Düğün (LXXVII bölüm)

689 58 216
                                    

Anneleri tarafından bana emanet edilmiş okuyucularıma her bakımdan yetersiz gördüğüm bir bölümle geldim...

İnsan sevdiğinin kıymetini kaybedince anlar diyorlar.
Oysaki ben, kaybetmeden anlamıştım daha. Hatta seninle ilk karşılaşmamızda anlamıştım bunu.
Sevgi, özlem, aşk denilince aklıma gelen insan, şimdi ölüm, ecel denilince de mi gelecek yani?

Mi Kyong, Wang Wook'un odasına girerken kapkaranlıktı her yer.

Ay'ın çok az yansıyan ışığı ile bir köşede oturduğunu gördü prensin.

Kapının önüne çıkarak koridordan aldığı yanmakta olan mumla geri döndü.

Teker teker yakarken mumları oda aydınlanmaya başlıyordu.

" Daha ölmedim. " Mumları yakmaya devam ediyordu. " Yas tutman için erken. "

Tüm mumları yaktıktan sonra odanın köşesinde, bir dizini kırarak oturmuş olan prensin yanına geldi.

En yakınında oturarak gözlerini dikti O'na.

Yerdeki bir sürü boş içki kaplarını gördü.

" Konuşmamız gerek. "

Prens ise ne hiçbir tepki vermeden içmekteydi.

" Neden beni o sokakta yalnız bıraktın? "

Hâlâ hiçbir tepki vermiyordu içmekten başka.

Elinden şişeyi almak istediğinde prens kendine doğru çekerek mâni oldu buna.

Mi Kyong ise yeniden çekti kadehi kendisine.

Zor kullanarak elinden aldığında kendi başladı içmeye.

Yanındaki diğer içkilerden tekini alarak devam etti içmeye Wang Wook.

İkisi de önlerindeki boşluğa bakarak içiyorlardı bir süredir.

" Neden yüzüme bakmıyorsun?" diye sordu sessizliği bozarak. " Karanlık odaya kendini kapatarak içkiye vermişsin daha ben ölmeden. Böyle mi yapacaksın ben gittikten sonra?". İçkisinden büyük bur yudum aldı. " Sen böyle yaparsan kızımız ne olacak?".

Birkaç yudum daha alırken şaraptan genizini yakmasında ötürü yüzünü buruşturdu. " Neler hissettiğini iyi biliyorum. "

Yine uzun sessizlik...

Boşluğa odaklanmış durumdaydı ikisinin de bakışları.

" Beni ayakta tutan Han Sung oldu. O'nun gülüşü, sevgisi, yaşamayı daha kolay kıldı bana. Evlat sahibi olmak bambaşka bir duygu. Bir deprem, yangın gibi benzeri durumlar olduğunda insanın aklına ilk, çocuğu geliyor. Kendini unutarak ilk O'nu korumaya çalışıyorsun. Sen de bir ebeveynsin, bir kızın var. Benden sonra sorumluluğun daha fazla. O'nun için ayakta kalmak zorundasın. O'nun için acını yaşasan da güçlü durmak zorundasın. Ben böyle yapmasaydım Han Sung'un hâli ne olurdu? O, benden güç aldı. Böyle yaparsan küçük kızımız kimden güç alacak? Bir an önce kendine gelmek zorundasın. "

Günler önce gördüğü kabus canlandı prensin gözünde.
" Neden gidiyorsun öbür tarafa? " Kinayeyle gülümsedi ardına. " Kimi özledin de gidiyorsun? "

" Kimseyi özlemedim. Ben de çocuklarımı bırakıp hiçbir yere gitmek istemiyorum. "

Sesli güldü.
" Ya beni? " Şişeyi dikti kafasına.

" Seni de bırakmak istemiyorum. " Kinayeli kahkahalarını gördüğünde bıkkın bir nefes alıp verdi. " Durumun ağırlığına veriyorum, anlıyorum seni. Ama şimdi zamanı değil. Daha düğünümüz var. "

Krallıktaki BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin