80. Bir Çeşit Şüpheler

4.5K 262 10
                                    

Toprak~

Gün ışığı perdelerin arasından gözlerime akın ederken esneyerek yan döndüm ve mutfaktan gelen güzel kokuları görmezden gelerek çıplak bedenimi biraz daha yorganın içine gömdüm. Acıkmıştım ama uykum daha ağır basıyordu. Neredeyse sabaha kadar oynaştığımızı düşünürsek, yorgun olmam doğaldı ama şuan içeriden belli bir ritimle şarkı mırıldanan çocuğun sabahın köründe kalkıp kahvaltı hazırlayacak kadar enerjik olması imkansız olmalıydı fakat hadi ama! Barıştan bahsediyorduk. Zorlu bir seksten sonra bile dağılmayan çocuktan...

''Toprak! Uyan artık. Okula geç kalacağız!" Allah aşkına! Dün iki kere seviştik be çocuk. Ne olur yanıma gelip kıvrılsan da öğlene kadar uyusak?

''Toprak? Daha ne kadar uyumayı düşünüyorsun?" Sızlanarak kafamı yastığın altına gömdüm.

''Uykum var.'' Dedim boğuk sesimle.

''Hadi hadi uykucu. Kahvaltıyı hazırladım.''

Barış'ın her zaman güçlü bir çocuk olduğunun farkındaydım. Hatta bu gücü çoğu zaman farketmeden kullandığını da biliyordum. Şimdi olduğu gibi. Muhtemelen yanıma, yatağa geldiğinde de amacı sadece yastığı ve yorganı üstümden çekmekti. Aşırı güç kullanıp beni yataktan atmak değildi ama-

''Ah! Popom!"

''Toprak! Özür dilerim sevgilim yanlışlıkla oldu. İyi misin?" Telaşla kolumdan tutup kendine doğru bedenimi tümden kaldıracak kadar kuvvetli çektiğinde inledim.

''Özür dilerim!" Daha aksiyonlu bir sabah olamazdı herhalde. Öyle ki acılı iniltimi duyup ittirircesine kolumu bıraktığında kıpkırmızı kesilmiş yüzüne yarım yamalak gülümsedim.

''İyiyim. Gerçekten.'' Popomu, belimi ve çıkmış kolumu saymazsak tabi..

°•°•°•°

''Oy balım ya. Hâlâ utanıyor musun benden?" Sabah yaşanılanlardan sonra yüzüme doğru dürüst bakamayan çocuğun yanaklarını mıncırmaya başladım. Çok tatlıydı şerefsiz.

''Yanaklarım! Toprak..''

Kendini çekmeye çalıştığında kıkırdayarak serbest bıraktım onu. Elleriyle kızaran yerleri okşarken sinirli bakışlarına aldırmadım. Sabahın erken saatleri olduğu için sokakta kimse yoktu. Birlikte kol kola yürüyorduk. Gayet hızlı hem de. Bakışlarım bir mutluluğun hakim olduğu yüzünde bir de hafiften geriye, poposuna kayarken dayanamadım. Sabahtan beri aklımı kurcalayan soruyu yönelttim.

''Nasıl hissediyorsun?"

''İyiyim. Sen?"

''Öyle değil.''

Anlamayarak baktığında poposunu işaret ettim. Anında kızardı. Boğazında gıcık varmış gibi öksürürken boştaki elimle sırtına vurdum hafifçe.

''Yoo.'' Dedi bir müddet sonra. ''...beklediğim kadar acılı değildi. İyiyim yani.''

''Oha! Hiç mi acımıyor?" Saçmalama dercesine baktı. Bir yandan da başını iki yana sallıyordu.

''Sızlıyor daha çok.'' Düşünmek bile istemiyormuşçasına silkelendi. ''Neyse, daha fazla konuşmak istemiyorum.''

Tam itiraz etmek için konuşacaktım ki tanıdık caddeye girmemizle ''Toprak!" Bağırışı duymamız bir olmuştu. Durduk. Alkım koşa koşa yanımıza gelirken istemeye istemeye yavaşça ayrıldık Barışla.

''Günaydın!"

''Günaydın..'' dedik aynı anda.

''Siz niye bu yoldan geliyorsunuz? Diğerleri nerede?"

Ne diyeceğimi bilemedim. Barışta aynı durumda olacak ki Alkım gibi o da cevap için bana döndü. Gülümseyerek onu Barışla aramıza çekip kolumu geniş omuzlarına doladım.

''Seni görelim dedik Barışla. Öyle değil mi?"

Şaşkın dursa da gülümsedi. Başını sallayarak beni onayladığında Alkım'ın heyecanlı sesiyle odağımı ona çevirdim. Mutlulukla kocaman sırıtarak elini belime attı ve iyice yaklaşırken ''ya gerçekten mi!'' Diye ciyakladı. Yüzümü buruşturmamak için üstün bir çaba sarf ederken göz ucuyla Barış'ın güldüğünü gördüm.

Birlikte konuşa konuşa yürüdüğümüz sıra omzundaki elim incecik beline inmişti. Belimdeki eli gevşekçe omuzlarımdayken kahkahalarla gülerek okul bahçesinden içeri girdik. Üstümüze çevrilen bakışları umursamıyordum. Nasılsa Oğuz'un arabası ortalıkta görünmüyordu. Bu rahatlıkla birlikte sınıfa çıktık ve herkes gelene dek üçümüz kalorifer peteğine yaslanarak zaman geçirdik. En azından okul sınırlarına giren üçlüye kadar.

Yan yana popomuzu yasladığımız peteğe avuç içlerimizle destek alarak otururken sınıftakilere çaktırmadan parmaklarımla Barış'ın parmaklarına dokunuyor, bir yandan da sırıtarak önümdeki kızı izliyordum. Dinlediğim söylenemezdi gerçi. Parmaklarım ilerisi için kıvransa da dudaklarımı ısırarak kendime mani olmaya çalışıyordum. Yani en azından Alkım'ın hemen arkasındaki çocuğu görene kadar.

Sanki yakalanmışız gibi panikle Barıştan uzaklaşırken yüzümdeki gülümseme yerini tedirginliğe bıraktı. Onlar ne olduğunu anlamadan şaşkınca baksalar da çok geçmeden kapıya döndüklerinde ifadesizce kollarını kavuşturan çocukla göz göze geldik. Gülümsedi. Ağır adımlarla bize doğru yürürken benden başka kimseye bakmıyordu. Karşı karşıya kalana kadar durmadan üstüme yürürken tedirginliğim arttı. Öyle ki gelip beklemeden bana sarıldığında gerginlikten put gibi durdum öylece. Şaşkınlıktan konuşamıyordum bile. Saniyeler sonra benden ayrıldığında gözlerinde çözemediğim bir ifadeyle bakıyordu. Ne demem gerektiğini bilemesem de ''ne oldu?" Diye sormaktan alamadım kendimi. Neden bir garipti?

''Sana bir şey oldu sandım. Dün telefonlarını açmadın. Eve de gelmeyince...''

Saçlarımı karıştırdım ne diyeceğini bilemeyerek. Sabah farketmiştim şarjımın bittiğini. Kahvaltı yaparken taksam da açmakla uğraşmamıştım hiç.

''Bir şey olmadı. Kendi evimdeydim..." Bakışları anlam vermediğim bir şekilde koyulaştığında telaşla cebimden telefonumu çıkardım. ''Şarjım-" elini kaldırdı. Zaten çekingen olan sesim bu hareketiyle tamamen kesildi.

''Tamam! Önemli değil. Gerçekten.''

Keskin bir hareketle benden Barışa döndü ve beni yok sayarak aramıza yerleşti. Bizim diken üstündeki halimize kıyasla oldukça rahat duruyordu. Devam etti.

''Peki sen Barış? Sen neredeydin?" Sıçmıştık. Barış yalan söyleyemezdi. Söylese bile bu kadar şok içindeyken inandırıcı bir şey bulması imkansızdı. Çaresiz bakışları anlık benimle buluştuğunda sesli yutkunuşu bana kadar ulaşmıştı. Gülümsemeye çalıştı beceriksizce.

''Ben... şey-"

''Neden soruyorsun?"

Varlığını bile unuttuğum Alkım konuştuğunda üçümüzün de bakışları onu buldu. O ise oldukça ciddi duruyordu. Hatta tek kaşı kalkmış biraz sorgular bir ifadesi vardı. Fırat bile şaşırmıştı.

''Arkadaşlarımı merak ettim. Soramaz mıyım?"

''Marakını giderecekse eğer, Barış dün benimleydi. Takıldık biraz.''

Anında başımızla onayladık onu. İnanmış mıydı bilmiyordum. Ama daha fazla sorgulamasına fırsat kalmadan zil çaldığında sessizliğe bürünmek zorunda kaldı. Gergin bedenim biraz olsun rahatlarken Alkım istemediği her halinden belli bir tavırla el sallayarak çıktı sınıftan. Fırat ifadesizce yerine geçerken Barışla öylece kaldık. Bir şeyleri anlamış mıydı hiçbir fikrim yoktu ama benimle ilgili bir şeylerden şüphelendiği belliydi. Bütün dikkati üstümde olan birinden bahsettiğimiz düşünülürse, belki de buna artık şaşırmamam gerekiyordu...

Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin