67. Dedikodu

5.3K 339 73
                                    

İtiraf etmek gerekirse, biraz tırsmıyor değildim. Sonuçta karşımdaki kişi Barıştı. Bir vuruşuyla öteki dünyaya gidip geldiğim olmuştu ve şuan bana ultra sinirli olduğunu düşününce, bu defa geri dönebileceğimi sanmıyordum oradan. Ben mi? Onun peşinden giderken çoktan sinirimi atmıştım üstümden. Garip bir etkisi vardı üstümde. Ona kızsam bile onunla sakinleşmiştim.

O önde ben arkasında caddeler boyu yürürken ikimizden de ses çıkmıyordu. Arada ona yetişmek için adımlarımın koşmaya dönüşmesi dışında tamamen sessizdik. Caddeler boştu. Ara sıra arabalar yanımızdan uzaklaşıyor, insanlar aceleci tavırlarıyla geçip gidiyorlardı. Dar bir sokaktan geçip ıssız bir çıkmaz sokağa girdiğimiz de durdu. Onunla birlikte bende durmak istedim ama kendimi yürümeye o kadar kaptırmışım ki sırtına toslamadan duramadım.

''Pardon.'' Ellerimi kaldırıp bir adım geri adımladığımda inanamıyormuş gibi bir hali vardı. Alt tarafı çarpmıştım oysa. Neye inanamıyorsa.

''Ne kadar rahat birisin ya. Cidden hayret ediyorum.'' Omuzlarım düştü. Ciddi konulara girmekten bıkmıştım artık. Keşke içimdekilere görse de dudaklarıma yapışsa.

''Barış ben-" elini kaldırdığında sustum. Çok üzgün duruyordu.

''Bence biz artık görüşmeyelim Toprak.'' Ben hayretle onu dinlerken bir müddet sustu. Ne demek görüşmeyelim lan! O kim oluyor da onunla görüşüp görüşmeyeceğime karışabiliyor?

''Zaten herkesin isteğinin bu olduğuna eminim.'' Bunları duymak yerine afiyetle dayak yemeği yeğlerdim. Gerçekten..

''Neden görüşmeyelim? Bana sadece bir neden ver.'' Dedim ona yaklaşırken.

''Ben...'' Başını eğdiğinde ona iyice yaklaştım. İçim sonsuz bir şefkatle dolup taşmıştı.

''Barış, bak bana güzelim.'' Uzanıp yanaklarını avuçlarım arasına aldığımda güzel gözlerini benimkilere dikti. ''Gerçekten bunu istemediğini biliyorum.'' Gözlerinde kararsızlığın belirtileri dolansa da ellerimi yüzünden ayırıp geriye doğru iki adımla benden tamamen uzaklaştığında yeniden ona yaklaşmak istedim. Ondan ayrılmak istemiyordum.

''Ben her şeyi biliyorum Toprak.'' Başımı iki yana salladım. Hayır hayır!

''Sende mi beni suçluyorsun?" Eğer gerçekten tüm suçun bende olduğunu düşünüyorsa ne yaparsam yapayım fikrini değiştiremeyeceğimi biliyordum.

''Hayır. Yani evet, ilk duyduğumda seni suçlamak iyi hissettirmişti. Kolay geldi galiba. Ama düşündükçe bunun saçma olduğunu anladım. Ortada bir suçlu varsa bile o sen değilsin ama...'' yeniden sessizliğe gömüldü.

''Sebebi Fırat mı?" Derin derin soluklar alıp verdiğini görebiliyordum. Bi an gözlerini yumdu.

''Kimseye zarar vermek istemiyorum.''

''Hah!" Diye bir nida kaçtı ağzımdan. Sinirle saçlarımı çekiştirdim. Bu durum gittikçe delirtiyordu beni. '' Ne zamana kadar etrafımızdaki insanları düşüneceğiz Barış? O üzülmesin şu kırılmasın diye diye hiçbir zaman seninle-" iç çektim.

''Onlar benim ailem gibi Toprak! Ve sen onların hepsiyle-" yutkundu. ''Olmaz tamam mı? Nasıl yüzlerine bakarım? Hadi Ekinle Oğuzu geçtim. Ya Fırat?" Başını iki yana salladı. ''Bir süre birbirimizin yakınında olmayalım.'' Arkasını dönüp gidecekti ki kolundan tuttum. Durdu.

''Neredeydin? Gece eve gelmedin.'' Hem de iki koca gece boyunca!

''Annemde kaldım.'' Kendimi tutamayıp gülümsediğimde bakışlarını kaçırdı. ''Gitmem lazım.'' Bırakmadım ama.

''Bu gece gitme bir yere. Ben kendi evimde kalırım.''

''Hayır! Gerek yok. Sen kal orada.'' Başımı iki yana sallayarak reddettim.

Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin