34. Değişim Rüzgârı

9.9K 525 56
                                    

Hayatı karmaşık hale getiren hislerimizdi. Gizli kalmış arzularımız, utandığımız hayallerimiz, çekindiğimiz insanlar... bunlar hep insan olmanın birer parçasıydı. Bizler karmaşık yaratıklardık. Yalan söyler, aldatır, ihanet ederdik. Biz insandık. Hata yapa yapa doğrusunu öğrenen, pişmanlığı yaşayan, hırslarının kölesi olan varlıktık. bu kadar olağanüstü duygularin içinde en çokta muhtaçlığı yaşardık. İnsanoğlu muhtaçtı. Sevgiye, ilgiye, korunmaya...

Ve şimdi benden birine bu duygularla yaklaşmam isteniyordu. Sorumluluk veriyorlardı. Şimdiye kadar beni bir kez bile umursamadığını bildiğimi sandığım çocuğu korumam. Zarar görebilirdi. Daha kötüsü kendine zarar verebilirdi. Ve ben pek çok şey olabilirdim ama birinin benim yüzümden kendine zarar vermesi düşüncesiyle yaşayamazdım.

Gerçi konusu geçen insanlardan biri okulun ineği ben ve diğeri popüler grubun buzlar prensi Fırat iken bu konu fazla saçma geliyordu.

''Hadi ama! Bizim Fırattan bahsediyoruz. Çocuk senelerce yüzüme bakmadı. Adımı bildiğinden bile emin değildim. Nasıl beni sevsin?" Şimdi dört çift göz üstümdeyken tek düşündüğüm onları aksi olduğuna ikna edebilmekti.

''Toprak zorlama.'' Diyen soğuk ses Oğuza aitti. Dişlerini sıkmaktan çene kemiği öne çıkmışken bir bacağını stresle sallıyordu. Kime kızgın olduğunu anlayamamıştım. Bana mı, yoksa kendisine mi?

''Oğuz doğru söylüyor. Az önceki hâlini gördük. Ama... neden daha önce hiç bahsetmedi? Eğer bilseydik, eğer bilseydim...'' oflayarak dizlerine yasladığı dirseklerinden destek alıp saçlarını çekiştirdi. Yüzü derin bir pişmanlıkla boğuşurken ben hâlâ şoktaydım. Nasıl olurdu amına koyayım ya! Aklım almıyordu.

''Benimde takıldığım konu orası. Toprağa bu kadar düşkünse niye hiç belli etmedi? Aramıza aldığımız zamanda bile. Neyi bekliyordu?" Her şeyden habersiz Barış konuştuğunda istemsizce ona baktım. Dudaklarını büzmüş eli çenesinde öylece halıyı izliyordu. Bakışlarımı hissetmiş gibi bana döndüğünde gözünün altındaki ben'i kaşımış, üzgünce bakmıştı. Yutkundum. Boğazımı temizleyip konuşmadan bizi dinleyen kadına döndüm. Boş gözlerle merdivenlere bakıyordu. Fırat hepimizi ağır sarsmıştı ama en çok yarayı annesi almıştı anlaşılan.

''Peki şimdi ne olacak?'' Merakla sordum.

''Hale Teyze.'' Barış kadını dürttüğünde irkilerek tekrar bizle göz göze geldiğinde sorumu yeniledim.

''Bilmiyorum çocuklar. Beni yanında istemiyor. Belki burada kalır. İnanın benim elimde bir şey yok.'' Çökmüştü zavallı kadın. Ortam çok boğucu gelmeye başladığında ayağa kalktım.

''Evde yiyecek bir şey var mı?'' Dedim.

''Dur bende seninle geleyim.'' Diyen Barışla mutfağa girdiğimizde ocağın üstündeki tencereleri açıp kontrol ettim içini.

''Zeytinyağlı lahana sarması ve yayla çorbası. Sever misin?"

''Bayılırım.'' Yüzünü ekşitti.

''Sana kalsa brokoli de lezzetli değil mi?" Buruk bir gülümsemeyle başımı salladım. Yemek seçmeyen insanlardandım.

''Hiç düşünür müydün?" Dedim kısa sessizlikten sıkılarak.

''Aklımdan bile geçmezdi. Sen ve Fırat... hiç alâkanız yok.''

Çekmeceden tabakları çıkarırken çorba kâsesine iki kepçe çorba koydu. Daha dumanı tüterken üfleyerek bir kaşık aldım.

''Imm çok lezzetiymiş.'' Gülerek beni taklit etti. Yüzünde minik oynamazken dirseğimle kolunu dürttüm. Güldü. ''Eh işte.''

Mutfak masasına oturmuş konuşmadan yemeklerimizi yerken içeriden gelen gürültüyle dönüp birbirimize baktığımızda mutfak kapısı hızla açılmış, içeri nefes nefese kalmış Fırat görünmüştü. Gözleri iri iri açılmışken koşup boynuma sarıldı. Küt küt atan kalbini kendi göğsümde hissederken ''gittin sandım.'' Diyen sesiyle yutkundum. Elim havada kalmıştı. Kapıda dikilen ağlayan annesi ve Ekin ile Oğuzu gördüğümde şarkısına karşılık verdim. Dakikalar sonra ayrıldığımızda nasıl davranacağımı düşünüyordum.

''Daha yeni uyumadın mı? Ne çabuk kalktın?" Dedim nazik bir sesle.

''Alarm kurmuştum ilaç saatinden sonrası için.'' Omuz silkti.

''Peki gel yemek ye bizimle.'' Dedim yanımdaki boş sandalyeyi işaret ederken.

''Canım istemiyor.'' Yüzünü buruşturduğunda bunun Barış gibi sevmediği için değil gerçekten yemek istemediği için olduğu belliydi. Yine de oturduğunda Barış hemen onun için çorba doldurup önüne koydu.

''Ye lütfen. Çok zayıfsın.'' İstemese de Basını salladığında annesinin rahat bir nefes aldığını farketmiştim.

İki üç kaşık çorba içip kapıda dikilenlere döndüğünde kaşları çatıktı. ''Anne neden hâlâ buradasın? Ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?"

''Be-ben bilmem. Daha yeni geldim aslında.''

''Bence gitsen iyi olur anne. Babamı yalnız bırakma. Hatta Ekin götürsün seni. Olur mu kardeşim?" Hepimiz afallamıştık. Annesini resmen kovuyordu.

''Emin misin Fırat. Kadın kalmak istiyor.''

''Kalmak istiyorsa kendi evinde kalabilir. Buradaki bütün odalar dolu.'' Gülümseyip onu Ne döndüğünde tabağını indirerek ayağa kalktı. Elimden tutup beni de peşi sıra peşinden kaldırdığında diğerlerinin şaşkınlığından faydalanıp bizi üst kata, odasına çıkardı.

''Umarım doymuşsundur.'' Doymamıştım ama bu önemli değildi. Bu yüzden 'önemsiz' der gibi başımı salladığımda gülümseyerek yatağına oturttu bedenimi.

''Şimdi resmini çizeceğim. Biliyor musun, bir tek seni çizerken elim titremiyor. Bu mucize gibi bir şey.'' Sesi masal diyarından fırlamış gibiydi. Tabureye oturup boyaları hazırlarken devam etti.

''İstediğin gibi poz verebilirsin.''

İncecik uzun parmakları tek tek her şeyin üstünde özenle gezinirken onu inceliyordum. O, çok değişmişti.


Kusura bakmayın lütfen. Biliyorum çok kısa oldu ama saçmalamamak için uğraşıyorum. Dün bütün gün noterdeydim ve hayatımın en kötü gününü geçirdiğimi söyleyebilirim. Çok büyük bir fedakârlık yaptım ve umarım yaşadıklarıma sebep olan insanlar çok daha büyüklerini çeker. Haksız yere yediğim lafları ve bedduaları inşallah onlara geri döner.
Ohh! Sanırım içimi dökmeye ihtiyacım varmışsjssjsjsjsjsjsjao çok kâle almayın. Diğer bölüm en kısa zamanda gelir. Öptüm😘

Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin