41. Ayrıldık

538 67 45
                                    

İyi okumalar...


"Jimin? Kapıyı çalıyorum neden açmıyorsun?" Hattın öbür tarafından duyulan en yakın arkadaşının sesi nefes nefese geliyordu. Aklına gelen ihtimalle yüzü buruşurken dayanamayıp sordu. "Ya sevişiyor musunuz siz lan? Neden çağırdın beni sevişiyorsanız gerizekalı?"

"Ya yok!" diye haykırmıştı Jimin. Yanından geçen bir arabanın motor sesini işitti diğeri. "Markete geldik. Karşıdan karşıya geçerken koştuk, ışık yanmak üzereydi de. Ondan nefes nefeseyim. Neyse biz markete giriyoruz şimdi." Onun alelacele konuşmasından telefonu kapatmak üzere olduğunu anladı. Hızla durdurmak için bağırmıştı.

"Ne zaman döneceksiniz? Kapıda kaldım! Jimin!" Neyse ki arkadaşı hala hattaydı.

"Anahtar girişteki posta kutusunda Yoongi. Kutunun şifresi de Taehyung'la benim doğum günlerimiz, önce benimki. Tamam mı? Hadi görüşürüz, kapatıyorum." Ve yanıt vermesini beklemeden kapatmıştı. Yoongi dört rakamı kattaki küçük posta kutusunun ekranına girmiş, açılan kapaktan anahtarı kapmıştı. Daire kapısına yöneldi adımları. İçerideki sessizlik onu rahatsız etti, üstelik bir buçuk aydır bu tarz bir sessizliğin içinde yaşıyordu. İnce yağmurluğunu çıkartıp astı. Ayakkabılarını da girişteki ayakkabılığa koyduktan sonra salona doğru adımlamıştı.

Hava kapalıydı, dışarıda ilkbahar yağmuru vardı. Normalde çok severdi yağmurun altında yürümeyi ancak onu bile yapası yoktu bugün. Jimin de birlikte film izleyeceklerini söyleyip onu Taehyung'un evine çağırınca yurt odasında tavana bakmaktan daha cazip gelmişti teklifi. Gerçekten iyi güneş alan eve kasvetli bir hava çökmüştü. Boydan boya olan pencereler yağmurun her damlasını görünür kıldığından mı yoksa salona girdiği an göz göze geldiği bedenden mi bilmiyordu. Eve Jimin'in markette olduğunu öğrenince giresi gelmemişti bir an. Sebebini şimdi anlayabiliyordu. Kalbi ya da mührü içerideki çocuğun varlığını hissetmişti. Bedenindeki kasılmayla salonun girişinde öylece dikildi.

Koltuktaki beden ayağa kalktı usulca. Yoongi geldiğinde telefonda sekreterini dinliyordu ve kızın tiz sesi Yoongi'nin dikildiği yerden bile duyulabiliyordu. Yutkundu önce, ardından birkaç kez kızın seslendiğini işitti. Cihazı yeniden kulağına götürmüş, Yoongi'nin bir buçuk aydır duymadığı ses tonu salonu doldurmuştu.

"Toplantıyı ertele. Seni sonra arayacağım."

Onun itirazını beklemeden yüzüne kapattı telefonu. Gözleri yeniden Yoongi'ye döndü, onu baştan aşağı süzüşünü gizlememişti. Yoongi şu an hareket etmeliydi, değil mi? Evden çıkıp gitmeliydi çünkü bir buçuk aydır onu gördüğü her yerde bunu yapmıştı. Okulda Jungkook kafeteryadaysa oraya gitmiyordu, ders çıkışlarında doğruca yurda yöneliyordu adımları ve dışarıda bir yemeğe bile çıkartamamıştı onu en yakın arkadaşı. Jungkook'la karşılaşma ihtimali ödünü koparmıştı. Onun boynuna atılmaktan ölesiye korkmuştu. Çoğu zaman sweatshirt giyen uzun boylu şimdi karşısına beyaz bir gömlek ve kumaş bir pantolonla çıkmıştı. Gömleğini içine sokmamış olması bir şeyi değiştirmiyordu, bariz bir şekilde iş adamına dönüşmüştü.

"Gitsem iyi olacak." diye mırıldandı, amacı ona duyurmak değildi ancak duymasını da engelleyememişti.

"Yoongi bekle." Adımları arkası dönükken durduğunda neden durduğunu bile bilmiyordu. Ondan kaçmaya çalışmıyor muydu? Neden durmuştu şimdi? "Biraz konuşabilir miyiz?"

Gerçekten mi, diye düşündü. Gerçekten konuşmak mı istiyorsun? Beni terk eden sendin ve hala benimle konuşacak neyin olabilir ki?

"Konuşacak bir şey yok." Bir adım daha attı. Ne ara yakınına geldiğini bilmediği beden kolundan bir çekişte kendine çevirmişti yüzünü.

Crazy Fantasy ~ VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin