Kendine sınır koymayı sevmeyen bir insandım. Bana göre birini arzulamanın kuralı yoktu. Güzel bir fizik, havalı bir tavır, belki cilve? Kolay tav olan bir insandım. Kadın ya da erkek farketmez. Birinde ilgilimi çeken bir şey olduğunda peşinden giderdim. Ama bir bakış? Bir gülüş? Daha önce hiç bu kadar kolay bir insan olmamıştım.
Barıştan etkileniyordum! Arkadaşımdan! Birlikte vakit geçirdiğim, eğlendiğim insandan. Fırat'ın arkadaşı olan! Sabahın köründe baş ucuma oturmuş gülümseyerek beni uyandıran çocuk. Ve şimdi bakışlarımı kaçırmama neden olan dar şortundan belli olan poposu içinde benden iki metre ötede koşan çocuk.
''Toprak hadi ama! Biraz hızlan.'' Bakışlarım poposundan yüzüne kaydığında yutkundum. Kesinlikle sınanıyordum.
O yavaşladığında ben hızlandım ve aynı hizaya geldiğimizde bana iyice yaklaştı. Burası siteye ait bir koşu parkı olduğu için saat çok erken dahi olsa yürüyüş yapan, koşan insanlar oluyordu. Uzun bir süre konuşmadan koştuğumuz bir zaman aralığından sonra artık takâtimin kalmadığını hissettiğimde kolundan tuttum Barışı. Elimi boğazıma götürüp sallayarak nefesimin kalmadığını işaret ettiğimde durmuştu. Olduğumuz yer parkın derinlikleriydi. Yani kimsenin olmadığı bir yerdi. Bu yüzden ikinci defa düşünmeden kendimi yolun kenarına sırtüstü attım. Acayip yorulmuştum.
''Güzel, ilerleme var sende. Ben daha çabuk pes edersin sanmıştım.'' Gelip yanıma kurulduğunda ona döndüm.
''Farkında olman güzel.'' Gülümsediğinde gözlerimi yumdum. Yanlıştı. Düşüncelerim çok yanlıştı.
''Şşt.'' Diye seslense de gözlerimi açmadım. Bir kaç kıpırtı sesinden sonra çenemden tutulup ona doğru çevrildiğimde itaat ettim. ''Gözlerini aç.'' Bu, yaptığım en büyük hatalardan biriydi. Tıpkı benim gibi uzanmış çocukla yan yana, yüz yüzeydim. Gözlerimi kaçırdım. Sadece bakışlarıyla bile beni etkileyen birine bakmamam lazımdı.
Hava henüz aydınlanmadığı için şanslıydım. Yüzüm ağaçların arasında kalıyordu. Fakat hesaba katamadığım şey mimiklerimi görmek isteyen çocuğun bana haddinden fazla yaklaşmasıydı.
''Ne yapıyorsun?" Sesim titrediği için kendimden nefret ettim.
''Burnunun kenarında ben var.'' Elini burnuma uzattığında sessizce onu izledim. Kısaca okşayıp geri çekildi. Bu defa ben, uzun zamandır dikkatimi çeken yere, gözünün altındaki bene dokundum.
''Senin benin daha belirgin.'' Gülümseyerek okşadım tatlı benini. Ona çok yakışıyordu. Benim aksime boynunda da bir dolu ben vardı.
''Bundan birkaç sene önce.'' Dedim aklıma gelen anıyla. ''..Ceren birinden hoşlanıyordu. Gidip çocuğa itiraf etmek istediğinde benleriyle alay etmiş arkadaşları.'' İç çektim. Ben'den ziyade çilleri de çok olduğu için alay konusu olmuştu o zamanlar. Devam ettim. ''İki gün okula gitmedi. Sürekli ağlıyordu. Çok çirkin olduğu için herkesin onunla alay edeceğini söyleyip duruyordu. En son babasına ameliyat olmak istiyorum deyince adamı çileden çıkarmıştı.'' Gözümün önüne gelen görüntülerle kıkırdadım. Hâlâ beniyle uğraşıyordum bir yandan. ''Sonra babası ikimizi de yanına oturttu ve Ceren'in yüzündeki bütün benlerini tek tek öptü ve dedi ki, benlerinden utanma. Derler ki, onlar geçmiş yaşamında öpüldüğün yerlerin bir işareti. Bana sorarsan tam bir kandırmaca ama sonuç olarak Ceren de işe yaradı.'' Aramızda bir suskunluk oluştuğunda bakışlarımı kaldırdım ve burnumun dibindeki koyu kahve gözlere baktım.
Çok.. yakındık. Fakat ne o geri çekiliyordu ne de ben. Bakışlarım istemsizce dudaklarına kaydığında onun da bakışlarını dudaklarımda hissetmiştim. Boğazım kupkuru olmuşken yavaşça ona yaklaştım. Vücudum adrenalin pompalıyordu sanki. Aramızda santimler kala gözlerim kapanmıştı ki geriye doğru savrulmamla kapattığım gözlerimi hızla açtım. Ben doğrulurken Barış çoktan ayaklanmıştı bile.
''Barış.'' Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Vücudu titriyordu. Görebiliyordum.
''Ben- benim gitmem lazım. Şey, saat..'' geri geri gitmeye başladığında daha ağzımı açmaya fırsat bulamadan arkasını dönüp koşmaya başlamıştı bile. Öfkeyle saçlarımı çekiştirdim. Ne yapmıştım ben?
°•°•°•°
''Ah benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.'' Yerimde sıçradım korkudan. Kalbim küt küt atarken yanıma oturan çocuğa şokla bakıyordum. ''...Nazım Hikmet.'' Elindeki kitabı gösterdiğinde sırıtıyordu. ''...sever misin?" Bu çocuk bazen çok korkutucu olabiliyordu.
''Ne yapıyorsun burada?" Merakla sorduğumda omuz silkti.
''Seni özledim.'' Omuzlarım düşerken kafamı sıraya koydum. Hiç kimseyle uğraşacak halim yoktu. Fıratı bile avutamazdım şuan. Öyle derbeder, öyle dertli hissediyordum.
''Ne oldu sana? Hasta mısın yoksa?" Endişeyle eğildiğinde yüzü allak bullak olmuştu. Gözlerimi devirmek istedim. Annem bile bu kadar korkmuyordu ben hastalandığımda.
''Biraz başım ağrıyor gibi. Midem de sanki kötü.'' Ne kadar saçma bir cümle olduğunu düşünmedim. Aklım tamamen benden kaçan çocuktaydı. Hiçbir şekilde bana bakmıyor oluşu, evde, kahvaltı için bile durmaması yeterince kötü değilmiş gibi bir de kimseye bir şey söylememişti. Ah! Keşke dövseydi beni. Tam o amda itmek yerine bir yumruk atsaydı. Hatta ağzımı burnunu kırsaydı. Eminim, içim daha rahat olurdu.
''Bakayım ateşin var mı?" Elini alnıma dayadığında üzgünce başını iki yana salladı.
''Ateşin yok ama yüzün kıpkırmızı. Alerji falan mı oldun?" Kızgınlıkla dudaklarını birbirine bastırdı. ''..Barışla takıla takıla her önüne geleni yiyorsun. Kesin bir şey oldu işte.'' İnleyerek gözlerimi kapattım. Bana Barış deme!
''Bir şeyim yok. Birazdan iyi olurum.'' İşin aslı psikolojik olarak ne zaman kendimi kötü hissetsem ya da aşırı üzgün olsam bu hale gelirdim o yüzden çok umurumda değildi. Bu yüzden hâlâ yanımda benim için endişelenen çocuğun elini tuttum ve becerebildiğim kadar samimiyetle baktım ona. ''Gerçekten iyiyim.'' Gülümseyip elini elimin üstüne koyduğunda gözüm bir an için kapıya takıldı. Kapıda bizi izleyen Barış'a. Bakışları ben ve Fıratla birleşen ellerimize kaydığında elimi çekmek istemiştim ama geç kaldım. Çoktan görmüştü. Yanımıza geliyordu ve... gülüyor muydu o?
Kötü yazıyormuş gibi hissediyorum son zamanlarda. Umarım hayal kırıklığına uğramıyorsunuzdur. Öpüyorum sizi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Lãng mạn+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...