Barış~
Uyuyamıyordum, aynı şekilde kılımı kıpırdatacak hâlim de yoktu. Çok fazla üşüyordum. Yorganı boğazıma kadar çekmeme rağmen içim titriyordu adeta. Ağzımdan çıkan acılı iniltiler kulaklarıma dolarken tek istediğim kuruyan boğazımdan bir yudum su geçirebilmekti. Gözlerimi zorlukla açabildiğimde komodindeki sürahiye baktım. Boştu. Uyuyabilsem susuzluğumu unuturdum. Gözlerimi yumdum. Ağzımdan ara sıra inlemeler dökülürken bir ara uyuyakalmış olmalıyım ki ''Barış?" Diye seslenen çocuğu duymamışım. Bana kaç kere seslendiğini bilmiyordum ama gözlerimi araladığımda endişeyle bakan ela gözleri görmüştüm. Soğuk elini alnıma dayadığında ''siktir!" Diye fısıldamıştı. ''Yanıyorsun!''
''Susadım." Diye mırıldandım boğuk sesimle. Duyup duymadığını bilmiyordum. Saçlarını karıştırarak bir sağa bir sola volta atmaya başladığında da duymadığını düşündüm. Tek yaptığım zorlukla açık tutabildiğim gözlerimle onu izlemekti.
Toprak kendi kendine telaşla konuşuyordu ve eğer hâlim olsaydı katıla katıla gülebilirdim. ''Ne yapacağım şimdi?'' Diyordu. ''Gidip diğerlerini mi uyandırayım?'' Anında başını iki yana salladı. ''Yok olmaz. Ekin yok. Oğuzu uyandırsam Fıratta uyanır kesin. Hayatta uğraşamam onunla şuan.''
Aklına ne geldiyse, hızla odadan ayrıldı. Onun gitmesiyle üzgünce iç çektim. İçimden ağlamak geliyordu. Aynı zamanda uykumda vardı. Üşüyordum da. Gerçek şu ki, sık hastalanan bir insan da olsam kendime bakmayı bilmezdim. Genelde bir ağrı kesiciyle işi halletmeye çalışırdım. Olmayınca hastaneye giderdim. Ama şuan durum farklıydı. Daha önce hiç bu kadar kötü olmamıştım.
''Barış, kalkman lazım. Ateşin var.'' Bazı sesler kulağıma gelse de uyku ile uyanıklık arasındaki o ince çizgideydim. Çıkmak istemiyordum.
''Barış ne olur bak kalkman lazım. Yanıyorsun.'' Üstüme sıkı sıkıya sardığım yorganı çekiştirerek üstümden almayı başardığında mızmızlanarak itiraz etmeye çalıştım. Dışım önemli değildi ki, içim donuyordu.
''Özür dilerim ama senin iyiliğin için yapıyorum.'' Diye mırıldandı. Ardından soğuk elini enseme değdirdiğinde kaçmaya çalıştım ama ''susadığını söyledin. Hadi aç ağzını.'' Dediğinde bekletmeden dudaklarıma dayanmış şişeden birkaç minik yudum alabildim. Tam rahatlayarak geri çekilmeye çalıştığımda bu defa küçük bir hap'ı ağzıma tıkmıştı. ''Evet, biraz daha su iç. Aferin.'' Çeneme akan su damlasını elinin tersiyle silip beni yeniden yatağıma yatırdı. Bütün dikkatimle onu izliyordum. Uzun zamandır takmadığı gözlüğü burnunun üzerindeki yerini almıştı. Bizimle takıldığından beri çoğunlukla lens kullandığını düşününce, böyle daha çok hoşuma gitmişti. Gözlük, ona yakışıyordu.
Ben onu izlerken eşofmanının cebinden telefonunu çıkardı. Yine sesli düşünüyordu. ''Şey desem çıkar mı ki? 'Ateşi olan insana ne yapmalı?' Hah! Çıktı."
"Hmm, hafif ılık su ile duş almak.
Ateş düşürücü ilaç içmek.
Bol bol su içmek.
Nefes alabilmek için burnunuzu açık tutun.
Soğuk bez ile koltuk altı bölgesine aralıklarla kompres uygulayın.
Oda sıcaklığını düşürmek.
Bulunduğunuz ortamdan dışarı çıkın, temiz hava alın.
Düşünceli düşünceli bana bakıyordu. ''ilk hangisiyle başlasam acaba?" diye söylendi. Devam etti. ''En baştakini zaten görür görmez eledim. Bu havada çocuğu ılık duşa soksam ya ölür ya beni öldürür. Ateş düşürücüyü içirdim, başka ne var?..'' ve arkasını dönüp koşarak ayrıldı yanımdan. Bende bacaklarımdaki yorganı boğazıma kadar çektim yeniden. Ağzımdan kısık mırıltılar dökülürken o ana kadar titrediğimi anlamamışım meğer. Fakat yalnızca dakikalar içinde geri döndüğünde ve ''Ben geldim.'' Diye fısıldayıp yorganı tamamen üstümden tek hamlede söküp attığında izin vermemekte kararlıydım ama malesef bedenim söz dinlemiyordu. Ne kadar isyan edercesine söylensem de umursamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Romance+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...