33. Kaçış

567 70 28
                                    

İyi okumalar...


"Düşünüyorum ama aklım hala almıyor." Dalgın ses tonuyla kurulan cümleye kaşlarını çattı Jungkook.

"Neyi bebeğim?" demişti Yoongi'nin kucağındaki elini tutup dudaklarına götürürken. Yoongi ona düşünceli bir yüzle baktı.

"Bir insanın babası nasıl bu kadar korkunç olabilir? Yani kendi çocuğuna bunu neden yapar ki biri? Nasıl bir sevgisizlik? Ya özür dilerim, çok pata küte konuşuyorum ama ne bileyim. Anlam yüklemeye çalışıyorum." Jungkook direksiyonu dönüş için hafifçe sola kırdığında omuz silkti.

"Bir önemi yok. Ömrümü böyle geçirdim Yoongi, 19 senedir yaşadığım bir şey beni incitemez artık. Anlamaya da çalışma. Sevgi duymayan birini anlaman mümkün değil, beni seviyorsun sen. Onu anlamak için onun gibi olman lazım."

Sokak lambalarının aydınlattığı caddeyi izlemeye başladı Yoongi yeniden. Ofisten saat gece yarısına gelirken çıkmışlardı. Arabaya bindiklerinden beri Jungkook'un ofiste söylediklerini düşünüyordu. Babası gerçekten umursamıyor muydu oğlunun hayatını? Nasıl yaşadığıyla ilgilenmediği belliydi, Jungkook da bağları koparmıştı zaten ama yine de öz oğluydu adamın. Soyadını bile değiştirse ondan gelen DNA'sını reddedemezdi. Kendi kanından, canından gelen çocuğu böylesine boş vermesi şok ediciydi Yoongi için.

Onun babası eğer yaşasaydı bunu yapmazdı, biliyordu. Üstelik sadece kendi oğlu için değil Jungkook için de her zaman orada olacağından emindi babasının. Ama arkasındaki güvenebileceği ve bu hayatta kendisini koruyacağını bildiği tek kişi Jungkook'tu şu an. Omega en yakın arkadaşının buna gücü istese de yetmezdi. Taehyung'a gelirse, eh Jimin'le uğraşmak onun en büyük derdiydi zaten. Bir de kendi sorununu ona yansıtıp Jungkook'la ilişkilerini savunmasını bekleyemezdi.

"Sana gitmiyor muyuz?" Evin sokağına girmeden yola devam eden Jungkook şaşırtmıştı kısa boyluyu. Başını iki yana salladı.

"Biraz dolaşacağız sevgilim. Sorun olmaz değil mi?" Sakin sesine rağmen tedirgin yüz ifadesi ve dikiz aynasını bulan bakışları şüphelendirdi diğerini.

"Jungkook ne oluyor? Bak, bana yine bir şey oluyor ve söylemiyorsan..." Lafı kesildi hızla.

"Tamam, söyleyeceğim. Ama endişelenmek yok. Çözeceğim bunu çünkü, bir yolunu bulacağım." Dişlerini sıktı Yoongi onun sözlerine sinirlenmeye başlarken.

"Söylesene artık. Neler oluyor?" Aracın hızlanması aniydi. "Jungkook, yavaşlar mısın biraz? Ana caddede değiliz, sokak arasında bu kadar gaza basman mantıklı mı sence?"

"Şu an mantığımı başka bir olaya kullanıyorum hayatım. Takip ediliyoruz." Yoongi panikle arka cama dikti bakışlarını. Ancak Jungkook onun yüzünü yeniden kendisine çevirmişti kafasını tutarak. "Bakma, bakma. Henüz gelmiyorlar. Ama evin önünde babamın adamlarının arabası vardı. O yüzden girmedim sokağa. Yakınlarda olabilirler. Bu gece bir otelde falan mı... Hasiktir ya." Ani bir dönüş daha yaptı araç. Çift yönlü yolda karşıdan gelen araba Jungkook'un peşinden sokağa girdi. "Evet, artık arkamızdalar."

"Ne yapacağız? Jimin'i arayalım mı? Taehyung'un yanına gidecekti, belki yardım edebilirler." Jungkook hiç de içten olmayan bir kahkaha attı.

"Jeonların sorununu Kim Taehyung mu çözecek? Buna inanıyor musun gerçekten? Taehyung arkadaşımız olabilir ama ailemin bitişinden keyif almayacağını göstermez bu Yoongi." Koluna sert bir tokat yemişti.

"Aptal mısın? Taehyung sence bize bir şey olmasına izin verir mi göz göre göre? Jungkook, o bizim arkadaşımız. Arayayım ben." Telefonu çıkardı ancak ani fren, cihazı ayaklarının dibine düşürmesine sebep olmuştu. "Jungkook ne ol..."

Lafını bölen bu sefer Jungkook değildi. Deri ceketinin yakasından tutulup arabadan resmen sürüklenerek çıkarılırken Jungkook'un bağırışını duyuyordu.

"Bıraksanıza lan! Bırakın diyorum! Jeon Jungkook olarak emrediyorum size!" Takım elbiseli adamlardan biri de Jungkook'un koluna dokundu.

"Bay Jungkook, zorluk çıkarmayın lütfen." Jungkook kolundan tutan adamı sertçe itti. Diğer araca götürülmeye çalışılan Yoongi direniyordu.

"Jungkook, bir şey yap! Bıraksanıza beni! Jungkook!" Arabadan indi ve bir yumruk attı yanında bekleyen adamın yüzüne. Yoongi'yi götüren adamlara seslenmişti o sırada.

"Bırak dedim sana! İnsan gibi ne istediğinizi söyleyemiyor musunuz? Bay Jeon'un köpeği olmak bu kadar mı hoşunuza gidiyor?"

Yoongi'yi tutan herif tutuşunu gevşetti. Bu Yoongi için bir fırsattı. Arabaya koşup Jungkook'la kaçabilirdi. Ancak ikinci adımında arabasının yanında dikilen sevgilisi titredi. Onun boynuna saplanan şırıngayı da o an gördü Yoongi. Alfa bayılmamak için kendini sıksa bile sakinleştirici hızla vücuduna yayılıyordu.

"Jungkook! Ne yaptınız ona? Jungkook! Sakın bayılma!" Onun yanına ulaştı neyse ki. Şırınga uzun boylunun derisini terk etmişti. "Sevgilim, lütfen bayılma. Jungkook, lütfen." diye sayıkladı ellerini onun yanaklarına yerleştirirken.

Jungkook kadar dirençli olmayan vücudu kendisine saplanan şırıngaya anında bayılmayla tepki verdiğinde bedenini sakinleştiricinin etkisini artırdığı Jungkook tutmuş, düşürmemek için binbir çaba sarf ettiği Yoongi'yle yere çöküvermişti. İkisi birden siyah minibüse taşınırken Jungkook'un adamlar tarafından getirilecek arabasında kalan telefon ve cüzdanının aksine, Yoongi'yi aldıklarında ceketinin cebine attığı cihazın onları kurtarmasını umuyordu.

***

 

Gözlerini hastanede açtı. Yoongi yan taraftaki yataktaydı ve ona bağlı kabloları Jungkook'a bağlamamışlardı. Panikle doğrulduğunda içeri bir hemşire girdi. Yakasındaki kartta yazan hastane ismi ağzını açıp yardım istemesini engellemişti.

 

"Neden uyuyor? Ne bağladınız ona?" Kadın bakışlarını Yoongi'ye çevirmiş, ardından yeniden Jungkook'a dönmüştü.

 

"Sadece uyutmamız istendi, bildiğim başka bir şey yok. Uyku ilacından başka bir şey verilmiyor şu an." Benzer bir kablo yığınını bu sefer Jungkook'a yaklaştırdı kadın. "Direnmeyin lütfen, zaten bağlısınız. Kaçamazsınız." Bileğiyle yatağa kelepçelendiğini o an fark etmişti alfa. Yoongi'yse zaten baygın olduğu için bağlanmamış olmalıydı.

 

"Bak, ben bu hastanenin sahibiyim. Jeonların veliahtıyım. Burada benim dediğim de olmalı. Bırak bizi, söz veriyorum seni korumak için elimden geleni yaparım. Bay Jeon seni bulamaz." Kadın suratını astı.

 

"Üzgünüm bay Jungkook ancak size yardım edemem. Kapıda bay Jeon'un adamları var, yardım ettiğim an beni öldürürler. Hem babanız sizin iyiliğinizi istiyordur eminim. Bu kadar direnmeseniz bunu yapmazdı herhalde."

 

Kolunu yakalayıp iğneyi batırmak üzereydi ama bir mucize oldu. Kadının çağrı cihazı ötüp de onu odanın dışına çıkmaya zorladığında Jungkook sesli bir nefes verdi. Çıkarmadıkları ceketinin cebinden zorlukla telefonu çıkardı. Hala uyuşuk hissediyordu, sakinleştirici etkisini kaybetmemişti. Hızlı arama için üçün üzerinde bekletti parmağını, ekranda Jimin'in yüzü belirdi. Gülümseyen suratın sahibi telefonu telaşlı bir sesle yanıtlayınca kapının dışında bekleyen takım elbiseli klonlar duymasın diye kendini sıkmıştı.

 

"Jimin, Jungkook ben."

 


Jeonlar mı Kimler mi?

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.

Crazy Fantasy ~ VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin