Mahşerin dört atlısı, benim başımın kara belaları. İlk kavgamız onuncu sınıfın ortalarında bir çocuğu korumaya çalışırken gerçekleşti. Ondan sonra da yakamı kurtaramadım zaten onlardan. Her gün bir laf dalaşı, kavga, dövüş derken on ikinci sınıfa gelmiştik. Okullar açılalı çok olmamışken bizim için sıradan bir kavgayla ve dövüşle geçen gün hiç tahmin etmeyeceğim olayların seyriyle ilerlemişti. Ve şimdi yine bir tehlikenin içindeydim. Herkes tek tek sahayı terk ettiğinde en son Barış, Fırat ve Oğuzhan arkadaşlarının omzuna dokunmuş ve beni umursamadan gitmiş, bizi yalnız bırakmışlardı. Boğazımı temizleyerek topa ilerlediğimde hissettiğim yorgunluğu bile unutmuştum. Ekin banklara ilerlediğinde çoktan beni kaderime terk ettiğini anlamıştım. Topu sektirerek kendi kendime basket atmaya başladım.
''Bir saat oyalan kendi kendine sonra gideriz.'' Dedi telefonunu eline almışken.
Cevap verme gereği duymadım. Zaten o da beklemiyordu. On, on beş dakika kadar da topun sesi dışında ortam sessizken canım sıkılmaya başladı. Tek başına zevki çıkmıyordu hiç. Bende bıraktım oynamayı. Banklara yürürken ondan uzak kalacak şekilde oturdum kendi hırkamı alarak. Dürüst olmak gerekirse, onunla konuşmak istiyordum. Bu işin sonunda kendim zararlı çıksam bile aklından geçenleri bilmem gerekiyordu. Bu şekilde devam edemiyordum. Edemezdim.
''Bak-" dedim derin bir nefes alarak ona dönerken.
''Yeterince dinlendin. Kalk bu sefer bende oynayacağım.'' Kaşlarımı kaldırırken şaşkınlıkla peşine düştüm. O kaçıyordu değil mi? Ben yanlış anlamadım.
Sahanın ortasında geldik. Topu iki kere sektirip bana attı. Açıkça bana avantaj vermişti ve bende tabiki bu fırsatı değerlendirdim. Ama bu bana verdiği tek fırsattı. Aramızda en fazla beş - altı santim olsa dahi bu basketbolda büyük sorundu. Yine de pes etmedim. O ustaca topu benden kaçırırken gittikçe hırslanıyor, zıplayarak attığı her topun peşinden bende zıplıyordum. Skor on beşe altı gibi içler acısı bir durumdayken yenme hırsı o kadar artmıştı ki ne yaptığımı bilmeden haddinden fazla yaklaştım ona. Tek amacım dikkatini dağıtmaktı. Arkasında sektirdiği topa ulaşmaya çalışırken nefesimi bile bile boynuna veriyordum. Neyime güvenmiştim bilmiyorum ama göğüslerimiz yapışana kadar farkına varamadım bile. İkimizde hızla solurken top yerle buluşmuş, ikimizde olduğumuz yerde kilitlenip kalmıştık. Aramızda tuhaf bir elektrik akımı oluşmuştu sanki. Bu nasıl anlatılırdı bilmiyorum. O an daha fazla yaklaşmak istedim ona. Bana bakmamasına rağmen dolgun dudaklarına uzanmak istedim. Eğer ortamda bomba etkisi yapan mesaj bildirim sesi durulmasaydı az kalsın yapacaktım da. Fakat saniye kadar süren ses sonucu kendimi günler öncesindeki gibi ittirilip hemen ardından yakamdan tutulmuş halde bulduğumda işte dedim kendi kendime. Dejavu diye buna derler.
''Ne yapıyorsun lan sen?" Dedi bastıra bastıra Ekin.
Cidden, ne yapıyordum ben? Ecelime mi susadım?
''Bilmiyorum.'' Dedim en dürüst halimle.
Afalladı. Yakamdaki elleri saniyelik olarak gevşerken bütün kuvvetiyle ittirdi beni. Geriye doğru birkaç adım savrulurken dengede kalmayı başarmıştım. İşaret parmağını tehditkâr bir tavırla bana doğru savurmaya başladığı sıra içindeki zehri de döktü.
''Seni mahvedeceğim oğlum. Duydun mu beni, ağzına sıçacağım senin. Yerinde olsam arkama bakmadan siktir olup giderim okuldan.'' Sinirden damarları ortaya çıkmıştı. Sanki eline verseler parçalayacaklardı beni.
Yutkundum. Belki de susmalıyım. Hayır kesinlikle susmalıyım. Canımı seviyorum ben. Yaşamak, Cerenle okul yollarında hoplayıp zıplamak, gıybet yapmak, yaz kış dondurma yemek favorimdi. Gitmesine izin vermeli ve ne olursa olsun konuşmamalıyım. Zaten o da gidiyor bak. Çikolatalı dondurmaları düşü-
''O gün..'' adımları sekteye uğradı. Bu bana tuhaf bir cesaret verdi. Devam ettim. ''O gün sen de benden etkilendin.'' Salladım ama ne sallamak. Ağzından laf almak uğruna ölümü seçtim de diyebiliriz. Öyle ki tek omzuna astığı çanta yerle buluşurken ağır adımlarla bana döndü. Taş gibi bir ifadesi olması dışında sert yumruklarını sıkılı olduğu gerçeği de vardı ki elim istem dışı burnuma gitti gözlüğüm olmadığı halde. Fakat Ekin sinirinden olsa gerek bunu bile farkedememişti.
''Ne dediğinin farkında mısın sen?"
Artık yüz yüzeydik. Boy avantajını kullanarak üstten bakışlarla bakmasını saymazsak yeterince ilgisini çekmiştim ve sohbeti istediğim gibi ilerletirsem dayağından da kurtulabilirdim. Açık konuşmak gerekirse, saatlerdir yaptığımız antrenmanlar haşatımı çıkarmıştı. Dayak yersem hiçbir kuvvet beni kendi başıma evime götüremezdi. Eh, Ekin de beni bırakmayacağına göre geriye tek bir seçenek kalıyor. Herkesin övdüğü zekâmı kullanarak dayak yemeden ama Ekin'in ağzını aramış olarak buradan çıkmak.
''Burada ikimizden başka kimse yok Ekin. Egonu sustur ve dürüst ol. O gün kucağımda beni hissettin. Ve bende seni farkettim.'' Bir büyük adımla dibine girip başımı ona doğru kaldırdım. Adem elması buğday teninde okşarcasına hareket ettiğinde sırıtmamak çok zordu. ''... kabul et Ekin. İkimiz de birbirimizi-"
''Kes!" Hızla geriye büyük bir adım atarak aramıza mesafe koyduğunda ''... kes saçmalamayı!" Diye devam etti.
Upss. Fazla mı oldu lan sanki?
''Bir daha ağzından değil duymak, en ufak bir ima görürsem-" hızla kestim sözünü.
''Ne yaparsın döver misin? Şu suratıma bak. Hâlâ senin izlerin duruyor. Yok yan baktın yok ters durdun diye diye her gün yumruğunun tadına baktım zaten. Anlayacağın dayak yemek umrumda değil. Beni bunlarla tehdit edemezsin.'' Hayır edebilirdi. Geçen sene okul dışında denk gelmiştim. Büyük bir kavgaydı ve bir çocuğu öyle bir dövmüştü ki o çocuk sakat kalmadıysa bende bir şey bilmiyorum.
''Sırf sana acıdığım için ibne olduğunu kimseye söylemedim diye mi bu özgüven?" Ne yalan söyleyeyim ondandı valla.
''İbne ne ya hâlâ var mı bu kelime? Biseksüelim ben.'' Kaşları çatılınca şokla baktım suratına. ''Oha bilmiyorum deme bana.'' Dedim gülerek.
''Bilmiyorum ve beni de ilgilendirmiyor zaten. Ne haltsan onu yaşa benden uzakta.'' Gidecekti. Ya da kaçacaktı.
''Sende yüksek ihtimal biseksüelsin. Her iki cinsiyetten de etkilenmek demek''
''Oğlum sen laftan anlamıyor musun lan?''
''Anlamıyorum.'' Üstüme yürümeye başlayınca kıpırdamadım ama hemen devam ettim konuşmama. ''Bir iddiaya girmeye ne dersin?" İddialara zaafı vardı. Kazanıp kaybetmek umurunda değildi.
''Ne iddiasıymış?" Ve işte ilgisini çekmiştim.
''Bu cumartesi bizim evde buluşalım. Bilgisayarda fener'in maçı oynasın. Eğer ilk yarıya kadar seninki kalkmazsa bir daha gözüne gözükmem.''
''Arttırıyorum. Eğer kalkmazsa ki kalkmayacak, okulu terk edeceksin.'' Sırıtmaya çalıştım.
''Merak etme.'' Dedim yavaş adımlarla çıkışa ilerlerken. ''...içindeki eşcinsel benim için ortaya çıkacak.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Romance+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...