38. bölüm

29 4 0
                                    

38. Bölüm

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat.

🍷🍷🍷

--5 ay sonra Haziran--

Tam 5 ay geçmişti. 5 aydır deniz kızı yoktu! 5 aydır nefes alamadan yaşıyordu genç adam. Koskoca 5 ay. Sabırla bekledi sevdiğini, bir gün gelecek diye ama aylar geçmişti, hala tek bir mesaj bile yoktu!
Bu zaman zarfı içerisinde zaman zaman Havva Nur yazardı, Halid Can'a. Yine Kübra'dan konuşurlardı. Haziran ayı gelmiş yatmıştı. Onunla tanışalı tam bir sene oluyordu.
Ama şimdi neredeydi deniz kızı?
Hiç mi haber gönderemezdi, bu 5 ay zaman zarfı içerisinde?
Hasta mı oldu, yoruldu mu, öldü mü, kaldı mı, nasıl oldu, ne durumda, hiçbir şey bilmeden, sabırla ve sadakatla beklediği onu genç adam.
O yokken bile onunla yaşadı.
O yokken bile onunla yaşlandı.

Zaten sevmek; sevdiğin için ölmek değil, sevdiğin için yaşamak değil miydi? Sevdiğinle yaşamak. Onu içinde yaşatmak...

Halid Can da öyle yaşar ve yaşatırdı, içindekini. Kübra'sının da öyle düşündüğünü ve kendini onun için de yaşadığını, daha doğrusu yaşatıldığını düşünüp yaşardı. Kısaca onu kendi gibi zannederdi.

Ne Acı Ben Seni kendim gibi sandım

Yemek yiyemez, geceleri uyku uyuyamaz olmuştu, 5 buçuk aydır. Sevda uğruna kendinden kendini kaybetmişti.

Bir saatlik uçak yolculuğunun ardından İzmir havaalanına inmişti, genç adam.

Ailesi buraya taşındığı için aman zaman İzmir'e gelir, burada vakit geçirip, kendini oyalardı. Zaten İzmir'i ve İzmir'in ışıklarını çok severdi. Akşamları bir tepeye çıkar ve İzmir'in ışıklarını seyrederdi. Deniz kızı karanlıktan korkardı o yüzden izmir'i her seyrettiğinde "tam denizkızına göre bir yer. Her yerde ışık var" diye içinden geçirirdi.

Zaman zaman babasının şirketine uğrar, ve toplantılara katılırdı.
Sevdiği kadını en son gördüğü rüyasında siyah giyindiği için, o da o günden sonra ekseriyetle siyah giyinirdi.

Yine bir akşam sessiz sakin bir epe bulmuş ve İzmir'i seyre dalmıştı. Gece yarısı İstanbul'a uçağı olduğu için son son izlemek istiyordu, sevdiği şehri.

Tepeye çıkarken tanıdık bir ses işitti. Bir kahkaha... Aklına Kübra gelmişti, o da çok güzel gülüyordu değil mi? İç çekip tepeyi tırmanmaya devam ederken, sol tarafında, ağacın altında gökkuşağı oturup, durmadan öpüşen çifte gözleri ilişti. Tanıdık bir yüz!.. Emin olamadı. İnanmak istemedi.
Oradan değil, kendinden kaçmak istedi. Ve o an... Gözler tekrar birbirini buldu.
Bu... Bu Kübraydı!..
Genç adam olduğu yere yığılıp kaldı. Dizileri artık medenini taşımaya ağır geliyordu. Kübra ise ruh görmüş gibi afalladı. Yanındaki sevgilisi, ne olduğunu umursamadan hala dudağına yapışma çabaları gösteriyordu.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin