42. bölüm

28 5 0
                                    

42. Bölüm

"Akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. Merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. Kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. Ben birkaç kafamı çevirsem de o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. Önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına. "sigara versene" dedi hemen. Sigarayı uzatırken "neden buradasınız?" demiş bulundum. Sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. Kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur. "İyi günler" dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. "Belki de yanlış bir soru sormuşumdur. Belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!" diye geçirdim içimden. "Sen neden burada değilsin?" diye bağırdı arkamdan. Öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. Cinnetle bağırır gibi... Döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne. Bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı, "Sen neden burada değilsin? Onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun? Çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. Uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım, kirli, kibirli, kaba bir dünya var. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. Kanını emecek bir sürü vampir. Sana kullanılıp köşeye atılmış pis bir mendil gibi hissettirecek bir sürü katil. Sen neden burada değilsin ?" Deliler mi yatmalı akıl hastanesinde yoksa onları deli edenler mi?"

                                                               🍷🍷🍷

"Seni sen olduğun için seven senin evindir. Yanlışlarınla doğrularınla sana huzurlu hissettireceğini bildiğin biri, evindir. Ev dediğin yer, betondan ziyade, bir insan kalbidir. Bazen sen kendine ev olursun, bazen bir başkası evin olur, bazen de sen birine ev olursun. "Benim evim hastalanmıştı! Benim evim de deprem olmuştu! İlk yıkılacak ben olacaktım.  Durumu Kübra'ya anlattığım da önce inanmadı ve sonra da genetik olabileceğini düşündü. Günden güne çoğalan belirtiler karşısın da sessizce duruyordu. İçi içine sığmayan Halid Can her şeyi, tüm tedavi ve ilaçları ayarlamış ama Kübra babasına söyleyemiyordu. Çünkü inanmazdı. Çünkü hiç inanmazdı. Hiç inanmamıştı... Halid Can'ın ısrarları üzerine babasına söylemiş ve olayı anlatmıştı. Ama Bilal baba "yalandan kolunu bacağını sıkıp morardı diye yanıma gelme, bir şey olmaz" demişti.  Kim ilk kızına böyle davranabilirdi. İlk eşinin emanetine sahip çıkmak bu muydu? Haftalarca kızını takmayan Bilal'in karşısına Halid Can çıkmıştı, bir akşamüstü. Kübra'nın haberi yoktu. Kübra'nın haberi olsa Halid Can'a kızardı. O yüzden ona söylememişti. Bilal'in karşısına çıkınca sinirle gülümsedi, Bilal. 
"Eceline mi susadın?" Dedi. 
"Hayır, seni ecelinden korumaya geldim"
"Ne diyorsun lan sen velet!"
"Kızın diyorum o -"
"Kızımdan sana ne lan şerefsiz!"
"Kocalık yapıp Aynur annemi kurtarmadın.  Bari bir kez olsun babalık yap da kızını kurtar!" "Neden bahsediyorsun oğlum sen?"
"Kızında kanser belirtileri var. Nasıl bir babasın ki evladın dan bir habersin!"
"Nasıl baba olduğumu elin oğlundan mı öğreneceğim"
"Kızının hasta olduğunu elin oğlundan öğreniyorsun ama"

Bilal'i ikna edip ayrılmış ve telefonda konuştuğum doktoru Kübra'nın evine gönderdim. Daha başlamış kansere müdahale edildiği için riski şu anlık atlatmıştık ama bunun tedavisi dört ay sürmüştü ve hâlâ da devam ediyordu. Ayda iki defa kontrole geliyordu doktor. Doktorla birlikte bende geliyordum. Artık Bilal baba bana pek karışmaz olmuştu. Bilal baba olmadığı zamanlarda yürüyüşe çıkartırdım Kübra'yı. Ona hep destek olmaya çalışıyordum ve modelini hep yüksek tutmaya çalışıyordum. Sevgi her şeyin ilacıdır.  Eskiler çok yaparmış, hastanın başında oturup ona olan sevgi dolu hislerini, eski anılarını anlatırlarmış ve bu o hastayı iyileştirirmiş. Ben geçmişten bir şey anlatamazdım, çünkü hiç iyi bir zaman dilimimiz yoktu. Vardı ama hep bir engel, bir sorun da vardı. O yüzden geçmişi değil de ona hep geleceğimizi anlattım. Dört ay boyunca birlikte, birlikte olduğumuz hayaller kurduk. Ama normal hayal değildi bizimki. Gerçekleştireceğimiz hayallerdi.  Zor günlerimde o hayaller sayesinde ayakta duruyordum. Doğum günüm geldi ama kutlamadı Kübra. Bende çok kutlama, parti yapmazdım kendim için. Belki unutmuştur dedim, anlayışıyla karşıladım. Dört gün sonra 16 Haziran da bizim yıl dönümümüzdü. Üçüncü yıla birlikte giriyorduk. Hem iyileştiği için hem de yıl dönümümüz olduğu için Kübra'ya hediye almak istedim ve bir kalimba almaya karar verdim. Kendi el yazmamla yazdığım bir kitap, iki kutu çikolata ve bir de kalimba'yı Şeyma'ya vermek için İstanbul'dan çıkıp Sakarya'ya gittim.  Şeyma'ya kutuyu verdikten sonra yüreğim sızladı. Ona hiç kendi ellerimle hediye verememiştim. Yavaş yavaş her şey güzel olmaya başlamıştı. Bir hafta sonra Kübra beni tekrar Sakarya'ya çağırmıştı. Neden demeden atladım ve geldim. Yine Şeyma karşıladı beni ve bu sefer bana o bir kutu uzattı. "Bunu seninki sana gönderdi" dedi. Ellerim titriyordu. Sevdiğim kadından bana bir parça, bir şeyler gelmişti. Ondan bana... Düşünebiliyor musunuz? Ondan bana bir parça gelmişti. Hemen açtım ve mis gibi çelebre kokusu sarmıştı etrafımı. Hemen kutunun kapağını kapattım, kokusu gitmesin diye. Ve içinde minik bir defter gördüm. Yoksa... Yoksa oda benim gibi bana mı yazmıştı! Hemen heyecanla aldım ve okumadan koklamaya başladım. Sanırım sarhoş olmuştum. Sanırım dünyada cenneti yaşıyordum. Tarifi mümkün olmayan bir mutluluk vardı. Karnımda şimdiye kadar hiç hissetmediğim kelebekler uçuyordu. Dünya artık çok güzel bir yer olmuştu birden. Merdivenlere oturup okumaya başladım ağlayarak. Neden ağlıyordum? Biraz mutluluktan, biraz özlemden, biraz aşktan ağlıyordum. Ama hayatım boyunca ben hiç öyle içtenlikle hüngür hüngür ağlamamıştım. Ateşim çıkana kadar ağladığımı hatırlıyorum. Oturduğum yerden kalkmadan tüm yazanların okudum ve bir kez daha âşık oldum, deli gibi sevdiğim denizkızına. Yine öyle derinden âşık olmuştum ki, anlatamam.
“Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.”

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin