Vicdanın Sesi (XLVII bölüm)

996 109 549
                                    

Gitmek... Gitmek unutmak mıdır? Bütün acıları, ıstırapları dindirir mi gerçekten? İçimizdeki dertle nereye gidersek gidelim, o da bizimle beraber gelmez mi?
Gidenin acısı büyük, peki ya kalanın sancısı?

Düşünüp durdu Mi Kyong; her şeyi, bütün ihtimalleri, tüm yaşananları.

Kaç saat, kaç gün düşündü.
Hiç odasından çıkmadan doğru düzgün bir şeyler yemeden.

Ara sıra yanına uğrayan Chae'yi bile defalarca fark etmemişti.

Dışarıda olan her şeyden habersizdi, bildiği tek bir şey vardı; o da veliaht prensin son olaydan sonra sarayda olmaması.

O günden sonra saraya hiç gelmemişti Wang Wook.

Günlerden yine bir gün Chae geldi yanına.

Kediyi beslemekte olan arkadaşına dikti gözlerini Mi Kyong.

" Veliaht prens saraya döndü mü? "
" Gelmedi, kimse de nerede olduğunu bilmiyor. " diye cevaplayarak yatağa, yanına geldi. " Ne yapacaksın, ne karara geldin? "

" Bilmiyorum. " Derin bir iç geçirdi. " Düşünmekten artık kafayı yiyeceğim Chae. " Gözleri uzaklara daldı. " Bir yanım gitmek istiyor, bir yanımsa.. Bir yanımsa. Vicdanım el vermiyor. Prensin bana yaptığı onca şeyden sonra gitmek sandığım kadar kolay olmuyor işte. "

" Sadece vicdanın yüzünden mi? " sorusunu duyduğunda iki yana kafa salladı.
" Hayır tabii ki de, mesele sadece vicdan değil. Prensi gerçekten seviyorum. Bu sevgi başka tür bir sevgi de olsa O'na karşı sevgim var. "

Chae onaylarcasına bakıyordu.
" Hem gidersen kalbindekini unutacağının kesinliğini kim veriyor ki? İkinize de yazık etmiş olursun o zaman. Belki de burada kalırsan prense olan hislerin değişir". Elini koluna götürerek sıvazlamıştı. " Ne karar verirsen ver, umarım sonra pişman olmazsın" dedi odadan çıkarken.

Pencerenin önüne gelerek camı açtı Mi Kyong. Temiz havayı ciğerlerine çekerken gözleri Ay'a gitti.

Zihninde Taehyung'la geçirdiği gece canlanıyordu. Gözleri sehpanın üzerindeki kağıda gitti ardına. Bir bir yeniden anıları hatırlayıp konuştu kendi kendine.

" Neden böyle kadir bilmezim ben? " diye sordu yüzündeki imalı gülümsemeyle kendine. " Taehyung bana bir kere olsun güzel laf etmedi. Prens ise kalbini defalarca kırdığım hâlde beni hep affetti. Ölüm döşeğindeyken bir kere olsun beni ziyarete gelmedi Taehyung, oysaki veliaht prens başımdan ayrılmamış, günlerce bana bakmıştı hiç uyumadan. Her şeyi bırakıp senin istediğin yere gelirim diyen adamı üzüyorum, beni sevmeyen birisi için hem de. "

Aniden yüzü ekşimiş, kaşları çatılmıştı.
" Allah'ın cezası Taehyung, ne diye önüme çıktın ki?! Madem prens değilsin, ne işin var bu zamanda? "

Yanağına dökülen göz yaşlarını sildi. " O'nun ne suçu var? Sanki bana umut vermiş sonra da yarı yolda bırakmış gibi konuşuyorum bir de. "

Gözleri daldı yine uzaklara. " Ne kadar şanssız insanım. Aşk acımı bile vicdanım yüzünden doğru düzgün yaşayamıyorum. "

Bakışlarını yeniden karanlık gök yüzüne çevirdi ıslak gözleriyle.
" Tanrım, ne olur, bir yol göster bana. Bana sonradan pişman olmayacağım bir yol göster. "

___

Artık saatler geçmiş, sabah olmuştu.

Chae yine Mi Kyong'un yanına gelmişti ki terler içerisinde yatarken bulmuştu O'nu.

Uyumasına rağmen kıvranması, kafasını sallaması ve yüzünü ekşitmesinden kabus gördüğü belli oluyordu.

" Kyong, " diye seslense de uyanmamıştı. Hafifçe kolundan silkemeye başladı seslenerek lakin faydası olmamıştı. Sarsmalarını şiddetlendirince korkarak uyanmıştı rüyasından. Nefes nefese kalmışcasına önüne baktı bir müddet.

Krallıktaki BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin