Adalet (XLIII bölüm)

1.1K 123 216
                                    


Mi Kyong apar topar babasını yolcu ettikten sonra düşünceli şekilde prensin odasına gelmişti yeniden.

Masasında düşünceli şekilde oturmuş, elindeki içki dolu tankartı incelemekte olan prensin önünde durarak ellerini ovuşturup dudaklarını kemirdi bir süre.
Konuşmak istese de ne diyeceğini, lafa nasıl gireceğini bilemiyordu.

Üzerindeki pelerini fark edince çıkararak usulca katlayıp sandalyenin başına geçirdi.

" Beeenn.. " dedi çekingen tarzda bir süre sonra nihayet. " Ben ne diyeyim hiç bilmiyorum. "

" Ben neden kral olmak istemiyorum biliyor musun? " Wang Wook kendisi girdi konuya gözlerini kadehinden çekerek. " Hep söylüyorum, kral olmak istemiyorum diye. Neden biliyor musun? Böyle baban gibi suçsuz insanların kanına girerim diye, adaleti sağlayamam diye. O zaman kendimi affetmem işte. Bilmeden de olsa günahsız birine ceza kesmeyeyim diye tahttan kaçıyorum. "

Duyduğu cümleler Mi Kyong'un mahçupluk duygusunu daha da arttırıyordu.
" Babam söyledi her şeyi. İnsanlar bile ölümünü isterken siz sonuna kadar babamı savunmuşsunuz. "

" Bunu senin baban olduğu için yapmadım. " Çehresinde yarım ağız gülümseme peyda oldu. " Gerçekten günahsız olduğuna inandığım için yaptım. Eğer suçlu gerçekten baban olsaydı ne olursa olsun cezasını vermek zorundaydım. "

" Size bir daha babam adına da kendi adıma da teşekkür ederim. " Utanarak bakışlarını dikti aşağıya. " Söylediklerim için de özür dilerim, anlayışlı olacağınızı umuyorum. Aile konuları çok hassastır, bilirsiniz. "

Bir müddet sessiz kaldı ikisi de.

Sessizliği prens bozdu.
" Orada sana herkesin içerisinde yumuşayamazdım. Adalet sadece duygularla yönetilmez, sırf önümde ağlayan, yalvaran birisi için suçluyu öylece salsaydım insanların yönetime itimadı kalmazdı ve bu adalet duygularını zedelerdi".

Başını anladım dercesine salladıktan sonra prens, ifadesiz bakışlarıyla ayağa kalktı, elindeki kadehi masaya bıraktı.
" Gelelim ailen meselesine. " Oldukça yavaş adımlarla üzerine yürüyordu kelimelerinin arasında. " Aslında bir ailen varmış demek ki." Dedi kinayeli tonuyla. "  Sen kimsin? "

Kız anlamadım dercesine yüzüne bakıyorken üzerine gelmeye devam etmekteydi laflarını adımlarının arasına serpiştirerek. " Ha? Kimsin sen? "

Prensin yakınlaşması yüzünden kendi de geriye geriye gitmeye başlamıştı istemsiz şekilde. Tırsmıyordu desek yalan olurdu, sesi gibi bakışları da hoş değildi çünkü.

" Her şeyini bildiğimi sandığım bir yabancı mısın? " dediğinde Mi Kyong'un sırtı duvara yapıştı artık.

Duvarla arasına sıkıştırmıştı şimdi Wang Wook. Aralarındaki mesafeyi en aza indirip sorgulayıcı bakışlarını yüzünde gezindiriyordu. " Adın ne? "

Gergin şekilde yutkundu.
" Mi Kyong, efen-" dediğinde lafını kesti vurguyla.
" Tch! Gerçek adın ne? "
" Gerçek adım Mi Kyong. "

" Kimsesiz olduğunu söyledin, " Kaşları havalanmıştı, delip geçen sorgulayıcı gözlerle bakıyordu gözlerine. " Sonra ailen çıktı ortaya. " Bakışları dudaklarında, boynunda gezinmekteydi. " Çocukken kaybettim dedin bana az önce. Dakikalar sonraysa baban aileni yeni kaybettiğini söyledi. O'nlara böyle söylerken bana başka hikaye söylemişsin. " Alnını yasladı alnına.

" Ben deliyim demiştim size. Niye fazla beklentiye giriyorsunuz ki? " Doğru düzgün kuramamıştı cümlesini.

Prens ise parmak uçlarını yüzünde gezdirirken sesini kısarak, fısıltılı ses tonuyla devam etti konuşmasına.
" Deli olmadığını ikimizde çok iyi biliyoruz." Yüzüne doğru üfledi içine çektiği nefesini. Alnını daha da sert şekilde alnına bastırarak gözlerini kapattı. Hırıltılı ve de oldukça derin bir ses çıkıyordu gırtlağından. " Kyong, Kyong, Kyong!" Her hitabında alnını sürtüyordu alnına. "Daha kaç yalanını yakalayacağım? Bir daha tekrar edeyim, baban gelmeden önce çocukken ailemi kaybettim dedikten dakikalar sonra baban yeni kaybettiğini söyledi. " Burun ucunu yüzünde gezindiriyordu gözleri hâlâ kapalı şekilde. " Ben mi yanlış anladım yani? Halen yalan söylemeye devam ediyorsun, halen! "

Krallıktaki BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin