''Toprak! Bebeğim benim.'' Koşarak bana doğru gelen kızı yarı yolda karşıladım. Birbirimize sıkıca sarılırken sırtımı sıvazlayan kızın boynuna başımı yasladım.
''Ben iyiyim Ceren.'' Dedim. Sesim titremesin diye sustuğumda sabah açıklama yapan ve aklımdan çıkmayan doktorun sözleri zihnimden dilime döküldü. ''Annem.. o ölebilirmiş.'' Birbirimizden ayrıldık. Gözleri şokla açılmıştı.
''Toprak ben.. Bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum.''
Dünden beri boğazımdan geçmek bilmeyen bir yumru vardı. Başımı iki yana sallarken ağzımdan bir hıçkırığın kaçmasına engel olamadım. Bende bu kadar ciddi olmasını beklemiyordum. Ölüme bu kadar yakın olmak beklenmedikti. Ölümün bu kadar yakın olması korkutucuydu.
''Şşt annen iyi olacak. İyi olacak!" Beni kendine çektiğinde itiraz etmedim. Birlikte ne kadar öyle durduk bilmiyorum, Ceren Mehmet bey'in yanına gittiğinde dün geceden beri bir an olsun beni bırakmayan çocuğun yanına çöktüm. Gözleri anlayışla parlıyordu. Ağlamamak için dudaklarımı ısırırken başımı omzuna gömdüm. Eli saçlarımda, sırtımda gezinirken iyice sokuldum ona. Yaşam ansızındı. Her an her şey olabiliyordu. Daha dün dünyanın sonuymuşçasına en içten kahkahalarla gülerken saatler sonra yüreğimden atamadığım bir acıyla gözyaşları döküyordum.
''Biliyor musun?" Dedim kimsenin duyamayacağı kadar kısık bir sesle. O kadar sessizdim ki kulağının dibinde olsam bile anlayabileceğinden şüpheliydim. Yine de umursamadan devam ettim.
''Annem için yüreğimin bu kadar parçalanacağını düşünmezdim.'' Bedeni kasıldığında duyduğunu anlamıştım.
''Gel benimle.'' Benden ayrılıp elimden tutarak sürüklemeye başladığında diğerlerinin bakışları bize dönmüştü ama ikimiz de durmadık. Nereye diye de sormadım. Koridorun sonundaki dün kaldığımız boş odaya bizi soktuğunda yatağın üzerinde gördüğüm kahvaltı tepsisinin yanına oturttu beni. Afallayarak kendisine baktığımda tam karşıma oturdu ve ekmeğin üstüne kaymak sürerek bana uzattı.
''Ne yapyorsun?" Kendimi geri çektim. Omzumdan tutarak uzaklaşmama izin vermeyip ekmeği zorla uzattı. Dudaklarıma bulaşmasın diye ağzımı araladığımda beklemeden yedirdi.
''Dünden beri hiçbir şey yemedin. Saat öğleni geçiyor.'' Bugün cumartesi olduğu için ısrar etsem de gitmemiş yanımda kalmıştı Barış. Bende daha fazla git diyememiştim. İçten içe yalnız kalmaktan korkuyordum. Bu yüzden sözünü ikiletmeden verdiği her lokmayı yedim. Bazen ona yedirdim.
Saat ikiye yaklaşırken hâlâ odadaydık. Çıkmak istemiyordum. Ortam o kadar boğucu ve sessizdi ki beni daha da kötü yapıyordu. Oysa ben içimdekileri dökmek istiyordum.
''Neden öyle dedin? İçeride annen ile ilgili..." Diye sorduğunda da Barış, bana zehrimi dökmek için mükemmel bir fırsat vermişti.
''Annem uzaktan akrabam gibiydi şimdiye kadar.'' Omuz silktim. ''Çocukken babamın ölmesini isterdim ama babam ölürse annemin yaşamayacağını da bilirdim.'' İç çekerek ona döndüm. Düşündüğüm gibi şaşırmış ya da kınayıcı herhangi bir ifadesi yoktu. Gayet normal bakıyordu.
''Dört yıl önce bende babam için aynısını diliyordum.'' Kaşlarımı hayretle havaya kaldırdığımda son anda yaptığım şey yüzünden başımı öne eğdim. Yaptığı açıklamaya onun kadar normal yaklaşamadığım için utanmıştım. Güldüğünü duydum.
''İnsanlar ergenlik döneminde pek... bağışlayıcı olamıyorlar.'' İstemsizce bende gülümsediğimde dişlerini göreceğim şekilde güzel gülümsemesini göstermişti.
''Haklısın sanırım. Ama biliyorum. Eğer biri annemin bu duruma geleceğini söyleseydi hayatta inanamazdım bu kadar..'' devam edemedim. Bu kadar yaralanacağımı? Kalbimin kırılacağını? Bütün duygularımın yerini üzüntüye bırakacağını?
''Bu arada sana söylemem gereken bir şey var.'' Dediğinde düşüncelerimden arınıp ona döndüm yeniden. Mahcup bir hali vardı.
''Ne oldu?" Dedim merakla.
''Bizimkiler dayanamamışlar. Beni arayıp her şeyi öğrenince daha fazla duramadılar. Hep beraber buraya geliyorlar şimdi.'' Bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki zaten? Gelmesinler mi?
Beraber odadan ayrıldığımızda Ceren direkt yanıma gelmişti. Üçümüz ayakta dikilirken yarım saatten uzun bir süre sonra yerler üç adamın ayak sesleriyle yankı buldu. Saniyeler sonra ise Fırat, Oğuz ve Ekin'in telaşlı ve üzgün suratları görüş açımıza girmişti. Bizi görür görmez hızlı adımlarla yanımıza ulaştıklarında Fırat kimseyi umursamadan boynuma atladı. Geriye savrulmamak için belinden tuttum.
''Toprak çok üzgünüm. Ne diyeceğimi bilmiyorum.'' Bende bilmiyorum ki Fırat. Diyecek lafım olmadığı için daha sıkı sardım onu.
''Geçmiş olsun Toprak.'' Ekin'e gülümsemeye çalıştım. Bakışları yüzümde gezindi. Sarılmak istediğini anlamıştım. Ne olursa olsun dost kalabilmiştik ve garip bir şekilde onun dostluğunu seviyordum.
''Gelmenize gerek yoktu.'' Fırat geri çekildiğinde konuştum. Oğuz'un eli omzumu sıkmıştı.
''Ne demek gelmenize gerek yoktu? Olur mu öyle şey?"Hepsinde aynı üzgün bakışlar vardı. Bu beni daha çaresiz hissettirmişti. Acınmaya ihtiyacım yoktu. Bakışlarımı onlardan kaçırdım. Yanlış düşünüyordum. Onlar bana destek olmak istiyorlardı yalnızca.
Hepimiz yan yana dizildik. Kimsenin konuşacağı bir şey yoktu. Başımı Barış'ın geniş omzuna yasladım. Fıratın eli elimi kavrarken tepki vermedim. O gün sakindi. Arada anneme bakıyordum. Bazen diğerleriyle dışarıda hava alıyorduk arada bir de Ceren'in getirdiği kahveyi içip kendimize gelmeye çalışıyorduk. İlerleyen saatlerde kimse gitmek için kılını kıpırdatmayınca mecburen yatak planını bile yapmıştık. Ben zaten uyumuyordum. Tek yaptığım diğerlerine uyum sağlamaktı.
Fakat gecenin geç saatlerinde herkes uyuduğu sıralarda etraf sessiz ve kimsesizken annemi camın ardından izlediğim o anlarda kalp atışlarını adım adım izleyen mekanizmadan çıkan ani alarm sesiyle ne yapacağımı şaşırmıştım. Cama yapıştım. Annem! Onu kaybetme kokusu bedenimi sarmışken gördüklerimle elim şokla ağzıma kapandı. Sevinç gözyaşları gözlerimden akarken farketmeden ''anne.'' Diye fısıldadım. Gözlerini açmıştı. Annem uyanmıştı! Cama vurdum. Kapıyı açmaya çalıştım ama nafile, şifreliydi. Heyecanla etrafıma bakınırken koşarak gelen hemşire ve nöbetçi doktora ''uyandı!" Diyebildim. Uyanmıştı, sonunda...
Bu tarz hastane olaylarını sevmiyorum. Haliyle yazarken kısa ya da saçma olabilir affınıza sığınırım ama uzatmayacağım. Gelecek bölüm olaylara tam gaz devam ediyoruz. Öptüm...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Romance+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...