16.bölüm
İsterdim ki insan biraz sevgi görünce uzaklaşmasın. Değer verildiğini hissedince bunu suistimal edilmesin. Samimiyet karşısında hadsizleşmesin. Biraz olsun elindekinin kıymetini bilsin. 'Bu zaten benim elimde' rahatlığı ile onu değersizleştirmesin. Ama insan çiğ süt emmiş nihayetinde.
Güzel konuşmak, ince düşünmek, halden anlamak, sevmek, düşeni kaldırmak, ağlayanı güldürmek, sarılmak hep bedava biliyor musunuz?
Bir insanı melek diye sevmek budalalıktır. İnsanları bütün pislikleri, hırsları, zayıflıkları ile sevebilmek kahramanlıktır.
Dostlarımızda, kendimizde bulunmayan yücelikler aramak insafsızlıktır.
Bütün insanlar birbirinden farksızdır. Dışarıya değil, kendime karşı açık olarak düşün, göreceksin ki hep aynı malız...Güzeli, kusursuzu, mükemmeli herkes sever. Asıl mesele, asıl sevmek böyle olmaz. Kusurlarıyla sevebiliyorsan tamam sen gerçekten seviyorsun. Onu olmasını istediğin gibi değil de, olduğu gibi seviyorsan tamam sen gerçekten seviyorsun. Olduğu gibi, kusurları ile kabul edip öyle seviyorsan seviyorsundur. Yoksa kimse ben seviyorum diye geçinmesin. Kimseyi üzmesin. Ağızda sakız olmuş, seni seviyorumlar, ağızda sakız olmuş, 'yanındayım' demeler, ağızda sakız olmuş, 'ben varım' demeler, ağızda sakız olmuş, 'hep yanında olacağım'lar... 'İyi ki varsın'lar...
Herkes yalnızdır. Herkes kusurludur bu hayatta. Birini seveceksen kusurlarıyla seveceksin. Yanlışını görünce duvar olmayacaksın. Sarılmak için gelip güm diye çarpmayacak sana...
Ah nerede eski adamlar?
Nerede eski sevmeler..
🍷🍷🍷Araba da hızla giderken Kurtuluş, kulaklığını takmış camdan dışarıyı izliyordu. Yanına bir kupa kahve, birde onun defterini almıştı. Perestiş...
Şöyle yazmıştı sayfanın ilk satırlarına;
“Sevgiyi gerçek kılan mücadeledir. Sevdiklerini kadere bırakamazsın.”Akşam üstü varmışlardı kalacakları otele. Ufak bir eşyaları yerleştirmeden sonra aşığı kata restorana indiler ailecek. Ortam hoştu. Çok kalabalık değildi henüz. Hafif bir müzik eşliğinde yenen yemekten sonra yukarıya odasına çıktı Kurtuluş. Duşa girdi, ardından üstünü değiştirip kıvırcık saçlarını dağıtıp çıktı otelden dışarıya. Sahil çok yakındı. Hafif yağmur çiseliyordu. Kapşonu örtüp kulaklığı takarak yürümeye başladı, nereye gittiğini bilmeden.
Aklını meşgul eden tek kişi vardı ve sanki onu gezdiriyordu yüreğinde. Sahile oturdu, iskeledeki ışıkları izledi bir süre, ciğerlerine çekerken dumanı. Bitince tekrar sonra tekrar yaktı, yanmışlıga.
Denizi izliyordu. Denizin en ufkunu, sonsuzluğnu ve karanlığını. Karanlık demişken Kübra'nın yazıları gelmişti aklına. Sanki bir ümit bekliyordu, o karanlık denizlerin dibinden. Sanki bir ışık, bir nur, bir kandil bekliyordu yolunu aydınlatacak. Sanki bir denizkızı çıkıp yol gösterecekti, dümeni kırık, haritası kayıp gemiye.
Kurtuluş, zaten hep umutlu, mücadeleci biriydi. Asla pes etmez, asla vazgeçmezdi. Kafaya koyduğunu yapan birisiydi o. Sarıldığında sımsıkı sarılır asla bırakmazdı onu. Uzun uzun karanlık denizi seyretti. O sıra bir mesaj bildirimi geldi telefonuna.
Kimden, Taner: "mermaid"
Kime, Taner: "Taner bu ne? Yoksa yine yanlış kişiye mi mesaj attın?"
Taner, Kurtuluş'un en eski arkadaşlarından biriydi. Kendisinden bir şey saklamaz her şeyi Kurtuluş'a anlatırdı. Kardeş gibiydiler, birde Umut vardı tabi. Kurtuluş'da en çok ona anlatırdı derdini ve içini kemiren sıkıntısını. Zaten anlatmak, derdini paylaşmak, içini dökmek pek Kurtuluş'a göre değildi. O her şeyini herkesten gizlerdi. En yakınlarından bile. Kurtuluş öyle biriydi, farklı. Gizli ve gizemli. Dışa karşı sert ama yakınlarına oldukça neşeli ve fedakardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/225039073-288-k364925.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİHAR.
ChickLitProvası Yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, Nede yaşadıklarını silebilmek...