5. Bölüm

827 85 15
                                    

5. Bölüm

-Sana ait olan duygularımın sana ihtiyacı var anne!-  (Halid Erdal)

🍷🍷🍷

En büyük mutluluğum hep sen olmuştun canım annem ama şimdi yoksun ve en büyük hüznüm sen oldun.
Benim bir tanecik annem lütfen beni yalnız bırakma! Her yer çok karanlık sen olmadan. Ben karanlıktan korkarım anne. Bu koca ve acımasız dünyada bir tek sen gerçeksin. Ama ne olur şimdi gözlerini aç! Lütfen artık uyan. Gidelim evimize anne, söz sana çok iyi bakacağım. Bir daha hasta olmayacaksın. Hani bana patates kızartmasının nasıl yapıldığını öğretecektin? Daha pikniğimizi yarım kaldı anne. Onu tamamlayalım. Bir dahaki sefere babamda bizimle gelecekti ya?  Hani bana söz vermiştin, beni asla yalnız bırakmayacaktın! Şimdi uyan anne. O kapıdan sağ salim çık ve evinize gidelim. Ben evimizi çok özledim, seni çok özledim, hadi uyan.

(4 saat sonra hastane)

Saatler geçmişti ama Aynur hâlâ gözlerini açmamıştı. Kübra saatlerdir annesinin olduğu odaya girmek için doktorlara yalvarıyordu ama nafile. Yorulmuştu biraz da. En sonunda pes etti. Annesinin bulunduğu odanın tam karşısındaki üçlü sandalyenin en sağ tarafına oturmuş, bekliyordu annesini,  annesinin kendisine gülümseyerek gelmesini ve ona 'iyiyim' demesini.

Hemşireler Kübra’nın aşırı derecede üzüldüğünü görüyorlar ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Kübra’yı teselli etmeye çalışıyorlardı ‘annen iyi merak etme’ diyorlardı ama Kübra annesini görmeden teselli olmayacaktı, olamazdı. İyi olması için ilk önce annesinin iyi olması gerekiyordu. O zaman belki birazcık ta olsa iyi olabilirdi. Annesinden hâlâ bir haber alamamıştı. Aynur doktorlar tarafından bir odada test yapılıyordu ve bu durumda iken Kübra’nın annesini görmesi imkansızdı. Elinden sadece beklemek geliyordu küçük kızın. Yapabileceği hiçbir şey yoktu ki zaten, o minik ellerini açıp annesi için dua etmekten başka.

Kübra, oturduğu sandalyede ağlaya ağlaya annesinin o odadan çıkmasını beklerken yorgunluktan uyuyakalmıştı. Ama gözündeki yaş kurumadan ‘anne!’ diyerek uyanıyordu. Perişandı... Tekrar gözleri kapanıyordu yorgunluktan. Lakin pes etmeyecekti annesi o odadan çıkmadan. Annesine sarılmadan uyumayacaktı. Zaten uyusa bile kabuslar ile uyanırdı. Bu sefer kâbus gördükten sonra annesi yanında olur muydu? Ona su verir miydi? Onu sakinleştirecek biri olur muydu? Olsa bile annesinin yerini tutar mıydı? Tutmazdı. Kübra üzüntülü bir şekilde annesinin o odadan sağ salim bir şekilde çıkacağını hayal ederken koridorun sağ tarafından bir sesler duydu.
“Nerede o, karım nerede? O nasıl, iyi mi? Biri bana karımın iyi olduğu söylesin” diye bir ses tüm hastaneyi sarsıyordu. Ve bu ses tanıdıktı. Bu ses Bilal’in sesiydi. Sağ taraftaki merdivenlerden koşa koşa gelen Bilal, orda oturan Kübra’yı bile görmemişti o anki şokundan. Direkt Aynur’un olduğu odaya girip karısını görmek istiyordu. Kapıya doğru yaklaştığında, kapıda beklemekte olan hemşireler, “beyefendi giremezsiniz, durun yasak!” Diye engel olamaya çalışıyorlardı.
Bilal, “Aynur’u görmem lazım! Onu görmeden hiçbir şey yapmam, hiçbir yere gitmem. Yasak falan dinlemem kırarım kapıyı.” Diye bağırıyordu hemşirelere.
“Beyefendi, Aynur Hanım şu an testte. Testi birazdan biter, o zaman zaten odaya alacağız, göreceksiniz. Aksi taktirde güvenlik çağırmam gerekecek” diyerek Bilal’in sakinleşmesi için çabalıyorlardı hemşireler.

Kübra’nın tam önünde olan biten bu olaya, Kübra hiç tepki vermedi. Umurunda bile değildi kimse. Tepkisiz ve ilgisiz bir şekilde babası ile hemşirelerin tartışmalarını izliyordu. Onun tek umursadığı annesiydi. Annesi onun neşe kaynağıydı, onun her şeyiydi...

Dakikalar sonra Bilal hemen arkasında duran Kübra’yı fark etti. O zaman birazcık da olsa kendini iyi hissetti. Kendini toparlamaya çalıştı. Kübra’nın yanındaki sandalyeye yavaşça oturdu. Kübra hiçbir tepki vermeden annesinin bulunduğu odanın kapısına bakıyordu. Her an annesi çıkabilirdi o odadan ve onu çıkar çıkmaz görmek istiyordu. Yaklaşık beş saat olmuş ama hiçbir haber alamamıştı.
İlk Aynur’u acile aldılar sonra bir odaya kapattılar. O odayken annesini pencereden birazcık ta olsa görebiliyordu. Zaten pencereye yetecek boyu da yoktu. Şimdi ise penceresi bile olmayan başka bir odanın içindeydi.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin