Bugün düne nazaran daha iyiydim. Burnum akıyor ve başım biraz ağrıyordu ama ateşim tamamen düşmüştü. Saat on'u geçmişti ve okulu astığımız için acele etmiyorduk. Uyandığımda Ekin'in eli kolu dolu geldiğini görmüştüm. Ve şimdi hepimiz oturmuş tek tek poşetleri açıyor, simitleri, börekleri ve sandviçleri çıkarıyorduk.
''Ekin bir saat sonra gitmemiz gerek unutma.'' Diye ağzı dolu konuşan Oğuzla Barış yerinde doğruldu.
''Maç bugün değil mi?" Kaşlarım çatılırken böreği çiğnemeye devam ettim.
''Ne maçı?" Fırat sorduğunda Oğuza döndüm.
''Anadoluyla göreceğimiz maç. Ertelenmişti ya, bugün işte.''
''Hassiktir! Doğru ya. Tamamen unutmuşum.'' Barış doğrulmaya kalktığında Fırat hemen çocuğu omzundan tutup yerine oturtmuş ağzına böreği tıkıştırmıştı.
''Salak saçma hareketler yapma. Oynayacak halde değilsin.''
''Ben yokum, Fırat yok, Barışta oynamazsa hoca kafayı yer. En iyi oyuncusu o.'' Dedim düşünceli bir tavırla.
''Yapacak bir şey yok. Bizimle idare edecek artık.'' Barıştan derin bir oflama duyulduğunda büzülmüş kırmızı dudakları böreğin yağından daha parlak bir görüntü oluşturmuşken uzun dalgalı saçlarını eliyle geriye taradı.
''Çok hazırlanmıştım ya.'' Üzgünce baktım ona. Benim yüzümden hasta olmuştuk.
Kaçan iştahım yüzünden daha fazla bir şey yiyemezken onlar kendi aralarında sohbete muhabbete dalmıştı bile. Masadaki her şeyi silip süpürdüklerinde Oğuzla Ekin 'bize müsade' diyerek hazırlanmak üzere gitmiş geriye Fırat ben ve Barış kalmıştık. Barış şişmiş göbeğini ovuştura ovuştura gerindiğinde Fırat ''ellerimi yıkayıp geliyorum.'' Dedi odanın içindeki banyoya giderken.
Onun çıkmasıyla yalnız kaldığımızda üzgünce Barışa döndüm. Saatlerdir aklımı meşgul eden, içimi sıkıntıyla dolduran konuyu açmazsam rahat edemezdim. Bu yüzden ''özür dilerim.'' Dedim.
''Ne için?" Şaşkınca suratıma bakan çocuğa omuz silktim.''
''Benim yüzümden hasta oldun. Oynayamayacaksın ve iyi bir azar çekeceksin.'' Dedim hocanın sinirden kızarmış yüzü aklıma gelirken.
''O kadar önemli bir maç değil lan üzme kendini. Hem daha ilk oyun.'' Üstüme eğildi. Hâlâ üzgünce ona baktığımı görünce gülümsedi.
''Hem belki de iyi olmuştur. hoca da biraz kıymetimi bilsin. Eşek gibi çalıştırıyordu adam.'' Gülümsedim. Banyonun kapısı açıldığında Fırat ikimize bakarak geçip koltuğa oturdu ama bakışları ikimiz arasında gidip geliyordu.
''Neye gülüyorsunuz?"
''Bensiz kesin kaybedecekler ya. Ona gülüyorduk.'' Anlamışçasına başını salladı.
''Haklısın. Pek bir şansları yok.''
''Gidelim bizde yavaştan. Sıkıldım burada yat yat.'' Barış kalktığında komodinde duran eşyalarını alıp banyoya gidiyorken bana dönüp ''sende burada giyin.'' Demiş kapıyı arkasından kapatmıştı. Fırat'a döndüm çıksın diye ama hiç niyeti yokmuş gibiydi. Tam ağzımı açacağım esnada kapı kibarca çaldığında hemşire olduğunu düşünüp ''gel!" Diye seslendiğimde gördüğüm yüzle kaşlarım istemsizce çatılmıştı.
''Merhaba!" Avukat Kenan elinde çantası her zamanki şık takım elbisesiyle ve yüzünden silmediği gıcık gülümsemeyle tam karşımdaydı. Gür açık renk saçları onu her gördüğümde olduğu gibi imtizanla geriye taramıştı ve özgüvenli duruşu ile attığı her adımda kokusunu yayan pahalı parfümü buram buram geliyordu burnuma. Yıllardır aynıydı işte. Saatinin markası bile yıllar içinde değişmemişti. O alışkanlıklarından vazgeçmek bilmeyen takıntılı bir adamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Romansa+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...