Polis sirenleri okulun etrafını sarmışken uğuldayan kulaklarım yüzünden kimseyi duymadan aksayarak önüme çıkan herkesi sağa sola ittirdim. Kalabalıktı. Belki de bütün okul toplanmıştı. Görmeyen gözlerle baktım onlara. Onu bulmak umuduyla. Biliyorlardı. Herkes. Görmüşlerdi. Tanımadığım bedenler attığım her adımla parmaklarıyla beni gösteriyor, yolu benim için açıyorlardı. Onlar bile acıyordu halime. Onun hâline.
Ve sonunda polis sirenlerinin arasında duyduğum hıçkırıklarla görmeyen gözlerim yerde, dizlerinin üstündeki bedeni buldu. Hissetmiş gibi başını kaldırıp bana baktı. Aramızda yalnızca metreler varken başımı iki yana salladım. Özür dilercesine, af dilercesine...
Öncesinde~
Haftalar geçiyordu. Her şey unutulmuş gibiydi. Başlardaki aşırı tedbirli halim yerini biraz rahata bırakmıştı. Fırat, usluydu. Artık eskisi gibi yanımda değildi. Daha çok Ekin ve Oğuzla birliktelerdi. Çoğu zaman buz mavisi gözlerini üstümde hissetsem de sessizliğini korumakta kararlıydı. Neredeyse hiç konuşmuyorduk. Konuşmak için hamle de bile bulunmuyordu.
Ne zaman ona baksam hep düşünceliydi. Sanki bir savaşın ortasındaydı da büyük bir karar vermeye hazırlanıyor gibiydi. Tıpkı şimdiki gibi; Derin düşüncelere dalmış önündeki deftere rastgele çizikler atıyordu. Muhtemelen farkında bile değildi çünkü onu birazcık tanıyorsam resim çizmeye yakın olduğunu farkettiği anda bile defteri komple yırtar atar arkasına bile bakmazdı.
Konuşmak için hamle yapacaktım ki vazgeçtim. Konuşmak istiyordum onunla. Aramızı düzeltmeye ve iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Saçmaydı belki ama uzun zamandır kendimi o kadar onun sağlığına empoze etmiştim ki şimdi rahatsız hissetmekten alamıyordum kendimi. Sanki, sanki onu yüzüstü bırakmışım gibi. Ofladım. Fırat cidden kafamı karıştırıyordu.
Daha fazla burada durmak istemeyip arkamı döndüm. Kantine, Barış'ın yanına gitmek için merdivenlere yönelmiştim ki yan yana aheste aheste çıkan Oğuzla Ekin'i görünce durdum. Ekin beni görür görmez sırıtırken Oğuz malı kafası telefona gömülü sırıttığı için daha farkında değildi varlığımın.
Elim pantolonumun cebindeyken göz kırptım ne iş dercesine. Kıkırdadı. Omzuyla Oğuz'u dürttü.
''Hayırdır? Telefonundan başını kaldırmıyorsun.''
Başını aniden kaldırıp telefonu göğsüne yaslandığında merakım daha da kabardı. Öne eğildim istemsizce. Merdivenleri bitirip karşı karşıya kaldığımızda hâlâ telefonunu işaret ediyordum.
''Sanane lan! Sana mı hesap vereceğim?" Gözlerimi devirerek Ekin'e döndüm. Sırıtıyordu.
''Flört yaptı kendine. Ondan bu hali.'' Oğuz küfrederek Ekin'in omzuna vururken hayretle ona baktım. Selini unutmuş muydu cidden? Ama aniden aklıma gelen şeyle durdum.
''Kız Selinin kopyası falan değil dimi? O kadar psikopat değilsindir.'' Ekin kocaman bir kahkaha koparırken ben ciddiyetle Oğuza bakıyordum. Ondan her şeyi beklerdim ben.
''Toprak seni gebertmemi istemiyorsan çabuk siktirip git karşımdan.''
''İyi, kızı kaçırma bari.''
Üstüme yürümeye başladığında bana yetişmesine izin vermeden elimi sakin ol dercesine kaldırdım ve hızla merdivenleri inmeye başladım. Arkamdan ettiği küfürleri duyabiliyordum ama her zamanki gibi umursamadım.
Aslında, Barışla araları pek iyi değildi. Birbirlerine soğuk davranıyorlardı. Her ne kadar birlikte olduğumuzu resmi olarak söylemesekte farketmemeleri aptallık olurdu. Ve aralarında her ne geçmişse Barış itinayla Oğuzdan uzak duruyor, Oğuz ise kendi evinde kalıyordu. En azından Fırat için gerekmedikçe gelmiyordu. Durumun farkında olsam da, işime geldiğinden sesimi çıkarmıyorum çünkü Oğuz'u biraz tanımışsam bizi rahat bırakmayacağının farkındaydım. Şimdilik böylesi daha iyiydi. Barış daha rahattı ve ben her an bizi basacak korkusuyla beklemiyordum onu.
![](https://img.wattpad.com/cover/294630181-288-k98459.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Romance+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...