65. Gece

6.9K 348 42
                                    

Toprak~

Bir şeyler oluyordu ama çözememiştim. Oğuz ve Barış gideli saatler oluyordu. Barış'ın telefonu kapalıydı. Oğuz da açmıyordu zaten. Hava karardığında ve Fırat ilaçlarını aldıktan sonra uyumaya gittiğinde bile gelmediklerinde endişem daha da kabarmıştı. Salak değildim. Barış'ın bana ne diyeceğini az çok anlamıştım. Oğuz öküzü gelip onu götürene kadar da her şey yolundaydı.

Ah! Kimi kandırıyorum ki? Hiçbir şeyin yolunda olduğu yoktu. Oğuz her an aramızdaydı. Alkım denen kız ne zaman baksam Barış'ın dibindeydi ve Fırat. Onu söylememe bile gerek yoktu.

Oflayarak saati kontrol ettim. Çoktan on ikiyi geçiyordu. Aklımdan sürekli saçma düşünceler volta atıyordu. Şey gibi; Ya Barış'ın başına bir şey gelmişse? Ya Oğuz ona bir şey yapmışsa? Başımı iki yana salladım hemen. Kötü senaryolar kurmak istemiyordum ama Barışı da tanıyordum. Akşam dokuzdan sonra dışarıda olmaktan hoşlanmazdı. Onu hiç bu saate kadar dışarıda olduğunu hatırlamıyordum. Kesin bir şey olmuştu işte! Daha fazla oda da duramayacağımı anladım. Ekin'in yanına gitmekti en iyisi. Uyumadığını düşünerek kapısının koluna uzanmıştım ki gürültülü kapı sesini duyduğumda merdivenlere baktım. Gelmişti.

Sırıtarak aşağı inerken merdivenlerden hızlı hızlı iniyordum. Karanlık hole geldiğimde arkası dönük çocuğu omzundan tuttum ve ''nerede kaldın Allahaşkına!" Diye isyan etmeden edemedim. Gece boyu aklım çıkmıştı ona bir şey mi oldu diye.

''Toprak?" Bu ses...

''Oğuz?"

Sarsak adımlarla bana döndüğünde elim havada asılı kalmıştı. Gözlerini kısarak eğildi. Sırıtıyordu. ''Sensin!"

Geriye savrulacaktı ki kolundan tutup düşmesine engel oldum. Yoğun bir alkol kokusu geliyordu vücudundan. Oysa çok içmediğine kalıbımı basardım. ''Şşt dikkat et!'' Yürüyemiyordu bile. Kolunu omzuma doladım. O kendi kendine bir şeyler mırıldanırken zorlanarak da olsa yumuşak armut koltuklara doğru savurdum bedenini. Eşek ölüsü gibi ağırdı hayvan herif.

''Barış nerede?" Dedim elim belimde. ''Arabada mı sızdı yoksa?" Ayağını dürttüm cevap vermesi için. Fakat tek yaptığı gözlerini ağır ağır kırpıştırıp boş bir ifadeyle suratıma bakmaktı.

Onu orada bırakıp anahtarı aldım ve dışarı çıktım. Hava buz gibiydi. ''Barış!" Diye seslenirken kollarımı birbirine doladım. ''Barış!" Sesim gittikçe yükseliyordu. Her yere baktım ama yoktu. Birlikte değiller miydi? Aceleyle tekrar eve yöneldim. Soğuktan titreyen ellerimle kapıyı açıp içeri girdiğimde sıcaklık suratıma çarpmıştı. Beklemeden Oğuz'un yanına döndüm.

''Oğuz, uyan.''

''Hm?" Ofladım. Diz çöküp yanaklarını avuçlarım arasına alıp sıktım. Gözlerini aralamıştı. Uyarırcasına bakıyordum gözlerine.

''Oğuz Barış seninle değil miydi?" Yüzünü buruşturduğunda elimi çektim hemen yanaklarından.

''O içmez ki.'' Kaşlarım çatılırken dikkatle suratına baktım. Yanağında kocaman bir morluk vardı.

''Bu morluk.. Barış mı yaptı?" Başını sallayıp gözlerini kapattı. Sızacaktı.

''Uyuma Oğuz! Bak bana. Niye yaptı? Ha?'' Bir şeyler mırıldanmaya başladığında geriye kayıp oturdum. Neredeydi bu çocuk?

''Ne oluyor lan gece gece?" Işıklar açıldığında Ekin'e döndüm. O bir bana bir Oğuz'a bakarken endişeyle dudaklarımı  ısırdım.

''Barış yok.''

°•°•°•°

Sabahı sabah etmiştim gece boyunca. Barış gelmemişti. Benimle sabahlayan Ekin bazı arkadaşlarını arasa da yoktu işte. Yer yarılmıştı da içine düşmüştü sanki çocuk. İşin kötüsü bugün okulda yoktu. Yani Ekin telefonuma zorla el koyduğu için polisi de arayamayacağıma göre elimden beklemekten başka bir şey gelmiyordu.

Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin