14. Bölüm

198 20 1
                                    

14.bölüm

Ben neyi öğrendim biliyor musunuz? İyilik dediğimiz şey bu dünyaya gelmiş en büyük kötülükmüş. (Alıntı)

Üç günlük ömrü olan kelebek papatyaya âşık olur. Ancak ölümüne saatler kala 'Seni seviyorum' der.
Papatyaysa sadece 'bende' diyebilir. Sonra kelebek ölür.
Papatya, neden daha önce sevdiğini söyleyemedim diye üzüntüden hasta olur, yapraklarını dökmeye başlar ve döktüğü her yaprakta 'Seni seviyorum' der. Ve sonunda oda ölür. O günden sonra sevdiğini söyleyemeyen herkes papatya ya sorar. Seviyor mu sevmiyor mu diye...

Peki biz neden Kelebek gibi yada papatya gibi sevmiyoruz? Biz sevmekten ziyade, hemen sevilmek istiyoruz. Diyoruz ki, biri gelsin de beni akşama kadar sevsin, hiç sıkılmadan, yorulmadan sevsin. Hep beni, sadece beni sevsin ve ilgilensin. Haliyle olmuyor, ki olmaması lazım, düzen böyle gelmiş böyle gidiyor.
Sevmeyi biz öğretsek ya insanlara? O zaman bizde öğrettiğimiz gibi seviliriz belki? Çünkü biz genel olarak sevilmiyoruz. Ama neden? Sevilmek için çok mu çirkiniz? Aksine biz sevilmek için güzel bir kalbe sahibiz. O halde neden sevilmiyoruz biz? Onlar mı kalpsiz yoksa biz mi sevilmeye layık değiliz? Yanlış insanlara hak etmeyeceği emekleri veririz. Sevmeyi bilmeyen insanlar tarafından sevilmeyi bekleriz. Sonra mı? Her zaman olduğu gibi üzülen yine hep biziz, şaşırmamak lazım aslında. Üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık, emek verdik, değer verdik, sevdiğimizi söyledik ve hissettirdik. Peki neden sadece biz kaybettik? Çünkü çabalayan ve sevgisine emek veren sadece bizdik.
Sevdiğini söyleyen ve gösteren herkes kaybediyor. Biz bazen de üzeceğimizi bile bile karşılanmayacak beklentilere girdik. Sevmek nedir bilmeyen kalplerden sevgi bekledik, kolay vazgeçemezdik. Çünkü sevgimize büyük emekler verdik. Sevince göz kör olmuyor belki ama nereye baksa onu görüyor. Beden sarhoş olmuyor ama kalp? İçinde bir dünya daha var ve sen orda onunla çok mutlusun. Gerçek hayatta da o mutluluğu sürdürebilmek için emek veriyorsun. Peki sonuç ne oldu?

Bak Sıla ne diyor bir şarkısında;
"Niye gidemiyorum biliyor musun? Çünkü emek verdiysen zor"

Üzülmek vardı sonunda her şeyin.
Bir üzülüp susmak vardı, bin üzülüp bir susuyorduk. Birde gece vardı, sabahı olmayan... O geceler de sen vardın, o vardı, hiç gitmeyen. Kalpte bir sevda vardı, hiç bitmeyecen. Ve sen vardın, hiç gelmeyen.

🍷🍷🍷

Sabah olmuş, güneş doğmuştu. Kurtuluş bir süre yatakta boş boş, sağ sola döndükten sonra dün pencereden gördüğü kızın gerçek mi yoksa rüya mı olduğuna karar veremiyor, tam seçemiyordu. Hem yol yorgunuydu, hem dün gece çok geç uyumuştu. Bir ihtimal belki de ikizler burcu olduğu için karar veremiyordu.

İkizler Burcu, iki şeyin arasında muhayyer bırakıldıkları vakitte asla o iki şeyden birini seçemezler. Bu onlar için epey zor bir iştir. Birisini tam alacakken, diğerini kaybetmek istemezler. Diğerini alacakken, ilkini de kaybetmek istemezler. Bu döngü bazen çok uzun sürer. Genelde ikizler burcuna ön yargıyla yaklaşırlar, aslında özünde temiz insanlardır :)

Tüm bunları düşünmeyi bırakıp, sonunda üzerindeki pikeyi kenara savurarak yatağından doğruldu ve ayaklarını yataktan aşığı sallandırdı. Komidinin üzerinde duran telefonunu eline alıp saate baktığında, 11.30'a geliyordu nerdeyse. Gelen mesajlara bakmak için mesaj kutusuna girdi. İster istemez yüzünde gülümseme oluştu. Ve okumaya başladı mesajları.

Kimden, Sultan: Günaydın.

Kimden, Sultan: İstanbul'a gelmişsin hiç haber etmiyorsun, ayıp oluyor ama.

Kimden, Sultan: Neyse çok özledim seni, trip atmayacağım, affettim bu seferlik. Söz vermiştin, bu gün buluşacaktık. Ben ayarladım herşeyi, saat 12:00'de, saat kulesinin oradaki parka geliyorsun, bahane kabul etmiyorum.
Not: Yeni açılan kütüphaneye götüreceğim seni.

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin