini bilerek dürüstçe yaşayabilendir. İyi bir insan olmak doğru olmaktan geçer. Velhasıl, iyi insan olmak zordur bu hayatta. Bir adam Microsoft şirketine iş için konuşmaya gidiyor. Girmek istediği iş de tuvalet temizleyiciliği. İnsan kaynakları menajeri ile görüşüp tıkanmış bir lavaboyu temizleyip testten geçiyor. İnsan kaynakları menajeri adama testi geçtiğini, hangi gün saat kaçta iş başı yapması gerektiğinin kendisine e-posta yoluyla gönderileceğini söylüyor. Adam, bilgisayarı olmadığını dolayısıyla e-posta kullanmadığını açıklıyor. İnsan kaynakları menajeri: “Üzgünüm ama e-postanız yoksa siz sanal olarak var sayılamazsınız ve bu yüzden sizi işe alamayız.” diyor. Adam çaresizce dışarıya çıkıyor ve “Ne yapsam ne etsem!” diye düşünürken cebindeki 10 dolar ile 20 kilo kiraz almaya karar veriyor. Kapı kapı gezerek kirazları satıyor ve 2 saat içinde sermayesini 2 katına çıkarıyor. “Bu şekilde ekmek paramı çıkarabilirim.” diyerek her gün sabah erkenden kalkıyor ve kapı kapı dolaşarak kiraz satıyor. Her gün sermayesi büyüyor. Derken küçük bir kamyonet alıyor ve satışa devam ediyor. Az bir zaman sonra büyük bir kamyon ve birkaç küçük kamyonet alıyor. Aradan 5 sene geçiyor. Bu adam şu anda Amerika’nın en büyükleri arasında yer alan bir nakliyat şirketinin sahibi. Bir gün ailesinin geleceğini düşünerek sigorta yaptırmak istiyor. Sigorta şirketi kendisinden bir e-posta adresi istiyor. E-posta kullanmadığını söylediğinde sigortacı: “İlginç, e-postanız olmadan büyük bir holding kurmuşsunuz. Bir de e-postanız olsaydı neler yapardınız!” diyor. Adamın cevabı: “E-postam olsaydı şu an da Microsoft’ta tuvalet temizliyordum.” oluyor. Bizde iyi birer insan olursak, niyetiniz temiz ve hâlis olursa çok daha iyi yerlere geliriz. Çok daha büyük başarılar ediniriz. Başımıza gelen her kötü şey, aslında bizim için dönüm noktası olabiliyor. Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını? Hayat bize bazen öyle kapılar açıyor ki tam bittim, yok oldum derken birde bakıyorsun hiç beklemediğin anda, hiç beklemediğin biri vasıtasıyla işlerin düzeliyor. Derdin, sıkıntın, kederin çözülüyor. Kabusların bitiyor. Tam iflas ettim derken yeni rızık kapıları açılıyor. Tam ailem yıkıldı, çok huzursuzuz derken güllük gülistanlık oluveriyor bir anda. Her şey düzeliyor. Tam sevdiğimizle aramız bozukken karşımıza hiç beklemediğimiz bir şey çıkıp, eskisinden de daha sıkı kenetlenebiliyorsun. Tek yapmanız gereken şey, iyi insan olmak. Bizim için, ailemiz, arkadaşlarımız, sevdiğimiz için ve en önemlisi kendimiz için iyi insan olmamız elzem. Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman, bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil. Bir mutluluk kapısı kapandığında bir diğer açılır ama çoğu zaman kapalı kapıya öyle uzun süre bakarız ki bizim için açılmış olan kapıyı göremeyiz. Kendine güvenmelisin. Kendine inanmalısın. Hayallerinin peşinden koşmalısın. Hedefine giderken çok insan sana yapamazsın diyecek. Vazgeçmek, sen başaramazsın diyecekler. Dalga geçecekler. Seninle alay edip gülecekler. Ama sen bir gün başardığın da 'Biz zaten senin başaracağını biliyorduk' diyecekler. O yüzden kimsenin ama kimsenin ne dediğine kulak verme. Hayallerinin peşinden koş. Konfor alanının dışına çık. Özgür ol, başar. Konfor alanı:  insanın neredeyse tamamen alışkanlıklarından oluşan, risk almadan, düzeni dışına çıkmadığı, tabiri caizse etliye sütlüye böyle pek bulaşmadığı, kendini güvende hissettiği ve günlük rutinlerinden oluşan yaşam alanıdır. Bunu bir örnekle daha iyi anlayalım. Zamanın birinde bir adam ticaret için daha önce hiç gitmediği bir köye gider. Köy meydanında uluyan bir köpek görür. Birkaç gün geçtikten sonra bu uluması hiç bitmeyince köyün kahvesini gider, yanındakine sorar. Bu köpek günlerdir neden oluyor böyle diye. Adamda cevap vermiş "uzandığı yerde bir çivi var, çivi köpeğe baktığı için köpek de uluyor." Adamla söylemiş "O zaman neden yerinde değiştirmiyor?" Köylü de cevap vermiş "şimdilik birazcık acıtıyor. Eğer katlanamayacağı kadar olsa, kalkıp giderdi. Orası onun için çok rahat. Orayı da çok seviyor. Onun için orada durmaya devam ediyor." Bazen yalnız kaldığınızda ya da olan bir tane şöyle bir baktığınızda kendinizi kafeste ya da akvaryum da hissedebilirsiniz. İşte o his, size yaşamınızın bu kadar sığ ve monoton olmaması gerektiğini söyleyen bir çivi gibidir. Seni rahatından kaldırıp hayallerin peşinden gitmen için söylenir durur. Ama tam olarak canı yanmadan yerini değiştirmez insan ve gün gelir o his yani o çivinin battığı yerler hissizleşmeye, nasırlaşma başlar. İnsan körelmiştir artık. Peki konfor alanı rahatlıksa, sağa sola karışmamaksa, konfor alanının dışında ne var? Yediğimiz yemeklere dikkat etmemek, hamur işi, tatlı, artık önümüze ne gelirse yemek, konfor alanının da kalmaktır. Ama yediğimiz yemekleri dikkat etmek, diyet yapmak, spor yapmak, konfor alanının dışına çıkmaktır ve dışarı çıktığın an gelişim başlar. Aslında sır burada. Konfor alanının içinde gelişim olmaz. Alanı dışına çıktığın an gelişmeye başlarsın. Babanın seni yazdırdığı okula gitmek konfor alanı içindedir. Ama o okula giderken sosyal sorumluluk projeleri yapmak, bilim peşinden koşmak, araştırma yapmak, insanlara faydalı olmaya çalışmak, konfor alanının dışındadır. Ki insan gelişmeye tam olarak orada başlar. Bir işyerinde sadece sana verilen işleri doğru yapmayı çalışıyorsan, orası senin konfor alınır. Ama sana söylenmeyen doğru işleri arayıp bulup onları da yapıyorsan işte orada konfor alanının dışına çıkmış oluyorsun. Ki gelişim tam olarak burada başlıyor işte. Mahallede arkadaşlarının çağırdığı boş işler de oyalanmak bir konfor alanıdır. Ama bunu fark edip bunu dur deyip doğru işler yapmaya çalışmak, bilgini arttırmaya çalıştırmak, araştırma yapmak, kitap okumak, insanlara faydalı projeler üzerine çalışmak, konfor alanının dışındadır. İnsan işte bu zaman gelişmeye başlar. Tipik bir ailede aslında tam bir konfor alanı örneğidir. Sabah işe git, akşam dön.  Kalan 4-5 saatini dizilerin seni zehirlenmesiyle geçir, uyu.  Sabah tekrar işe git. Tekrar dön, tekrar televizyon, tekrar uyu. Ama buna müsaade gitmeyin. Her anı doldurmaya çalışma, farkındalığını arttırmaya çalışmak, açıp ayrıca akşamları Kitap okumak, bir dert sahibi olup onun peşinden koşmak, konfor alanının dışına çıkmaktır. Ki değil gelişim işte o zaman başlar. Peki aklınıza gelmiş olabilir; adı üstünde konfor alanı. Neden bu konfor alanının dışına çıkalım? Bununla ilgili dört tane sebep söyleyeceğim size. Birincisi: Gemiler, limanda demirli kalsınlar diye üretilmemiştir. Aslında gemiler limanda çok rahattır. Rüzgâr almaz, dalga almaz, alabora olma durumları yoktur, yakıta ihtiyaçları yoktur, elektrik gerekmez, su gerekmez. Peki yol alsın, keşif yapsın, mallar taşısın diye üretilmiş bir gemiyi 'ah canım başına bir şey gelmesin' diye limanda demirli bekletmek, o geminin üretilme amacının dışına çıkmak olmaz mı? Peki aynı şey bizim için de geçerli değil midir? Biz bu dünyaya hiçbir şeye elimi sürmeden, konfor alnımızda yaşayıp ölmeye mi geldik? Bunu bir düşün olur mu? İkinci sebep: Acı yoksa başarı yoktur. Şimdi ben bu konumu sabaha kadar böyle yapayım hiçbir girişim göstermez. Ama elime beş kiloluk ağırlık alırsam, buradaki kaslar yırtılmaya, yenileri oluşmaya, daha gelişmiş kaslar oluşmaya başlar. Ağırlık almadan önce aslında daha mutluydum. Her şey yolundaydı. Ama ne yaptım? hayalimle bunun bedelini tartılınca, hayalim ağır bastı ve ben o rahatlığımdan ödün verip konfor alanının dışını çıkmaya başladım. Gelişim tam olarak o zaman başladı. Unutmayın her şeyin bir bedeli vardır. Hayallerinizin bile. Üçüncü sebep: Konfor alanına çıkmamanın bedeni, konfor alanına çıkmanın bedelinden daha fazladır. Burası çok ince. Bunu lütfen bir yere not alın. Tekrarlayım: konfor alanına çıkmamanın bedeli, çıkmanın bedeninden her zaman daha fazla olur. Dördüncü sebep: Eğer konfor alanının dışına çıkmaya kendinizi ikna ederseniz, zamanı yaşlanmak için değil, gelişmek için kullananlardan olursunuz. Çünkü bu alanın içi insanı yaşlandırmak dan daha fazla pek bir işe yaramaz. Ama ne zaman alanın dışına çıkarsınız işte o zaman gelişmeye başlarsınız. Neydi cümlemiz? Zamanı yaşlanmak için değil, gelişmek için kullanın. Biliyorum insanlar yeni şeylere genelde kapalıdır. Ve keşfetmekten hep korkarlar. Ama hayat alışkanlıklar değil, yeni şeyleri keşfetmektir. İnsan olmanın hakkını yeni şeyleri keşfederek konfor alanının dışına çıktığında vermeye başlarsın. Çünkü orada gelişmeye, düşünmeye, zorlanmaya, zihnini açmaya, hayaller kurmaya başlarsın. Çünkü biliyorum ki; değerli olan şey dışarıda bir yerde değil, içerde bir yerde. Doluysa dışarıya değil, içeriye çalışmalı insan. Ve hiçbir yere değil, kendine çalışmalı insan. Bu bölümün sonunu asıl anlatmak istediğim konuya ayırdım. Peki inancında bir konfor alanı ne olur mu? Hem de nasıl.  Cumadan cumaya ancak sevdiğini birlikte olabiliyorsan, çevrenden öğrendiklerini dışında yaşama dair hiçbir düşüncen yoksa, hakikate dair bildiğini sandığı şeyler kültür ve gelenekler den öteye gidemiyorsa ve miskinliği, tembelliği inancınla örtüştürebiliyorsan,  nereye gidiyorum nedir bu olan bitenler diye kendini sormuyorsan, Mesnevideki Şah Vezir fare ambar hikayelerini biliyorsan, Yunus Emre'nin dergaha taşıdığı odunlardan haberin yoksa konfor alanının tam ortasındasındır. Harekete geçmek için geceleri yaptın yanlışların ya da yapmadın doğumluların vicdanını sızlatmasını bekleme. Belki de bir ömür hiç gerçekleşmeyecek bu. Belki de sana konfor alanının dışına çık diyen o ilk sesine bir tevafukla karşına çıkan o kitabı ya da seni ayağa kaldırmaya çalışan o sohbeti dinleme ve o videoyu izleme fırsatını alışkanlıkların arkasına sığınarak bastıracaksın. Ama en korkuncu da ne olacak biliyor musun? Bir gün sana seslenen o sesi yani o çiviyi kanıksaman. Artık hissizleşmen olacak. Konfor alanının dışına çıkmak için kolay değil. O ilk deneme, denize o İlk dalış hiç kolay değil.  Alışkanlıklarının dışına çıkmak hiç kolay değil. Ama unutmayın ki her ne olursa olsun pencere önü çiçeği gibi yaşamaktan iyidir. Bana güvenin, ilk başta soğuk geliyor ama girince alışıyorsun.
                                                                                                                        

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin