Fırat~
''Hoşgeldin Fıratçığım!" büyük bir neşeyle ayağa kalkıp bana elini uzatan kadına ve uzattığı eline bir bakış attım. İç çekerek masanın yanındaki koltuğa otururken ayaklarımı önümdeki sehpaya uzattım.
Konuşmadım. Onun yerine şöyle bir etrafıma baktım. Ben sustukça o da benimle birlikte susmaya devam etti. Çok geçmeden masanın üzerindeki telefona uzandı. İkimiz için orta şekerli kahve isteyip yeniden bana döndü. Hâlâ gülümsüyordu. Benim sahte gülümsememden daha sahici görünüyordu.
''Konuşmayacak mısın?" Dedi çok geçmeden. Omuz silktim. Şuan burada Toprak yoktu. O halde bu kadınla sohbet etmem de gereksizdi. Burada gerçek beni saklamama ise hiç gerek yoktu.
Kapı tıklanıp dışarıdaki sekreter içeri girdiğinde kendime çeki düzen verme gereği duymadım. Onun yerine sekreter kadının şaşkın bakışlarını umursamadan telefonumu çıkarıp Toprağın fotoğraflarını incelemeye başladım. Uzun zamandır yaptığım, sevdiğim tek aktiviteydi.
''Kahve çekirdeklerini yurt dışından getirtiyorum. En azından bir tadına bak.'' Yandan bir bakış attım dumanı tüten kahvenin. Aslında kokusu hoşuma gitmişti. İnce fincanı kulpundan tutup tadına baktım.
''Nasıl?" Heyecanla sormuştu. Omuz silktim. Fena değildi.
''Garip.'' diye mırıldandı ben Toprağın kahkaha attığı bir fotoğrafı yakınlaştırıp incelerken. ''Umut'un üniversiteden arkadaşıyım. Bana senden bahsederken hiç bu kadar benzediğinizi söylememişti. Yaş farkı olmasa ikiz sanırdım.'' Neden sadece ben gidene kadar susup kafasını dinlemiyordu ki?
''Ah!'' Diye ekledi. ''Ama Umut senin aksine cimriydi. Parasını hayatta boşa harcamazdı.''
''Benden ne bekliyorsunuz tam olarak?" Diyerek sözünü kestim. Benim hakkımda ne kadarını biliyorsun tam olarak Yasemin?
''Konuşmak istiyorum Fırat. İnsanlar buraya bunun için gelirler.''
''Zeki adamlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için konuşurlar. Aptallar, konuşmaları gerektiği için. Benim konuşacak bir şeyim yok.'' Kocaman gülümsedi.
''Buraya herkes kendi rızasıyla gelmez ama herkesin anlatacak bir şeyleri var. İster aptalca olsun ister bilgece. Ve Fıratçığım, Uzun bir yolculuk tek bir adımla başlar.'' Bana Konfüçyüs'ün sözüyle karşılık vermesini beklemiyordum ama hoşuma gitmişti. Sehpadaki ayağımı diğerinin üstüne atarken telefonu masaya bıraktım ve kahve fincanını elime aldım.
''Ne anlatmamı istiyorsunuz?" Hm'ladı.
''Abin bana harika resimler yaptığından bahsetti. Anlatsana, nasıl resimler yaparsın?" Demek ağırdan almak istiyorsun.. iyi, sana uyum sağlayacağım.
''Evet, genelde öyle söylerler.''
''Peki birini bana hediye eder misin?"
''Hayır, beğenmediğim şeyleri başkalarıyla paylaşmam.'' Kaşları havalanırken merakla öne eğildi.
''Resimlerini beğenmiyor musun?" Başımı net bir şekilde iki yana salladım.
''Neden çizim yapmaya devam ediyorsun o zaman?" Omuz silktim.
''Çünkü.'' Dedim iç çekmeden önce. ''Kendimi ondan daha üstün hissettiriyor.''
''Kim?" Masadaki bir bibloya dalarken aklıma gelen görüntülerle cevaplamak için zorladım kendimi.
''Babam.'' Aramızda bir sessizlik oluştuğunda ona döndüm. Anlatmak zordu ama rahatlatıyordu da. ''Onu yenmiş hissetmek o kadar zevk veriyor ki! Elime ne zaman fırçayı alsam bunu düşünürken buluyorum kendimi.''
''Ama bir şeyler ters gitmiş olmalı.'' Başımı onaylarcasına salladım.
''Bir zaman sonra yetmemeye başladı. Artık en iyisini yapmak istiyordum.'' Ama olmuyordu.
''Yapamadığını düşündüğün için mi kendine zarar vermek istedin?" Bildiğini biliyordum...
''Tek neden bu değil.'' Dedim. ''O zamanlar her şey üst üste gelmişti. Aşık olduğum çocuk en yakın arkadaşımla sevişiyordu. Onları defalarca yakalamıştım ve artık kaldıramayacağım bir noktaya gelince delirdim.'' Başımı kaldırıp göz göze geldiğimizde tek kaşımı kaldırarak baktım karşımda anlayışla bakan ama şaşkınlığını hissettiğim kadına.
''Homofobik değilsiniz değil mi?"
''Ah, hayır tabiki!" Küçük bir alkış yaptım.
''Güzel, yoksa hiç hayatınızı mahvetmek için vaktim yok. Malûm biraz meşgulüm.'' Önündeki belgelerimi ve arada bir karaladığı defterimi gösterdim. Boğazını temizleyerek hızla konuyu değiştirdi.
''Geldiğinden beri hiç güldüğünü görmedim. Hep bu kadar ciddi misin?"
''Tam tersi. O kadar çok sahte gülücük dağıtıyorum ki yüz kaslarım ağrıyor. Gerçi.'' Aklıma gelen yüzle dudaklarımı ısırdım. ''...sadece Toprağın yanında gerçekten gülüyorum. İstemsizce oluyor.''
''Az önce de ondan bahsettin. Arkadaşınla bir ilişkisi olduğu halde hâlâ onu seviyorsun demek.''
''Hâlâ ilişkileri olduğunu nereden çıkardın? Gerçekten buna izin verir miyim sanıyorsun?" İşte bu gerçekten komikti. Gülmek istesem de tuttum kendimi. Çıkınca bol bol gülecektim zaten.
''İlginç bir çocuksun Fırat. Söylesene, kendini nasıl tanımlarsın?'' Dudaklarım büzülürken düşündüm. İnsan kendini nasıl tanımlardı ki?
''İyi veya kötü insan diye bir şey yoktur. İnsanlar iyi veya kötü olmayı düşünceleriyle belirlerler' demiş William Shakespeare. Yani kendimi iyi veya kötü diye ayırmıyorum. Benim için sadece Toprak var. Onun için her şeyi yaparım. Onun için iyi olurum. Ama kötü olacaksam da sadece kötü olmam Yasemin. Korkunç olurum.''
Bakışları beni çözmek ister gibiydi ama sustuğumda içim boşlukla dolmuştu. Kötü bir his değildi ama yormuştu. Yorulmuştum. Saate bir bakış attım. Ayağa kalkarken uzayan saçlarımı elimle düzelttim. ''Bugünlük bu kadar yeter herhalde.''
''Peki, bugünlük ikimize de bu kadar yeter. Gelecek seansa bekliyorum seni Fırat. Özellikle Toprak ile ilgili konuşmak istiyorum.'' Onunla ilgili sabaha kadar konuşabilirdim.
''Haftaya görüşürüz...''
''Zeki adamlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için konuşurlar. Aptallar, konuşmaları gerektiği için. -Platon/Eflâtun, antik yunan filozofu.
Biraz Kırmızı Oda havasındaydı. Hoşunuza giderse ve yazabilirsem tedavisini bu şekilde size gösterebilirim. Öptüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baştan Çıkarma Oyunları (GAY)
Roman d'amour+18 Duygular değişken ama çok güçlüdürler. Hüzün çok kolay bir şekilde öfkeye evrilebilir. Ya da mutluluk yerini acıya bırakabilir. Peki nefret gerçekten aşka dönüşebilir mi? Hayır hayır! Bizim hissettiğimiz tutku. Aşk için fazla azgınız. Hetero ol...