Ölüm Çiçeği (LXXV bölüm)

555 60 175
                                    

İnsan düşdüğüne yanamıyor, düşürene yandığı kadar.

Hekimin yanından geldikten sonra yüksek bir tepenin başında dizlerini kucaklayarak oturmuş, elindeki cam tüpe bakmaktaydı Mi Kyong.

İçinde yarıya kadar olan zehire bakdıkça göz yaşları birer birer damlıyordu yanaklarına.

" Hangisine yanayım? Öz kardeşim bildiğim insanın beni sırtımdan bıçaklamasına mı ya günlerimin kaldığına mı?".

Bir yandan hekimle olan konuşması sarıyordu zihninde başa;

" Doktor bey, size önemli bir şey söylemem lazım. " Derin bir nefes alıp verdi muayene odasındayken. " Ama kesinlikle ne olursa olsun bunu kimse bilmeyecek. "
" Merak etme. " Olumlu yönde kafa salladı. " Hasta gizliliğine uymak zorundadır her bir hekim. "
" Benim baş ağrılarımın nedenini buldum. " Elindeki tüpü uzattı O'na. " Sebep buymuş. "

Hekim hiçbir şey anlamadığı belli olan bir yüz ifadesiyle aldı zehiri.

" Bu bir zehir. " dedi Mi Kyong.

Hekim, ilacı alıp küçük bir kaba damlattıktan sonra dolaptan aldığı gümüş kaşığı batırdı içine.

Birkaç saniye bekledikten sonra kaşığı kaldırarak camdan gelen ışığa tutup incelemeye başladı.
" Zehir olsaydı kaşığın rengini değiştirirdi ama. "
" Kesinlikle zehir. Çok profesyonel bir kimyager elinden çıkmış sadece. Yuan'dan. "

Dediklerini az düşündükten sonra ayağa kalktı hekim, dolaptan bir kutu alarak geri döndü. Elini ve ağzını bezle bağlamanın ardına kutudan bir tüp çıkartarak ilaçla kaşığın üzerine damlattı.

Saniyeler geçtikçe kaşığın rengi değişmeye başlamıştı.

Kaşığı eline aldığında gözleri büyüdü.

Şaşkın gözlerle baktı hastasına.

" Beni bununla yıllardır zehirliyorlarmış " Rengi değişen kaşığa bakıyordu. " On yıldır her seferinde içtiğim çaya katılıyormuş. Ölüm sebebim zehirlenerek olduğu bilinmesin diyeymiş. Her hangi bir hastalık yüzünden öldüğüm varsayılsın diye. "

Afallamıştı duydukları yüzünden.
" Zehir olduğu anlaşılmayan çok kuvvetli bir zehir. " Hâlâ şaşkın gözlerle bakmaktaydı. " Bunu kim, neden yapsın? "
" Bunu söylemek istemiyorum. Ne yapabiliriz, siz bunu söyleyin bana? "

Derin bir iç geçirdi hekim elindeki kendi ilacına bakarken.
" Bu kimyasalı bana Yuan'dan bir tanıdığım getirmişti. O olmazsa zehir olduğu anlaşılmazdı. Yıllardır içmişsin bunu. Baş ağrılarının sebebi de buymuş. Muhtemelen beyin damarlarını kurutmuş veya başında bir kitle oluşturmuştur. Bir iltihap da yaratmış olabilir".
" Ne olacak şimdi?" diye sordu dolan gözleriyle. " Tedavisi yok mu?".
" Bu çok güçlü bir zehir" diyerek üzülerek belirtti hekim. " On sene de çok uzun bir zaman. Maalesef bir tedavisi yok".
" Hiç değilse ömrümü uzatamayız mı?" diye sorduğunda göz yaşları akmıştı. " Henüz ölmek istemiyorum. Yapacak çok işim var daha".

" Sıradan bir zehir olsaydı dahi yine de bir şey yapamazdık. " Gözleri dolmuştu hafiften. " Beyine yapabilecek çok bi' şey yok. Bu yüzden onu hedef seçmişlerdir. "

" Daha iki yaşına girmemiş bir bebeğim var.

Çenesi titredi son cümlesiyle, tutamadı göz yaşlarını. Küçük evlatları geldi gözünün önüne. Hekimi de derinden üzmüştü bu durum.

" Son günlerde beni mahvediyor bu zehir. " Derin bir nefes alıp verdi burnundan, kendini toparlamaya çalışarak. " Öyle bir ağrı saplanıyor ki kafama, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Üç tüp içirmişler, sonuncusu bu. Bana bunun ağrısını dindirecek bir şeyler verin lütfen. Yoksa yine krizim tuttuğunda kafamı duvara çarpacağım. "

Krallıktaki BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin