Üç ay geçmişti.
Zeha, Haru'nun sözlerini hafife aldığına pişman olmuştu. Haru'nun eğitim egzersizlerini basit bir egzersiz olarak düşünüp hafife almıştı. Ama bundan daha fazla yanılamazdı. Egzersiz programı, sabahın erken saatlerinde otuz mil uzunluğunda bir yolda koşu, ardından da inanılmaz zor şınav ve squat setlerinden oluşuyordu. Hiç hali kalmamış olsa dahi Haru artık yeter diyene kadar ondan bir sopayı 500 kez sallamasını isterdi.
Ama bu, sadece günlük fiziksel antrenmanlarının sonuydu.
"Şimdi otur ve odaklan. İçindeki gücü bulmak için duyularını sivriltmen gerekiyor."
"Neyden bahsettiğin konusunda hiçbir fikrim yok."
"Dene sadece."
Zeha denedi fakat sonuçta sadece uyuyakalabildi. Bu da Haru'nun, omzunu iple kırbaçlamasına neden oldu.
"Uyuma zamanı değil Zeha. Kaplan avlamak istemiyor musun?"
"Tabii ki istiyorum. Ama bu aptalca. Bunları yaparak güçlenmeyeceğim ki. Demek istediğim, benden çok daha fazla çalışan ama yine de o hayvanları avlayamayan başka kişiler var. Ben onlardan daha iyi değilim."
"Sen özelsin. Bu eğitimle de yeterince güçleneceksin."
Zeha'nın, Haru'nun haklı oluşuna inanmaya başlaması birkaç gün sürdü.
İri cüssesi sayesinde Zeha'nın sıkı çalışması, meyvelerini normalde olduğundan çok daha hızlı bir şekilde veriyordu.
Çok geçmeden birkaç saat süren temel eğitimin süresi kısaldı ve Zeha sopasını günde bin kez sallamayı başardı. Sallama yaparken kullandığı ağaç nihayet ikiye bölündüğünde silahını değiştirmeye karar verdi. Bunu öneren ise Haru'ydu.
"Gördüğün gibi, iyi bir silah bulmak zor olacak. Ayrıca bir tane bulsan bile nişan almada zayıfsın."
Zeha'nın duymak istediği bu değildi fakat Haru haklıydı.
"Kaplan zıplayışını bitirip yere ininceye dek ateş etmediğini fark ettim. Bu şekilde savaşırsan, kılıç senin için daha iyi bir silah olacak."
"Bir kılıç yeterli olacak mı sence? Işık hızıyla hareket ediyorlar."
"Boy avantajın, sana ulaştıkları anda onları itmeni sağlayacaktır. Kılıcını yukarı doğru salladığında bir fırsatın olacak. Ayrıca ben, sana yardım etmek için buradayım."
Zeha, Haru'nun ince vücudunu baştan aşağı süzdü.
Gerçekten bana yardım edecek mi?
Bir silahı varmış gibi dahi görünmüyor. Zeha'nın yüzündeki bu ifadeyi okuyan Haru, Zeha'nın alnına bir fiske vurdu.
"Ne tuhaf bir bakış bu. Neden beni küçümsüyormuşsun gibi hissediyorum?"
"İnsanları okumakta iyisin. Bunu kabul ediyorum. Senin de silaha ihtiyacın yok mu ama?"
"Bu yeterli olacak."
Haru belindeki ipin ucunu tuttu ve hafifçe salladı.
Zeha bu konuda yanılmıştı. Haru onu boynuna ve beline taktığı için, o ipin herhangi bir moda ürünü olduğunu düşünmüştü.
"Ne işe yarar bu? Sen Yisal Kulesi'ne götürebilesin diye yakaladığım kaplanları bağlı mı tutacak?"
Zeha bunu sesinde açık bir şüpheyle dile getirince Haru sırıttı.
Göreceksin.
Haeyoon küçük açıklığa bakarken titriyordu. Hem onu kaçması için uyaran anne babasının çığlıkları hem de diğer odadaki kız kardeşinin ağlama sesi kaybolup gitmişti.