6. Bölüm.
Büyüme zamanı...
Birazcık umut ve birazcık acı...🍷🍷🍷
"Sen ablarsın, ablalar ağlamaz, güçlü durur. Bazen de anneler, babaları evin büyük kızlarına yani ablalarına emanet eder. Annen, babanı sana emanet etti Kübra.” Dedi doktor.
Annen babanı sana emanet etti Kübra, annen babanı sana emanet etti Kübra... Ne demekti bu ?
Annesi küçük kızını bırakacak mıydı? Kübra hiçbir şey anlamıyordu, kafası çok karışmıştı. Boğazına parçalar oturmuyordu. Kaybolmuştu belki. Eksikti annesi olmadan, eksik kalacaktı zaten.Annesiz büyümek; hep bir yanının eksik olmasıdır. Her anneler gününde o kırıklığı hissetmek ve yaşamaktır. Kimi zaman nefret edersin. Nefretini dışarıya vurursun hep. Neden? Diye sorarsın kendi kendine. Kimi zaman ağlarsın sessizce.
Annesiz büyümek; her çocuğuna sarılan anne gördüğünde o çocuğu kıskanmaktır. Anne bak üşüyorum, ısınmak istiyorum. Kucağın nerede Anne? Şefkatin nerede, şefkatin nerede? Ellerin nerde?
Yalnız gecelerimde sokulduğum göğsüne içimde gülümseyen yüzün nerde?
Nerde anne?
Rüyalarımın en güzel yanı yalnızlığım anne. Sensizliğim nerede?Her sevilen gider miydi? Belki evet, giderdi. Çünkü kimi çok sevdiysek gitmedi mi? Sevilen gidiyor işte bu dünyada. Bu kâinat sevgi sıfatından var edilmedi mi? Birini sevince neden gidesi geliyor, hiç gidesi olmayanın bile. Biz çok sevince, sevdiğimize ‘git’ mi demiş oluyoruz? Aynur, biricik kızını bırakacak mıydı tek başına karanlık ve yabancı dünyaya. Anneler kızlarını bırakmazdı. Anneler kızlarına kıyamazdı. Anneler kızlarını yalnız bırakmazdı.
Anneler hiç gitmemeli.
Anneler ölmemeli...
🍷🍷🍷Önce seviyorsun. Sonra daha çok seviyorsun. Sonra daha çok seviyorsun. Bir bakışsın gitmiş...
Niye gitmiş biliyor musun? Saçma bahaneler yüzünden değil, senin yüzünden. ‘Niye benim yüzümden’ diye soracaksın. Çünkü sen çok sevdin. Çünkü sen ona çok sevdiğini söyledin. Suçlu o değil, sensin. Suçlu giden değil, sensin. Sen o kadar sevmeseydin gitmeyecekti. Bağlanmasaydın körü körüne, belki de gitmezdi.🍷🍷🍷
Şimdi Aynur hastanede ona verilen ilaçlar sayesinde hiçbir şey hissetmeden uyutuluyordu. Kim bilir belki yarın her şey güzel olacaktı? Her şeyin düzelmesi için tek bir ameliyat gerekiyordu belki? -zaten öyleydi-
Sevgi, sevilmek, sevmek, tüm bunlar bu kadar güzel bir duygu iken neden sevmekten korkutuyorlar?
Sevmekten korkanlar var. Bir nevi haklılar. Kimi sevdiysek gitti, öyle ya da böyle. Duygusuz mu olalım? Bunu mu istiyorsunuz? Eğer amacınız oysa bizde duygu falan kalmadı. Sağ olun yaa. Cidden sağ olun. Artık öyle bir hale getiriniz ki sevmekten korkar olduk, olmadık mı? Küçük Kübra henüz tanımadığı ve alışamadığı bu dünya da bir tek annesini sevmiş, bir tek ona bağlanmıştı. Şimdi oda gidecek miydi? Belki de en iyisi sevmemek. Küçük Kübra sevdi de ne oldu? Bak annesini göremiyor saatlerdir. Saatlerdir ağlamaktan göz yaşları tükenip bitti. Zaten hiç göremediği babası yine ortalıktan kaybolmuştu. Kübra’nın annesinden başkası pek fazla umurumda değildi. Olamazdı da zaten.Akşam olmuştu. Hava kararmıştı. Akşama kadar ağlayan Kübra’nın sesi kısılmış, ağlamaktan gözleri şişmiş, perişan bir vaziyetteydi. Yaşına göre kaldıramayacağı acılar çekiyordu. Akşam olduğundan ve akşama kadar hiçbir şey yemediğinden dolayı iyice halsizleşmişti. Bilal, Kübra’yı eve götürmek için ısrar ediyordu ama küçük Kübra annesini görmeden hiçbir yere gitmemeye kararlıydı.
Aynur’u başka bir odaya alırlarken o sırada Kübra annesi görmüş, sarılmıştı. Annesinin kokusunu ciğerlerine karar çekmişti. Aynur’u özel bir odaya aldıktan sonra kapı kanadı. Küçük Kübra dakikalarca kapanan kapıya baktı ve sonra bir ses tüm dalgınlığını bozdu. “Kübra!” bu ses... Tanıdıktı lakin kafasını çevirip bakacak mecal kalmamıştı.
“Kübra, ablam iyi misin?” Bu ses evlerinin bir yukarısında oturan Sema ablasına aitti. Sema, Kübra’nın yanına geldi, ona sarıldı. “İyi misin, bir tanem? Üzülme annen iyileşecek, sen hiç merak etme tamamı? Her şeyi duydum ve duyar duymaz buraya geldim. Yalnız değilsin. Tamamı üzülmek yok” dedi Sema. Ne kadar saçma ve aptalca değil mi? Aynur içerde kanser, belki yarın belki birkaç gün sonra ameliyatı var ama ‘sana üzülme tamamı?’ diyorlar.Kübra hiçbir cevap ve tepki vermeden yere çöktü. Annesini düşünürken hüzünlendi ve sol gözünden gelen yaşı tutamadı. İçinden sessiz sedasız hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sema iyice yanına yaklaşıp Kübra’nın göz yaşlarını sildi ve “İyi misin?” diye sordu. Kübra terettüp etmeden “İyiyim” cevabını verdi. Zaten ‘nasılsın’ ya da ‘iyi misin’ sorularında doğru cevabı duymak istemezler. Sual edilen de zaten doğru olanı değil de, malum olan, stabil cevapları verir. Her ne kadar kötü olsa da ‘iyiyim’ demek gibi. Ne üzücü bir eylem değil mi?
Babası, Kübra’yı Sema ablasına bırakıp tekrar hastaneye dönecekti. Aynur’un yanında refakatçi olarak kalacaktı birkaç gün. Sonra da ameliyat olacaktı. Bilal test yaptırmış ve uyumlu çıkmıştı. Bilal’in karaciğerini (bir parçasını) Aynur’a takacaklardı ve bu sayede hem Bilal’in karaciğeri tamamlanacak zamanla, hem de Aynur hayata, hayatına ve Kübra'ya kavuşacaktı. Ortada ölüm vs. omayacaktı. Sadece bir ameliyat vardı. Her şey hazır olunca da bu ameliyat gerçekleşecekti. Ve her şey düzelecekti. Küçük Kübra tekrar hayata dönecekti. Tekrar gülebilecekti.
Bilal, Sema ve Kübra bir taksiye binmişler ve yaklaşık yarım saat sonra evlerinin önündeki boş arsanın önünde inmişlerdi. Binaya girdiklerinde Bilal asansöre doğru yürüyordu. Sema da tam arkasından ilerliyordu. Küçük Kübra hızla merdivenlere doğru yöneldi, “ben yürüyerek çıkacağım. İsterseniz siz asansör ile çıkın” dedi. Bilal’in cevap vermesini bile beklemeden merdivenlere yöneldi. Evleri 10. Katta olmasına rağmen yürüyerek çıkmayı tercih etti.
11. kata yani Sema ablasına geldikleri zaman, küçük Kübra’nın incecik bacakları titriyordu yorgunluktan. Babası kendi evlerine girdi ve Kübra’ya birkaç günlük elbise ayarlayarak bir çantaya yerleştirdi. Sonra da üst kata çıktı. Bilal üst kata yani Sema’nın evine geldiğinde, Sema kapıdaydı. Kübra ise içeri girip kendini bir odaya kilitlemişti çoktan.Bilal, içinde birkaç günlük Kübra’nın elbiseleri ile dolu olan çantayı Sema’ya uzattı ve hiçbir şey demeden oradan ayrıldı. Sema anlayışla karşıladı. Zaten o çok anlayışlı biriydi.
Kübra, kendisini odaya kapatmış, içeride sırılsıklam ağlıyordu. Bilal, gecenin soğuk rüzgarları arasında hastaneye doğru ağır adımlarla yürüyordu. İçindeki derdi anca esen buz gibi soğuk rüzgarlara anlatabiliyordu. Onun güçlü durması gerekiyordu. Ağlamaması gibi mesela...
Sema ne yapacağımı bilmiyordu. Gidip de Kübra’yı teselli etse olmayacaktı. Çünkü başaramazdı. Beklese içi hiç rahat değildi. Yatsa uyuyamaz, su içse boğazından geçmezdi. Kübra için çok üzülüyordu. Onun halinden en iyi Sema anlıyordu. Çünkü onunda annesi ölmüştü! Öldürülmüştü. Babası alkolikti. Her gün evde annesi ile babası bağıra çağıra kavga ediyorlardı ve o zaman daha yaşı çok küçük olan Sema, bunlara şahit oluyordu. Her gece uykusuz kalıyor, evde zerre huzur olmuyordu. Bir gün Sema’nın annesi ve babası kavga ederken küçük Sema odasına kaçmıştı. Çünkü Babası her zaman ki gibi sarhoştu. Sema odasındayken bir ses duydu. Silah sesi... O gün annesini kaybetti! Ayaş babası hapse girdi ve Sema’yı yetiştirme yurdunda verdiler.
Sema annesiz ve babasız büyüdü tek başına. O yüzden Kübra’yı çok çok iyi anlıyordu ve onu tek başına bırakmak istemiyordu.
🍷🍷🍷
Gece her zaman ki ışıkları ile geliyordu, En başta gökyüzü kimseyi karanlıkta bırakmıyordu. Bizim gecemiz de zifiri karanlıklar ile gelecekti, biliyorum. Bir sigara yaktıktan sonra “Her şey güzel olacak.” Demek dünyanın en acıklı umudu değil midir?
🍷🍷🍷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİHAR.
Chick-LitProvası Yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, Nede yaşadıklarını silebilmek...