24. Bölüm

39 6 0
                                    

24. bölüm

Hayat; denize baktığında, sudan önce ufuktaki çizgiden dünyanın görkemli eğimini görüp çaresizliğini sorgulayan, yeryüzüne baktığında topraktan önce düşünce kayaları altında ölen insanları görüp varoluşunu sorgulayan, insana baktığında kıyafetinden önce boğazda boğucu bir şal şeklinde saran pişmanlığın görüp geçmişini sorgulayan, gökyüzüne baktığında buluttan önce o mavilikleri üç saniye sonra görememe ihtimalinin düşünüp geleceğini sorgulayan insanlar için çokça ağırdır. Sancı öyle bir şeydir ki, insan insanı sadece sancılarından tanımaktadır. Kitaplarda bu yüzden vardır. Sancıyı anlamak ve anlatmak için yanımızdadır. Tüm kaybedenler bu yüzden en samimi şekilde kitaplara sarılır. Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar. Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın… Halid Can İstanbul'da ki kendi evine gitmişti. Ailesi ile yaşamaya pek alışık değildi zaten. O küçük yaştan beri tek yaşamıştı. Yaşamak zorunda kalmıştı. Kendi yemeğini kendi yapar, kendi kıyafetleri kendi yıkar, kendi elbiselerini kendi ütünler, kendi söküğünü kendi dikerdi. O kendi yarasını kendi sarardı. Acılar ile savaşırken yaslanacağı kimsesi yoktu. Olmadı... Yalnız başına öğrenmişti bu dünyanın kötülüğünü. Yalnız başına öğrenmişti acının insanı güçlendirdiğini. Yalnız başına öğrenmişti kimseye güvenememesi gerektiğini. Ve yalnız başına öğrenmişti sevilmeden sevmeyeceğini. Yoksa kuracağını kendi başına acı tecrübeler ile öğrenmişti. Öğretmişti hayat ona... Bazı insanların gözlerinin içine bakınca anlarsınız. Kalabalıkta olsa bile yalnız kaldığını... Kalabalıktan, emsalsiz çabalardan, vakit doldurmak için edilen saçma muhabbetlerden, menfaat üzere kurulan arkadaşlıklardan küçük yaşta uzak durmaya başlamıştı. Kursa, kurstan eve. Evden kursa... Hafta sonları da canı nereye isterse giderdi. Canı nereye isterse orayı gezerdi. İstediği saatte gidip istediği saat gelirdi. Tek yaşardı. Zaman zaman arkadaşları gelir, beraber sabahlarlardı.
Günler akıp gidiyordu. Aslında günler akıp giderken Can için geçmek bilmiyordu. İçi içine sığmıyordu genç adamın. Hâlâ yarım hissediyordu. Hâlâ eksik hissediyordu. Tam eksik parçasını bulmuşken, yapboz darmadağın olmuştu. Yalnızdı. Yalnızlığına eşlik eden notaları ve çayı vardı. Geceleri uyuyamazdı. Gündüzleri, geceyi beklerdi. Geceleri uyumayan insanların gündüze sığmayan özlemleri vardır. Yarımdı işte... Yarımdı nefesleri. Yarımdı uykuları. Yarımdı hayalleri. Yarımdı hayatı. Haksızca hayatı elinden alınan mahkûma üzülen cellat gibi hissediyordu. Geceleri uyumaz, gözleri ağrırdı. Bazı geceler zaman, duracak kadar yavaşlar. Böyle anlarda insan, kendine anımsayıp kederleneceği bir anı seçer istemeden. Binlerce kötü anı içinden çok canını yakana bulup çıkartır, bilinç ve öncesinin arafdaki çöplükten. Bazı geceler zaman, akmayı unutur. Canını ısırmak ister insan geçmeyen saatler boyunca. .Bazı geceler zaman, bir yerlerde takılıp kalır. Bazı şarkılar sadece böyle zamanda dinleyelim diye vardır. Bazı şiirler ancak böyle zamanlarda anlaşılabilir. Bazı hikayelere sadece ve sadece böyle zamanlarda katlanabilir. Bazı geceler zaman, buzdan bir bıçak kadar sert, soğuk ve şeffaftır. Görünmez bir el onu ruhumuzun en hassas noktasına batırır. Yine bir gece yarısıydı. Pencereye düşen yağmur damlalarını seyrediyordu Can. Yanında bir çayı vardı. İçinde bir derdi vardı. Gönlünde bir gelmeyen bir yâri. .Perdeyi açtı. Sokak lambasının ışığı, caddeye bakan odasından içeri vuruyordu. Önce o sokak lambasının ışığında belli olan ve çiseleyen yağmur damlalarını izledi. Sonra o sokak lambasının ışığında yazmaya başladı. Hemen pencerenin kenarında olan çalışma masasına oturdu. Çayından bir yudum aldı. Odayı loş bir ışık sarmıştı. Huzur vardı. Özlem vardı. Beklemek vardı. Beklemek dünyadaki en zor şeydir. Temiz beklemek, kirlenmeden beklemek daha zor. Bir umutla beklersin. Belki bir an, belki bir ömür. Beklemek aslında güzeldir sonunda kavuşmak varsa. “Herkesin bir umudu vardır.
Bir acısı, bir yalnızlığı, bir hüznü.
Çünkü herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı.” der Sabahattin Ali.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin