Cehennem (XLII bölüm)

1K 126 159
                                    

Mi Kyong hanımı hemen saraya götürün!

" Hayır, gitmeyeceğim! " diyerek prensin ayaklarına daha da kapandı Mi Kyong. "Yalvarıyorum size, ne isterseniz yaparım. Babamın suçsuz olduğunu ispatlamama müsaade edin. "

Aynıydı prensin ifadesi.
" Duymadınız mı beni?! " diye bağırdı yanındaki askere.

Asker anında aşağı eğilerek kolundan tutup çekiştirdi yerde çırpınarak ağlayan kızı.

Asker, kolunu da sıkı tutunca prensin öfkeli bakışlarıyla karşılaşmıştı. Ellerini gevşetti hemen.  Ne yapacağını şaşıran adam, kızın duyacağı ses tonuyla fısıldayarak yalvardı gelmesi için.

Çabalarının faydasız olduğunu anladığında sinirli ifadeyle ayağa kalkarak bakışlarını prense dikti Mi Kyong.
" Hiç değilse, hiç değilse burada kalayım."

Prens bir şey demeden yanlarından ayrılınca asker yeniden yalvarmaya devam ediyordu.

Mi Kyong ise darağacının hemen yanındaki babasına baktığında ah çekti.
Derin bir ah.

" Baba! " dedi kısık sesle ağlayarak.

Babasının çaresiz ve korku dolu gözlerine bakarken boğazı düğümleniyordu.

" Lütfen, gelin artık. " Koluna giren asker çekiştirerek götürürken ağlamasını hiç kesmemişti, aksine git gide sesi daha da yüksek çıkıyordu. İki gözü iki çeşme, zorla götürülüyordu oradan.

Kalabalıktan çıksalar da asker hiç bırakmamış, zorla saraya getirmiş, sürekli. " Beni affedin, ben de emir kuluyum. " diyerek tekrar etmişdi yol boyu.

Saraya geldiklerinde Mi Kyong kendini odasına kilitleyerek köşeye çekildi.

Yerde oturdu, dizlerini karnına çekmiş vaziyette başını dizlerine koyup saatlerce ağladı.

Ağlıyordu. Babasının son hâli bir türlü gitmiyordu gözlerinin önünden.  Oysaki prensle konuştuğunu gördüğünde nasıl da umutlanmıştı.

" Benim yüzümden oldu. Bana ceza olsun diye yaptı bunu. " diye tekrar ediyordu üst üste akan göz yaşlarını hiç silmeden.

Aklına mektup olayı geldi bir anda. Hızlıca ayağa kalkarak Chae'yi aramaya gitti. Bir yandan göz yaşlarını silerken bir yandan etrafına bakınıyordu.
Çaresizce.
Korku içerisinde.

" Yakınlaştığım herkese zarar veriyorum."

Zindana geldiğinde oranın boş olduğunu gördü.

" Yoksa.. Yoksa O'nu da mı öldürttü? " Kaşları çatıldı bir anda.

Nefes nefese kalmış şekilde oradaki muhafıza mahkumun nerede olduğunu sordu. Başı dönmüştü cevabı daha duymadan. Elini duvara yasaklayarak duvardan destek aldığını gören muhafız sakinleştirmeye çalıştı O'nu.

" Endişe etmeyin, serbest bırakıldı. Veliaht prens kendisi emretti serbest bırakmamızı. "

Derin bir nefes aldı elini kalbine bastırarak.
" Tanrım, çok şükür." Tir tir titriyordu sesi. " Çok şükür! "

Sebebini sormaya mecali kalmamıştı artık. Yağmur gibi akan göz yaşlarıyla odasına geri döndü ve yine aynı köşeye çekilerek düşüncelere daldı soluk beniziyle.

Babasının idam anını hayâl etti. Babasıyla kendi zamanında geçirdiği anıları film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden.  Gülüşü, sesi çınlıyordu kulaklarında. Son bakışları geldi yine aklına. Babasının, çaresizce, yalvarırcasına attığı o masum bakışlar.

Krallıktaki BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin