11. Pes

15.2K 794 80
                                    


Akşam yemeğini uzun bir süre sonra böyle kalabalık bir masa da yeyince insan tedirgin hissediyordu. En azından ben. Yanımda en çok dayağını yediğim ama seviştiğim çocuk, karşımda ise bana şu zamana kadar elini bile sürmediği halde en çekindiğim çocuk oturuyordu. Fırat. Geldiğimden beri bana asla bakmayan ve şimdi de önündeki yemeğini yiyen, arada bir arkamda kalan bir yere ciddi bakışlar atan adam beni korkutuyordu. Belki bunun sebebi hiç gülerken görmediğim içindir. Adam o kadar ifadesiz duruyordu ki sanki içinde beni öldürmek için plan yapıyordu. Zaten onu ne zaman görsem düşünceli dururdu. Bir seri katilin soğukkanlılığını taşıyordu teninde. İnce uzun bedeni, tek bir tüyün bile bulunmadığı yüzünde hiçte masum olmayan bakışları benimkilerle buluştuğunda yerimde rahatsızca kıpırdandım. Gözlerinin mavisi bile buz gibiydi!

''Akşam pes atar mıyız?"

''Olmaz erken gitmem lazım eve. Halam döndü.''

''Bana hiç bakma anamı ağlatmıştın en son.''

''Sen.. biliyor musun oynamayı?"

''Ha?" Dedim şaşkınlıkla. Kendi düşüncelerime öyle dalmışım ki ne Oğuzla Barış'ın konuşmalarını ne de Barış'ın sesini duymuştum.

''Bilmiyor oğlum baksana şuna. Hayatında kol tutmuşluğu bile yoktur.''

Oğuzu ve küçümseyen tavrını tamamen görmezden gelerek Barışa odaklandım. ''Var mısın bir el oynayalım?"

Masa anlık bir sessizliğe uğrarken Barış gözleri parlayarak yerinden kalktığında Ekin'in ''nereye lan?" Sözlerini umursamadan mutfaktan çıktı ''televizyonu kurmaya!" diye bağırarak. Onun arkasından herkes şaşkınlıkla dolu tabağına baktığında beni aydınlatan Fırat oldu.

''Daha önce hiç yemeğini yarım bırakmamıştı.''

''E gideyim o zaman ben.'' Dedim ortaya doğru ama Ekin'e bakarak.

Kimseden ses çıkmayınca onları masada bırakıp salona geçtim. Barış kendi takımını seçiyordu.

''Hop! Fener benim yalnız.'' Dedim yanına yerleşirken.

''Bende Fenerliyim ve emin ol yenilmesine izin vermeyeceğim.'' Kaşlarım çatılsa da vazgeçmeye niyetim yoktu.

''Nerelisin?" Dedim bu yüzden.

''İzmir?" Hayırdır der gibi sorunca elinden kolu aldım.

''Karşıyaka mı?" Takımını hızla değiştirirken elimden almak için üstüme abandı ama izin vermedim.

''Toprak! Çakacağım suratına bir tane. Ver şunu.''

''Bak ben doğma büyüme istanbulluyum tamam mı. Seçeneğim yok!" Oflasa da geri çekildi ama hâlâ sinirli duruyordu.

''Eğer yenilirsen bir daha ağzına almayacaksın feneri.''

Sırıttım. Çabuk ikna olabiliyordu anlaşılan. ''Kabul.'' Dedim.

O karşıyaka ben ise feneri seçtiğimde kısa bir iç çekiç yaşasa da kendini oyuna verdi. Benim gibi.

''Üzgünün canım takımım. Bu seferlik yenileceksin.'' Anlaşılan fanatikti. Ona fenerin bu aralar zaten sürekli yenildiğini söylemek gelse de içimden, bu sefer kesin dayak yerim diye korkup vazgeçtim.

''Bence sen yenilgiye hazır ol.'' Dedim yan gözle ona bakarak.

''GOLL!" Bu mu lan senin artistlik yaptığın oynaman? O kadar artistlik bunun için miydi?" Omuz silktim.

''Oyun daha yeni başlıyor.'' Kahkaha attı. Mutfaktaki herkes seslerle içeri doluştuğunda daha ilk dakikadan nasıl gol yediğimi anlatıyordu. Ona avans verdiğimi söylemedim. Nasılsa anlayacaktı.

''Ben diyorum ki Barış altı tane atar." Ekin...

''Yok lan altı neymiş. Ben en az on bekliyorum.'' Oğuzhan...

''Bu durum bana şüpheli geldi.'' Fırat...

''Bahisler gelsin beyler!" Barış...

Sırıttım. Fırat dışında diğer ikisi cebindeki tüm paraları ortaya koyduğunda bu geceyi de kârlı bitireceğimi anlamıştım. Maç bu defa benden başladığında artık ciddiydim. Ellerim kol üstündeki düğmelerde olabilecek en büyük hızda hareket ederken dilim dışarıdaydı. Ne zaman çok odaklansam dilimi kontrol edemezdim zaten. Gözlerimi bir an olsun kırpmadan dikkatle büyük ekrandaki lacivert formalı adamıma kilitlenmiştim. Dakikalar geçerken ortam iğne düşse ses çıkacak kadar sessizken kaleciyle karşı karşıya kaldım ve-

''GOLL!"

Herkes şokla ve sinirle bir bana bir Barış'a bakarken onları takmadım. Barıştan ses çıkmayınca şimdilik sessiz kalma hakkımı kullandım. Oyun sonunda Nasılsa dalgamı geçerdim.

Ve öyle de oldu. Doksan dakikalık maç beş-bir son bulduğunda koltuğun tepesindeydim.

''La la lalalalalaaaa, yaşaa fenerbahçeee! Lalalalalalaalaalalaaaaaaaa-"

''Sikeyim seni Barış. Bir yenemedin şunu.''

''Oğuz kes sesini zaten sinirliyim.''

''Beyler dökülün paraları.'' Dedim sevinçle teperinde dikilip. Hepsi oflasa da ellilik, yüzlük ve en sevdiğim Yunus Emre'li banknotları cebine tıktım. Nereden baksan en az bin lira vardı. Birkaç kot yeterse de sweet ile yiyebilirdim parayı.

''Bir el daha.'' Diyen sesle düşüncelerimden koptuğumda Barış ayağa kalkmış yüz yüze gelmemizi sağlamıştı.

''Bir dahaki sefere artık. Yoruldum.'' Dedim. Cidden eve gitmek istiyorum artık.

''Olmaz. Son bir el daha.'' Bileğimden tutmuş zorla oturtan çocuğa ''Ama-" desem de tek söylediği ''son bu merak etme.'' Olmuştu.

Bir buçuk saatin sonunda bu sefer dört-iki bittiğinde ''hadi bana müsade.'' Dedim ve hızla kapıya ilerlemeye çalıştım ama dedim ya sadece çalıştım. Ensemden tuttuğu gibi kedi yavrusu misali geri geri yürüttüğünde ''Barış!" Demiştim.

İddiacı ekip ilk oyundaki galibiyetim sonrasında dağılmışlardı zaten. Hepsi bir köşedeydi. Fırat kitapların içinde düzenlemekle uğraşırken Ekin ve Oğuzhan da başka bir tarafta telefonla ilgileniyordu.

''Barış bak benim ders çalışmam lazım. Hem terledim amına koyayım ya. Üstümü değiştirmem lazım.''

''Farkettin mi son maç dört-iki bitti. Neredeyse yenecektim seni! Ama bu el kesin kazanacağım.''

''Birinin yorgunluğundan faydalanmak galibiyet değildir.'' Dedim net bir tavırla.

''Umurumda değil. Seni yeneyim gerisi teferruat.''

Şokla yüzüne baktım. Beni koltuğa çuval gibi bıraktığında ''Hadi!" Dedi. ''Oyun başlamak üzere.''

''Ama bak bu son!"

Başıyla onayladı ama dudaklarına haince bir gülümseme vardı. ''Tamam tamam, bu el son.''

Ama son olmamıştı...



Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin