Yakalanmıştık. Hemde baya baya öpüşürken. Üstelik daha kadının hiçbir şeyden haberi bile yoktu. Yani artık var ama...
Çaktırmadan bir iç çektim ve halıya dikili gözlerimi tam karşımızda oturan kadına diktim.
Salondaydık. Buket abla bizi öyle görünce kısa bir fenalık geçirmişti bu yüzden şimdi elinde kolonya ile tepesinde dikilen hizmetçisine beş yüzüncü kez bileğini uzattığında göz devirme isteğimi zorlukla bastırıp bakışlarımı halıya çevirdim yeniden.
Aklımda olan senaryo bu değildi. En fazla biraz kızar sonra da kabullenir diye düşünmüştüm. Ya da ne bileyim homofobik çıkar ve ilişkimizi onaylamaz ve bizde paşa paşa kendi evimize gideriz diye ama... Buket hanım/abla'nın kendi kendine fenalaşmalarını izlemekten başka bir şey yapmıyorduk.
Ve sıkılmaya başlamıştım. Kötü bir düşünceydi ama keşke düşündüğüm iki olaydan biri olsaydı diye aklımdan geçirmedim değil. Hiçbir şey beklemek kadar kötü olmazdı herhalde.
''Anne, yeter artık. Çok uzatmadın mı sence de?"
Barış adeta iç sesim olup içimdekileri dile getirdiğinde annesi elini göğsüne dayadı ve dramatize bir tavırla iç çekti. Bu defa kendimi tutamadım. Gözlerimi devirdim ve Barışa döndüm. Göz göze geldik. Teselli edercesine gülümsedi ve uzanıp elimi tuttu. Annesinden bir feryat daha geldi. Tutuşu mümkünmüş gibi daha da sıkılaştı. Hayran hayran sevgilimi izledim. Senin sahiplenici hâlini yerdim ama ben.
''Oğlum siz kafayı mı yediniz çocuğum? Nerede gördünüz iki erkeğin birlikte olduğunu? Olacak şey mi bu Aysel sen söyle!" Buket hanım/abla isyanla hizmetçisine döndü. Zavallı kadın garip bir şekilde bizden utanıyor gibiydi. Yani bize, daha doğrusu ellerimize bakmamasının başka bir sebebi gelmiyordu aklıma.
''Anne hangi çağda yaşıyoruz Allahaşkına. Artık istesem Toprakla evlenirim bile farkında mısın?" Kadın sanki Barış'ın bunu demesini bekliyormuş gibi anında o üzgün halinden kurtulup ayağa fırladı.
''Ya çocuk! Çocukta doğurabiliyor musunuz?"
''Ben çocuk istemiyorum.'' Dedim sakin sakin omuz silkerken.
''Hah!'' Buket abla sinirle salonda volta atmaya başladığında Barış beni kendisiyle birlikte kaldırdı. Ve ellerimizi ayırmadan kapıya sürüklemeye başladı. Arkamızdan ''nereye!" Diye bağıran annesine ise elini kaldırmakla yetindi. Çok seksi.
''Ölüyorum açlıktan. Ne yesek?" Çıkar çıkmaz sordu. Cevaplayamadım bile o an. Arabaya binip kemerlerimizi taktıktan sonra yeniden bana dönüp sorarcasına baktı faka benim aklım çok başka yerlerdeydi. Yutkundum.
''Az önce çok havalıydın lan!" Güldü.
''Öyle mi? Hamburger yiyelim o zaman.''
''Ben seni yemek istiyorum ama.'' Hala beni ciddiye almıyordu. Arabayı çalıştırmasına izin vermeden elini pantolonum üzerinden aletimin üstüne koydum. Gözleri iri iri açıldı. E ben demiştim ama.
''Barış ben harbiden çok pis yükseldim sana. Boşver yemeği falan. Alkım kütüphanededir şimdi. Çabuk eve gidelim.''
''Ama açım?" Bunu o kadar masum, saf bir istekle söylemişti ki dayanamayıp sıkıca öptüm dudaklarından. Kıyamıyordum hiç bebeğime.
''Tamam eve söyleriz. Ama önce gidelim.'' Önce benim doymam lazım..
°•°•°•°
Altımızda baksırlarımız, saçlarımız yeni yıkanmanın etkisiyle nemli halde salondaki L tipi koltukta yan yana oturmuş hamburgerlerimizi gömüyor, diğer yandan da televizyonda basket maçını izliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Romansa+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...